Hayat bir matematiktir, peki ya aşk? Aşk bir uyanıştır ve aşk ile duygular aşırı bir şekilde güçlenir. Aslında aşkın klasik bir tabiri yoktur, kişiye göre değişir, ama matematik nettir ve değişmez. Duygular değişken ve karmaşıktır, onlara birçok anlam yükleyebiliriz çünkü içimizdeki dünya ile bağ kurarlar. Ne demiş Honore De Balzac “Aşk, rüzgâr gibidir, nereden geleceğini asla bilemeyiz.”
Kısacası, aşk zordur ve aşkı en etkili yaşayanlar, daha önce hiç âşık olmayanlardır. Aşk yalnız bir kez kapıyı çalar, eğer iki kez çalıyorsa o aşk değil, üstün sevgidir. Gençliğinde hiç aşkı tatmamış kişiler yaşlılıkta bile aşkı tadabilirler. Bazen de âşık olduğunu söyleyemezler ve öylece yıllar geçer, sonra da pişmanlık başlayıp tehlike çanları çalar. Yaşlandık, keşke aşkı gençliğimizde yaşasaydık derler, ama ah o içsel tereddüt ve reddedilme korkusu yok mu, insanı bir virüs gibi ele geçirir.
Tam da bu yazdıklarımızı doğrulayan “Vivir Dos Veces” matematik profesörü Emilio’nun alzheimer oluşunu, aşkı merkeze koyarak anlatıyor. Sürekli öleceğim korkusuyla geçmişi kurcalayan ve pişmanlıklarını hatırlayan Emilio’nun kafası anda değil, geçmişte! Anda kötü bir hastalıkla mücadele ettiği için geçmişe dönüş (kaçış var) yapmayı seçiyor. Gençliğinde yaşadığı aşkı unutamayan Emilio torununun yardımıyla bir maceraya atılmak istiyor. Genelde bu tarz davranışlar hayatında boşluk olan insanlarda meydana gelir çünkü insan yaşlanınca sevgiye ya da aşka tutunmak ister. Geriye kalan dünyevi şeyler ve başarılar insanları mutlu etmez, sadece tatmin eder.
Çocuklar merkezdir
Hem güldüren hem duygulandıran film, seyirciyi hayatın gerçekleriyle yüzleştirerek çocukların önemini vurguluyor. Sebebi de şu: bazen çocuklar büyüklere daha kolay ulaşırlar ve sorunları içgüdüsel bir şekilde çözerler, tabii burada teknoloji de büyük bir etken! Büyükler sorumluluklarına fazla kafa yordukları için rahat düşünemezler ve hata üzerine hata yaparlar, çocuklar da onların hatalarını düzelterek durumu toparlarlar.
Bu filmde Emilio’nun torunu olan küçük kız çocuk tam bir kilit çünkü Emilio ve torunu arasında iyi bir sinerji yaratan yönetmen, kuşak farkına değinerek, bazen o farkı değişik yöntemlerle aşabileceğimizi öngörüyor. Hikâyede X, Y ve Z kuşakları bir arada… Sözün özü, Emilio dışındaki kimse çocuğu anlamıyor ve çocuk çok şımarık yetiştirilmiş, ama çocuk zekâsı ile her şeyin üstesinden geliyor. Ailesi aslında çocuğa ulaşmak için çabalamıyor, zira empati yoksunu olmaları başka nasıl açıklanabilir ki?
Çocuğun babası eşini başka kadınla aldatıyor ve çocuğun annesi de bunu bile bile razı geliyor. Sebebi ailenin dağılmamasını sağlamak. Aile zaten dağınık, herkes kafasına özgü bir şekilde yaşıyor. Bireyselcilik ön planda ve bu bireyselcilik vurdumduymazlık ile daha da güçleniyor. Aman kim ne yaparsa yapsın, deniliyor.
Tabii şu da var: tüm bu sorunlar yetmezmiş gibi bir de alzheimer mevzusu öne çıkıyor. Genelde alzheimer olanlar çok gergin ve sinirli olurlar, bu yüzden onlarla mücadele etmek zordur, ta ki eşref zamanlarını bulana değin…
Herkesin ulaşılabilecek bir noktası vardır ve Emilio için o nokta eski aşkını bulmak için harcadığı efor. Herkes onun çılgın olduğunu düşünürken o “Hayata iki kez gelinmez.” cümlesiyle kendini özdeşleştirip içine dönüyor ve torunuyla bir plan yapıyor. Ancak plan ayaklarına dolanıyor, çünkü Emilio’nun önce kızını (Julia) ikna etmesi gerekiyor. Annesini kaybettiği için hala sıkkın olan Emilio’nun kızı, Emilio’nun aslında eşini hiç sevmediğini yıllarca hep aşk hasreti çektiğini düşünüyor. Bir bakıma doğru… Emilio duygularını çok dışa vurmayan biri, ama alzheimer onu cesaretlendiriyor ve şunu hayal ediyor: “Çanlar kimin için çalıyor?”
Anılar ve umut
Bir şekilde eski aşkını zor bela bulan Emilio, onun evlendiğini görünce hüsrana uğruyor. Ne acıdır ki, eski aşkı Emilio’yu hatırlamıyor, sebebi de onun da Alzheimer oluşu! Emilio tam kavuştum derken, ikinci kez hayalleri yıkılıyor ama en azından onu bulmanın hazzını yaşıyor. Eğer arayıp da bulamamış olsaydı o daha iç burkucu olurdu. Peki, bu bize ne anlatıyor? Hayat beklenmedik anlarla doludur ve çantanın içinden her zaman mutluluk çıkmaz, kötü bir sürpriz de çıkabilir. İnsanın en kötüsüne kendisini hazırlaması gereklidir, fakat onu yaparken de asla yılmaması!
Anlar kıymetlidir ve anları asıl kıymetli kılan şey umuttur. Umut olmadan hayatın anlamı yoktur. Emilio’nun eski aşkına kavuşamaması kasıtlı bir şey değildir, aşk bazen kavuşmamayı gerektirir. İmgelerle canlandırılan aşk bazen daha çok keyif verir, işte o aşk hiçbir zaman ölmez. İnsanı insan kılan anılarıdır, anılar ölmemelidir çünkü mezara sadece anıları götürebileceğiz.
Emilio ve eski aşkının kendilerine has şifreleri var, izlerken çok dikkat gerektiriyor. Tüm püf nokta orada saklı! Aslında Emilio’nun eski aşkı her ne kadar onu tanımasa da küçük bir obje ile yönetmen bize bunun tersini söylüyor ve filmin finaline atıfta bulunuyor. Hayatta ikinci bir şans yok mudur? Bazen hiç beklenmedik anlarda o şans insanı mest eder, burada da benzer bir durum söz konusu. Büyük bir dejavu etkisi yaratan film, bilinçaltımıza gönderdiği etkileşimli nosyonlarla duyguların ve coşkuların insanda uyandırdığı dürtüleri ortaya oyuyor.
Sonuç olarak; “Vivir Dos Veces” yaşadığımız anların ne kadar değerli olduğunu anlatan ve o anları dolu dolu geçirmemizin önemine değinen dramatik bir film. Her şeyi zamanında yapmak ve yaptıktan sonra da ardımıza bakmadan devam etmek hayatın en önemli kurallarından biri. İnsanın kendini akışa bırakıp bazı şeylerle yüzleşmesinin yanı sıra her şeyi olduğu gibi kabul etmesi de döngünün kırılması adına fayda sağlar. Ezcümle; yapacaklarınızı ertelemeyin!
YORUMLAR