Sağlıklı yalnızlık nedir?
Bu hafta, genelde çift terapilerinde gündeme gelen bir konudan bahsetmek istedim. Yalnız kalabilme, yani kendisine eğlenceli bir arkadaş olabilme becerisi...
Yalnızlık kelimesi ilk duyulduğunda negatif anlamlar çağrıştırıyor olabilir. Bu kelimenin yaygın olarak çağrıştırdığı anlam, “kendini yalnız hissetmek ve bir nebze hüzünlü olmak”tır. Ancak ne yazık ki zihnimizde bu anlamıyla yer aldığında, yalnız kalabilme ve kendi kendimize iken de mutlu olabilme becerimize gölge düşürür.
Birçok konuda olduğu gibi, yalnızlık dendiğinde aklımıza negatif anlamlar gelmesinin kaynağını da çocukluk ve gençlik yıllarımızda bulabiliriz. Kendilik bilincinin sağlıklı gelişmesine engel olabilecek bakış açılarının, inançların, örf ve adetlerin baskın olduğu kültürlerde yalnız kalmak hatta bunu istemek, pek hoş karşılanmaz; çözüm bulunması gereken bir sorun gibi görülür. Bunu söylerken elbette sosyal fobi ya da asosyallik tanımına karşılık gelebilecek bir yaşam tercihinden bahsetmiyorum. İnsanın sadece kendine ait bir zaman dilimine, fiziksel alana ve özgürlük duygusuna sahip olabilmesini ve bunu kendi tercihlerine göre biçimlendirip keyfini çıkarabilmesine saygı duyulmasını kastediyorum.
Topluluk üyelerinin birarada mümkün olduğu kadar fazla zaman geçirdiği, grup faaliyetlerinin bireysel mahremiyet ihtiyacının üzerinde tutulduğu bir kültürde, yalnız kalma ve kendi kendine zaman geçirme ihtiyacı pek anlaşılmaz. Süresini de ihtiyacı duyan kişi değil, topluluğun diğer üyeleri belirlemek ister; bu nedenle de genellikle ihtiyacı doyuracak nitelikte olmaz.
Oysa ara sıra yalnız kalma ihtiyacı ve bu süreden keyif alabilme becerisi, bir ruhsal sağlık göstergesidir. İnsanın kendine verdiği değerdir, onaydır, kendinden duyduğu memnuniyeti yaşama şeklidir. Bu yalnız kalma süresi insanın şahsen planladığı ve organize ettiği bir zaman dilimi de olabilir, yaşam şartlarının zorunlu kıldığı geçici bir süreç de... Her iki durumda da ruhsal açıdan dengeli ve sağlıklı insan, bir süre yalnız kalacağı bilgisi nedeniyle endişeye kapılmaz, kendini dışlanmış veya sevilmiyor hissetmez, içini bir hüzün ve isteksizlik kaplamaz... Tam tersine, bunu kendisiyle başbaşa geçireceği romantik bir randevu gibi yorumlar ve bu süreyi keyifli geçirebilmek için hoşuna gidebilecek faaliyetleri planlar.
Sürekli duyduğumuz kendini sevebilme becerisi işte burada da kendini gösterir. Yalnızlığınızı keyifle yaşayabiliyorsanız, grup faaliyetlerinden de keyif alıyor ancak mutlu hissedebilmek için mutlaka başkalarının varlığına ihtiyaç duymuyorsanız kendinizi seviyor, değerli ve eğlenceli buluyorsunuz demektir. Asıl mutsuzluk ve kalabalık içinde yalnızlık duygusu, bu ihtiyacınızı yeterince karşılayamadığınızda ve uyum sağlama baskısıyla uzun süre grup faaliyetlerinde yer almak zorunda kaldığınızda hissettiğinizdir.
Birçok evlilikte veya uzun süreli beraberlikte, taraflardan birinin bu ihtiyacın dikkate alınmadığı hatta sorun olarak görüldüğü aile kültürlerinde yetişmiş olması nedeniyle eşinin bu ihtiyacını anlayamadığına hatta bunun birlikteliği sarsıcı bir davranış olduğuna eşini ikna etmeye çalıştığına şahitlik ettim. Böyle durumlarda göz önünde bulundurulacak en önemli kriterler şunlardır:
1- Yalnız kalma ihtiyacı sağlıklıdır; yalnız kalmayı negatif anlamlandırmak ve bunu önlemeye çalışmak sağlıklı bir kendilik bilincinin gelişmediğini gösterir.
2- Çift olarak veya bireysel olarak geçirilecek zamanların, her iki tarafı da tatmin edecek şekilde planlanması ve birinin diğerinden çok daha fazla bir alan kaplamaması esastır. Yalnız kalmak ile birlikte olmak arasında keyifli bir dengeyi bulabileceğiniz günler dilerim...
YORUMLAR