Çocuğu ekranlara teslim etmek
Irmak’ın babasıyla Akçay'a gittiği bayram tatilinin ortasında bir yerde, çocuklu ailelerle dolu bir lokantadayım. İki ayrı masada oturan iki farklı aileye kayıyor gözlerim. Birbirlerini tanımayan bu iki ailenin ortak noktaları aynı yaştaki kız çocukları.
İlk masada, anne babası hararetli bir konuşmaya dalmış küçük kız çocuğunun elindeki iPad dikkatimi çekiyor. Oyun mu, çizgi film mi bir fikrim yok. Küçük kızın gözleri ekrana sabitlenmiş, etrafında olan bitene hiç dikkat etmiyor. Annenin küçük kızın ağzına önceden ayıkladığı balık parçalarını sokması ise alışılmamış bir manzara değil. Sanırım bana farklı gelen, çocuğun uyumlu bir şekilde ağzını her gelen lokmaya açması dolayısıyla, annenin tüm bunları otomatik pilotta yapar hali. Evet; anne baba arasında bir ilişki var; ancak çocukla olan her şey, bir ilişkiden çok robotik hamleleri içeren iki bilgisayar etkileşimine benziyor.
Sonra diğer masaya gidiyor gözüm. Kıvırcık saçlı küçük kızın beden hareketlerinden o masada oturmakta zorlandığını görüyorum. Babası bu sinyali alıyor ve çocuğun sandalyesini geri çekerek inmesine alan tanıyor. 4 yaşlarında olduğunu düşündüğüm küçük kız babasının parmağını yakalayıp akvaryumdaki balıkların oraya doğru yöneliyor. Baba ile küçük kızın akvaryum önündeki sözel ilişkilerini duyamıyorum. Ancak beden dilleri birbirini dinleyen ve bu etkileşimden keyif alan bir baba kız ilişkisini yansıtıyor. Öylesine çekiyor ki bu ilişki içine beni, kendimi gülümsemek ile kendi kızıma olan özlem arasında gidip gelirken buluyorum.
Benim lokantada bulunduğum süre boyunca kıvırcık saçlı kızın o masadan başka yerlere yönelmeleri sık sık yeniledi kendini. Bazen baba, bazen anne kalkıp yürüdü onunla. Diğer masadaki aynı yaştaki küçük kızın ise o masadan kalktığını hiç görmedim. Ebeveynler çocuklu geldikleri o masada çocuksuz olma tecrübelerini yaşadılar yemek boyunca.
**
Neyin normal neyin anormal olduğunu karıştırdığımız yoğun şehir hayatlarımızın içine bir pencere açmak istiyorum yukarıda anlattığım hikaye ile. Artık ekranlı çocuklar günlük hayatımızın bir parçası oluverdiler. Bu nasıl ve ne zaman oldu? Biz ip atlayan çocuklar yerine koltuklarda oturan çocuklara ne zaman alıştık? Obezite, fizyolojik sorunlar, duygu davranış problemleri ile ne zaman tanıştık?
Bu yazıyı yazma sürecim aslında Irmak’ın elimden telefonumu alıp "Anne ne yaptığını görmek ister misin?" sorusu ile bana geldiği gün başladı. "Ben anneyim ve sen şimdi benden bir şeyler iste" diyerek telefon ile konuşur taklidi yapan kızım, süreç boyunca beni duymazlıktan gelip sonra da, "İşte böyle yapıyorsun anne" diyerek konuyu kapattı. Ve ben kendime, elimde telefon olması ile onu duymama halimin ne zaman başladığını sorduğumda buna cevap verememenin üzüntüsünü yaşadım.
O yüzden çok geç olmadan bazı soruları kendime sormak istiyorum. Bu yazıyı okuyan sizlerle birlikte bazı soruları kendimize soralım istiyorum. O restorandaki, o iki küçük kızın, o bir saat süresince yaşadıkları tecrübenin hayatları için gerçekten bir önemi olduğunu anlayalım istiyorum. Ve bu konuyu beyin konusundaki araştırmaları yeniden ortaya koyarak konuşmak istiyorum.
**
Başlangıcı ise; çevredeki ani değişimlere karşı bizi uyaran bir beyin refleksini tanıtarak yapacağım. Diyelim ki kendi başımıza bir göl kıyısında dinleniyoruz. Birden bir uluma duyuyoruz. Beynin "yönelme tepkisi" adındaki refleks tetiklenir ve biz ne yapacağımıza karar verene dek kendimizi daha uyanık, daha tetikte bir halde buluruz. Bu refleks bizi çevredeki potansiyel bir tehlikeye karşı korumak adına dikkati belli bir yöne vermeye zorlar. Yeni ve beklenmeyene yönelme tepkisi beyin risk olmadığını anladığında tekrar eski haline döner. Televizyon ya da bilgisayardaki değişen resimlerin çocuğun dikkatini böylesine alabilmesinin sebebi, işte bu yönelme tepkisinin sıkça tetiklenmesi. Ancak bu dikkat; istem dışı bir dikkat olduğu ve çocuk o ekranda kaldığı sürece tekrar tekrar tetiklendiği için, zamanla hipnotik bir hal yaratır.
Böylece şu sorular akla geliyor:
* İstem dışı konsantrasyon, uzun dönemde beynin konsantrasyon yapısına zarar verir mi?
* Hiperaktivite ve dikkat sorunlarının çoğalması ile ekranın hayatımıza girmesi arasında bir ilişki var mı?
İnternette biraz dolaşınca bu soruların ilk kez 25 yıl önce sorulduğunu gördüm. 1970'lerde British Columbia Üniversitesi sosyoloji profesörü Tannis MacBeth Williams, Kanada'nın bir dağ köyündeki çocuklar üzerinde, televizyon o köye gelmeden önce ve sonra olmak üzere uzun soluklu bir araştırma düzenlemiş. Bulguları arasında televizyonun köylünün hayatına girmesi ile çocukların daha az yaratıcı olmalarından, ellerindeki işe sebat etmede azalma ve boş zamanda ne yapacağını bilememe hallerine dek önemli gözlemler var.
Sonra bu dikkat konusuna biraz daha eğilmek istedim. Ve bırakın çocuğun ekranın önünde olma halini, sadece odada, arka planda seyredilmeyen ama açık bir televizyon olmasının ne tür etkiler yapabileceği konusunda araştırmalar olduğunu gördüm. Marie Evans Schmidt 1-3 yaş arası çocukların televizyon açık iken oyuncak ile oynama konsantrasyonlarının azaldığını anlatıyor. Dr. Angie Page. İse ister bilgisayar, ister televizyon olsun, ekran önünde günde 2 saat geçiren çocukların psikolojik problemlere daha yatkın olduğunu söylüyor.
Her geçen gün uyku sorunları, konsantrasyon, ekran sonrası ayyuka çıkan hareketlilik hali, bağımlılık gibi konularda farklı araştırmalar yapılıyor. Ancak bilgisayar ve çocuk diye arama motoruna yazdığınızda, konunun eğitsel yanı ile ilgili pek çok makale çıkıyor. Ekran, çocuk beynine bu kadar zararlı iken yararı ile ilgili araştırmaların fazla olmasının en önemli sebebinin; bu araştırmalara sağlık alanının değil, medya ve online sektörünün hakim olması olarak değerlendiriyorum.
**
Gelelim kıvırcık saçlı küçük kızın tecrübesine. Beyinin üst fonksiyonları 25 yaşına dek inşa halinde. Hele 4 yaşında inşanın hızı ileriki yaşlardaki hıza göre daha fazla. Beyin çevre ilişkisi ile gelişiyor. Beyindeki her bir nöron (sinir hücresi) 10.000 nöron ile bağlanıyor. İşte bu bağlantılar düşünce kalıplarımızın ana taşları. Çocuğun çevresi ile kurduğu ilişkinin her anı nöron ateşlenmeleri için fırsat. Nasıl kas kullanıldıkça kuvvetleniyor, beyin nöron network'u da bu şekilde aktive oluyor.
Örneğin görme duyusunu ele alalım. Görme için gerekli gen ile doğuyor çocuk. Bebek 20cm'e dek görebiliyor ilk zamanlar. 6 aylıkken ise bir sürü hareketi izler hale geliyor. Ancak izleyecek bir şey olmadığında görme duyusu gelişmiyor. Kısaca duyusal girdi yok ise çocuk görmüyor. "Kullan ya da kaybet" ifadesi beyin fonksiyonları için önemli bir söylem. Farelerde yapılan araştırma gözün doğduğu anda kapatıldığında ve uzun süre bu şekilde kaldığında görme uyaranı olmadığı için görmenin gerçekleşmediği ile ilgili. Bu bilgiyi duymaktan, düşünme ve hissetmeye kadar taşıyabiliriz.
Beynin inşa halindeki ön lob fonksiyonlarına bir göz atalım isterseniz. Bizi insan yapan bu üst düzey fonksiyonların bir kısmı duygusal ipuçlarını okumak, duygu ve davranışları yönetmek, dürtü kontrolü, esneklik, değişikliklere adapte olabilmek, başkasının penceresinden bakabilmek, hazzı geciktirmek olarak sıralanabilir.
Kıvırcık saçlı kızın 1 saat süresince etraftaki uyaranlara yönelmesi, ebeveyni ile olan ilişkisi, göz kontağı, yürümesi, dokunma ve dokunulması, sinyallerinin dinlenmesi hep ön lob fonksiyonlarının inşası için bir fırsat. Bu fırsatların kendini tekrarlaması nöron networklarının yapılarının oturması için gerekli.
Sabah yataktan kalktığımızdan yatana dek, çocuğumuzla ilişkimizde ne olduğu, beynin yapısını etkiliyor. Kendi başına ekranda geçirdiği her an ise alt beyin fonksiyonlarının (limbik beyin, ilkel beyin) yapısını bozarak üst fonksiyonların inşasını engelliyor. Yukarda anlattığım yönelme tepkisinin yanı sıra amigdala da(saldırganlık/uysallık davranış kalıplarını kontrol eden bölge) stres reaksiyonunu tetikliyor.
**
Böylece şu soruları sorabilirim kendime:
-Çocuğumun psikolojik durumu, dikkat kontrolü, esnekliği, yaratıcılığı, dürtü kontrolü gibi ön lob fonksiyonlarının gelişmesinin o restoran ve o restoran gibi pek çok farklı yerde onunla ilişki içinde olmamla yakından ilgili olduğunu bilmek, eline iPad verme refleksimi etkiler mi?
-"Şu işimi halledeyim" diye ekranın önüne oturttuğum çocuğumun nöron networkunda oluşan zarar ile benim o işi bitirmemdeki yarar arasındaki ilişki ne?
- Restorana eşimle baş başa gitmek istiyorsam, çocuğumu babaanneye bırakmak yerine yanımda götürmemin anlamı ne? Bırakacak kimsem yok ise o restorana gitmeyi tercih etmemin sebebi ne?
- Çocuğumla zaman geçirmek istiyorsam elimdeki telefonu sık sık kontrol ettiğimde ona gösterdiğim modelleme ne? Bir toplantıda telefonlarımı kapatacak kadar karşımdakine değer veriyorsam, çocuğumla geçirdiğim zamanda bunu yapmamamın sebebi ne?
Bu yazı bir sonuca ulaşma, bir çözüm bulma amacı gözetmiyor. Ebeveyn olmak bir süreç… Ve bu sürecin en önemli aracı kendi otomatik davranışlarımızı, kendi modellemelerimizi gözden geçirmek… Ve sanırım benim bu yazıda yapmak istediğim; ekran konusunu, kendi ailemiz adına kendi sürecimizde sorgulamak!
Sevgiyle
YORUMLAR