Bekâr kadının günlüğü – 25


İlk defa evime bir çift yemeğe geldi ve ben kıskançlık krizine girmedim. Bir ilişkinin başlarında bir kadınla erkek nasılsa öylelerdi. Sevgi dolu, nazik, her fırsatta birbirine dokunan, kısacık ortak geçmişlerinde biriktirmeye başladıkları anıları birbirlerine hatırlatıp birlikteliklerinin içinde kendini güvende hissetmeye çalışan iki insan... Herkesin yaptığı, sonradan yaptığını unuttuğu şeyler. Hava gibi, su gibi ihtiyaç olan şeyler.


Sofrada Ertan birkaç kez Sedef’in yanağını okşadı. Kanepede hep elelelerdi. Gerçekten yalnız hissetmedim. Kendimi sevme egzersizlerinin işe yaradığını sanıyorum. Atila ile Hilmi’den hiç bahsetmedik. Sedef’le arkadaş olabileceğimizi düşünüp içimden sevindim. Samimi bir kız. Söyledikleriyle de ufkumu açtı.


İşten güçten bahsederken ağzımdan çıkıverdi, kendime şaşırdım:

“Aslında tazminatımı alıp işten ayrılıp başka şeyler yapmak istiyorum.”

Dervişin fikri neyse zikri odur. Sedef ilgiyle sordu:

“Nasıl şeyler?”

“Bilmem.”

“Bilirsen yaparsın. Yeter ki ne istediğini bil.”

“Biraz dinlenmek istiyorum. Sabahları kalkıp evde kahvaltımı etmek, yürüyüşe çıkmak, öğle üzeri bir saat uyumak, yemek pişirmek, televizyon karşısında birkaç bölüm üst üste sevdiğim dizileri izlemek. O arada ne yapacağıma karar veririm.”

“Sinem, bence ne istediğini bilerek işten ayrılırsan daha rahat edersin. Kendim de yaşadım ondan böyle konuşuyorum. Zaman evde çok çabuk geçiyor ve sen tazminatını yerken endişeye kapılıp yeniden benzer bir iş aramaya başlıyorsun.”

“Ne istemediğimi biliyorum. Bu bu işi yapmak istemiyorum. Ama tam ne istediğimi bilmiyorum.”

“O zaman bir kağıt-kalem alıp hayatta seni en çok mutlu eden şeyleri yazabilirsin. Aklına gelen her şeyi bu listeye dahil edebilirsin. Mesela okumak, birilerinin sıkıntılarını dinleyip çözüm bulmak, alışveriş etmek, dizi izlemek, resim yapmak, seyahat etmek... Yapmaktan mutlu olduğun her ne varsa... Önce hepsini listele, sonra her birinin karşısına ona ilişkin ne tür işler yapabileceğini yaz. Başta komik gelebilir, ama bu liste sana zaman içinde bazı fırsatları gösterecek. Bak inan bana, gerçekten.”


Bu Sedef biraz Ertan gibi konuşuyor. Belki o yüzden iyi anlaşıyorlar. Her neyse, mantıklı geldi önerisi. Ruh eşimi de böyle tarif etmiştim. Gerçi daha gelmedi ama olsun!


Sedef’le Ertan gittikten sonra düşündüm. On yıldır pazarlama ve halkla ilişkiler alanında, dört yıldır da aynı iş yerinde çalışıyorum. Gerçekten çok yorgun hissediyorum. Rutin her gün beyin hücrelerimi öldürüyor, köreliyormuşum gibi geliyor.


Pazartesi sabahı haftanın ilk kahvesini içerken izne çıkmaya karar verdim. Buna psikolojik olarak ihtiyacım, yasal olarak hakkım var. Ofise on dakika geciktim. Çantamı masamın üzerine bırakırken ortasındaki post-it’i fark ettim.


“Sinem stantlarla ilgili acil görüşelim. Atila”


Üstümü çıkardım, tuvalete giderken karşılaştık.


“Notumu aldınız mı?”

“Günaydın! Beş dakika sonra geliyorum.”


“Hafta sonu kahvaltı teklifini reddetmemin acısını çıkaracak herhalde” dedim içimden. Yanılmışım. Yardım istedi.


“Sinem seninle açık konuşacağım. Hilmi, karımın onu dolandıran arkadaşının ortağı. Onunla görüşmem gerek, fakat onu aramak istemiyorum. Senden rica etsem, onu buraya fuar standıyla ilgili görüşmek için çağırır mısın?”


Öyle nazikti ki, reddedemedim.


“Atila Bey ararım fakat bu durumdan biraz huzursuz olduğumu bilmenizi isterim. Hilmi benim arkadaşım değil, her sabah uğradığım pastanede tanıdığım ve iş münasebetiyle temasta olduğum biri. Sizin için onu buraya davet ederim, ancak daha sonra aranızdaki diyaloğa karışmak istemem.”

“Anlıyorum Sinem. Haklısın, sadece bir kez buraya çağırman benim için yeterli. Söz, bir daha seni şahsi meselelerimle ilgili rahatsız etmeyeceğim.”


Kalkıp Atila’ya sarılasım, başını göğsüme yaslayıp sevesim geldi. O derece yalnız, çaresiz görünüyordu.


“Rica ederim” deyip kalktım.


Hilmi’yi aradım, ertesi gün verdiğim saatte gelmeyi hemen kabul etti.


Hakikaten daraldığımı hissettim. Gözüm saatte, on ikiyi zor ettim. Dışarıya çıkmak için alelacele çantamı koluma takarken Atila’yı duydum:


“Dışarıda mı yiyeceksiniz?”

“Evet.”

“Yalnızsan sana eşlik etmek isterim.”

Yalnız kalmak istiyordum ama kıramadım.

“Memnun olurum.”


Birkaç gün olsa bu durum beni çok heyecanlandırırdı. Şimdi sadece bu konudan uzak olmak istiyorum. Ben de Atila’ya karşı açık olmaya karar verdim.

“Bugün ofiste konuşmak istiyordum aslında, ama herhalde şimdi söylememde de sakınca yoktur.”

Atila yüzüme baktı.

“Bir hafta izne çıkmak istiyorum.”

“Kış vakti mi?”

“Evet, biraz dinlenmeye ihtiyacım var.”

“Ama tam yılbaşı üzeri...”

“Biliyorum. Ama bu bir haftaya çok ihtiyacım var.”

“Sinem sana izin verirsem, benzer dönemlerde isteyen herkese izin vermem gerekir. Bunu yapamam, yapamayınca da ekipte dengesizlik olur. Ama sen şunu yapabilirsin. Bir hafta doktor raporu alırsan buna kimse bir şey diyemez. Senin işlerini de sekreterimle departman asistanı idare eder.”

Bu sefer ben Atila’ya bakakaldım.

“Hasta olmadan doktor raporu nasıl alabilirim ki?”

“Benim bir ortopedist arkadaşım var. Onunla konuşurum, hallederiz. Merak etme Hilmi için aramam seni izindeyken.”

Bana bakıp gülümsedi. Yorgun, düşünüp çözüm bulamamaktan bunalmış, kendini yetersiz hisseden, bütün dalgınlığı bundan ileri gelen bir hali var.

“Gerçekten ihtiyacım olmasaydı bu izni şu dönemde istemezdim.”

Omzunu silkti.

“Dert etme, olur böyle şeyler.”

Atila’ya acımakla âşık olmak arasında gidip geldiğimi hissettim.

“Teşekkür ederim.”


Gelecek bölüm 1 Ocak 2018 Pazartesi hthayat.com’da

Diğer bölümler

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir ilgi ve merakla takip edilorsunuz
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.