Bir “kendini sevme” hikayesi...

Geçen yazıda bu haftanın konusuna bir giriş yapmıştım; sevilmediğini düşünenler, derin mevzu olan sevmek/sevilmek işine kendilerinden başlamalılar diye... Bu hafta başlangıç noktasından itibaren “sevilmek” konusunu ele alacağım.


Dünyaya geldiğimiz anda bir kendilik bilincimiz olmaz; sadece bedenimizin ihtiyaçları ile ilgili algımız ve bu ihtiyaçları dış dünyaya iletebilmek için kullandığımız araçlarımız vardır. Doğumdan sonraki ilk aylarda kendi bedenimizde olan biten her şeyi ve çevremizin bunlara verdiği yanıtları çok hızlı ve sağlam bir şekilde kaydetmeye başlarız. Yeme-içme, uyuma gibi ihtiyaçlarımızın yanı sıra uzun bir süre korunaklı bir ortamda yaşamış olmamızdan dolayı, dış dünyaya doğrudan maruz kaldığımız bir ortamda korunmaya/kollanmaya, sarıp sarmalanmaya, şefkatli dokunuşlara, rahatlatıcı seslere, belli bir sıcaklık ve ışık seviyesine ihtiyaç duyarız. Rahatlatıcı (güvenli) bir ortamda olduğumuzu hissetmezsek huzursuzluğumuzu gösteren sinyaller veririz; mızmızlanma sesleri, ağlamak, bacak ve kolları hızlı hareket ettirmek gibi... Bebekliğimizdeki gibi olmasa da bu süreç hayatımız boyunca aynı şekilde tekrarlanır. Daima korunaklı, rahat, ihtiyaçlarımızın anlaşıldığı ve karşılandığı, ilgi ve şefkat gördüğümüz ortamlarda olmak isteriz.


Yaşamımızın ilk yıllarında bu ortam bize sağlanmışsa, zaman içinde “benlik bilincimiz” oluştuğunda aynı yaklaşımı kendimize karşı da gösterebiliriz. Kendimize karşı da ilgili ve şefkatli olabiliriz, bedensel veya duygusal tüm ihtiyaçlarımızı algılayabilir, onlara değer verir ve şartlar elverdiğince karşılamaya çalışırız. Çünkü sadece var olduğumuz için (akıllı, başarılı, güzel/yakışıklı, daima uyumlu, vs olduğumuz için değil) kıymetli olduğumuzu biliriz; gereğini yaparız. Üstelik çevremizdekilerden de bunu bekler, biz de onlara böyle davranırız. Sağlıklı olan kendini sevme becerisi işte budur...


Eğer dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itibaren süreç böyle rüya gibi ilerlemediyse, yani daha önce bahsettiğim ihtiyaçlarımız yetersiz karşılandıysa, en başta kendimizde bir yanlışlık olduğuna inanırız. Çünkü o kadar küçük yaşlarda, aslında yakın çevremizin habire iddia ettiği gibi bizi “çok” değil, aslında gayet bencilce/koşullu sevdiğini akıl edemeyiz. Çok eskilerden beri içimizde bilinçsizce pekiştirdiğimiz bir “değersizlik” duygusu yerleşmiş ise hayatımızın bazı alanlarında “aşırı” davranmamız kaçınılmaz olur. Değerli olabilmek için, saygı-sevgi, ilgi, şefkat görebilmek için ya çok fedakarlık yapmamız gereklidir ya her zaman uyum sağlamamız gereklidir ya da daima gücümüzü göstermemiz ve hep üste çıkmamız/ilgi odağı olmamız gereklidir. Zaten bir süre sonra bunların hiçbirini yapmasak nasıl biri olacağımızı bile bilmez hale geliriz. Varlığımızı görünür ve “sevilir” kılmak için akla gelmedik yollar buluruz ve bu halimizin aslında en derin ihtiyacımızı karşılama niyetimizden kaynaklandığını hiç bilmeyiz... Ancak bir şeyleri “fazlaca yapmamız” nedeniyle hep garip bir şekilde yorgun ve kırgın hissederiz. Bilincimize ulaşan tek elle tutulur sinyal, bu sevilmeme (değersizlik) duygusu olur.


Özünde nasıl biri olduğunu bilebilmek ve bu özün hakkını vererek yaşamak, bana kalırsa bu dünyadaki yolculuğumuzda sahip olunabilecek en lüks mevki... Bizi kendimiz (tek ve özel) yapan her şeyle var olabilmek, bu varlığa saygı, ilgi, şefkat gösterilmesi, farklılıkları çeşitlilik ve zenginlik olarak görebilmek, zarar vermeden birlikte var olabilmeyi başarabilmektir sevmek ve sevilmek... Eğer bu konu uzun süredir düşüncelerinizi ve yüreğinizi meşgul ediyorsa, bebekliğinizden itibaren deneyimlerinizi bir de bu kriterlere göre tekrar gözden geçirin derim. Sadece var olduğunuz için değerli olduğunuzu hatırlamak bile kendinizi sevme yolunda büyük bir adımdır. Değerli olduğunuzu bilmek, size ruhunuzun gelişip zenginleşmesi için nasıl bir ortama ihtiyacınız olduğunu fark ettirir. Bu farkındalık sonrasında böyle bir ortama kavuşmak için gerekenleri yapma konusunda cesaret ve enerji toplama eşiği atlanır. Bu aşamadan sonra geri dönüş yoktur; özdeğer ve özsevgi kalıcı olarak yerleşirse yaşamınız artık sadece iyi hissettirir. Sevgiyle kalın...



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.