Ebeveyn Olarak Kendi Geçmişim Neden Bu Kadar Önemli: Bir güvenli bağlanma hikayesi!
İnsan gelişimini inceleyen pek çok araştırmacının cevabını aradığı soru şu: Çocuğun esnekliğini etkileyen faktörler nelerdir? Yani stres ve zorlanma anlarıyla çocuğun baş etme becerisi neye dayalı? Sanırım bu soruyu ebeveyn olarak bizler de soruyoruz. Üstelik sadece bunu değil, bu bağlamda başka soruları da peş peşe sıralıyoruz.
Çocuğun stresi regüle etme becerisi yanında; entelektüel potansiyeline ulaşmasına, dengeli duygusal süreçlere sahip olmasına, ileride arkadaş ve romantik ilişkilerinde sağlıklı iletişimler sergilemesine, öz güvenine, mutluluğuna sebep olan nedir?
Freud'den bu yana bu sorulara verdiğimiz cevaplar değişti. Hatta öyle ki bir dönem genlerin en önemli şey olduğu ve bundan dolayı kader kurbanı olduğumuz, bir dönem ise davranışların ödül ve ceza ile nasıl yönetilebileceğini konuştuk.
Aslında 1969'da Bowlby ile başlayan 1973 Ainsworth ile devam eden süreçte bebeğin ebeveynine çekilmesinin, koruyucu, güvenli bir ebeveyne yakınlık arayışını tetikleyen bir sistem ile doğmaları ile ilişkili olduğu, ve bu sistemin güvenli ya da güvensiz bağlanma davranışlarını oluşturduğunu araştırdılar.
Ainsworth, ebeveynin ilk yıl bebeğinin ağlamalarına zamanında ve etkin cevap verdiğinde, bu bebeklerin bir yılın sonunda daha az ağladıklarını gözlemledi. Daha sonra Ainsworth; (Baltimore, John Hopkins University), laboratuar ortamına soktu bu gözlemlerini. Bu ortamda bebeklerin ayrılma ve tekrar buluşma anlarında nasıl davrandığından, ileriki yaşlardaki tüm ilişkilere nasıl yaklaşacakları ile ilgili bulguların ilk verileri toplanmaya başlandı. Hatta daha sonra Ainsworth'un öğrencisi Mary Main'in bu bulgulara eklediği nesiller arası gözlemler de bunları pekiştirdi.
Peki; ne oldu bu gözlemlerde ve bu yazıya başlarken sorduğum sorularla bunların ilgisi ne!
Ebeveyn bebeğinin sinyallerini duyup, ona zamanında ve etkin cevap verdiğinde ve bu devamlılık arz ettiğinde bebek; daha iyi sinyal vermeyi ve ebeveynin güvenilir biri olduğunu tekrar eden tecrübeleri sonucu öğreniyor. Tekrar eden tecrübeler konusu önemli. Çünkü burada ne söylediğim değil, ne yaptığım önemli. Bebek ilk 1 yıl içinde altının ıslak olmasından, karnının aç olmasına, ya da sadece kucağa alınarak o an sebebini bildiğimiz ya da bilmediğimiz bir durumdan ötürü yatıştırılmaya ihtiyaç duyabiliyor. Bunu yaparken ebeveyn olarak ses tonum, göz temasım, dokunuşlarımı kullanıyorum. Yani herhangi bir yöntemi, söylemi aşan bir beceri kullanıyorum. Hem sol beynim, hem de sağ beynim bu sürece katılıyor. Sol beynim ne yapacağımı, sağ beynim sözsüz mesajları yakalıyor o an. Ve ebeveyn olarak sezgilerim, ses tonumun alçaklığı ya da yüksekliği, dokunmalarım, bir yöntemi aşan, ve beni insan olarak tüm canlılardan farklı kılan bir yerden bebeğimin o andaki varlığı ile birleştiriyor.
Devamlılık arz eden ve tekrar eden iletişimler sonucu bebek ebeveyni ile güvenli bağlanıyor. Laboratuar ortamında Ainsworth'un gözlemlediği; güvenli bağlanan bebeklerin anne odadan çıkarken ağlayarak tepki vermeleri, ancak ebeveyn geri döndüğünde kucağına gitme davranışı göstererek rahatlayıp oyuna geri dönebilmeleri.
Güvenli bağlanan çocuklar okul ortamında sevilen, yetişkinlikte sağlıklı romantik ilişkiler kurabilen, entelektüel potansiyellerine ulaşan, hem yalnız olabilen hem de ilişki yaşayabilen, yardım isteyebilen, stresi yönetmede esnek kişiler olabiliyorlar. Ancak bebeğin ebeveyne güvenli bağlanabilmesi için, ebeveynin de kendisinin bir güvenli bağlanma geçmişinden gelmesi gerekiyor. Eğer kendi ebeveynimizle güvenli bağlanmadıysak, kendi çocuğumuzla da güvensiz bağlanıyoruz.
Bu yazıyı okurken tam burada duraksadığınızı görür gibiyim. Diyeceksiniz ki nasıl geçmişe gidip annemle ve babamla olan bağlanmamı değiştirebilirim? İşte bunun kısa bir cevabı:
Psikologlar buna kazanılmış güvenli bağlanma diyor. Kısaca hangi tür bağlanma geçmişinden gelirseniz gelin, geçmişi değiştirmeden sadece anlam çıkararak ulaştığımız güvenli bağlanma ile çocuğumuzla güvenli bağlanabiliriz. Yan etkisi ise eşimizle ve arkadaşlarımızla olan ilişkiler de değişiyor bu çalışmaları yaptıkça. Yapılan araştırmalardan benim en çok ilgimi çekenlerden biri; ebeveyn hamile iken ebeveynin bağlanma sistemine bakarak doğmamış çocuğunun onunla ve ileriki ilişkilerinde nasıl bir bağlanmaya sahip olacağı. Yani kazanılmış güvenli bağlanma olmadan çocuğumuza güvenli bağlanma veremiyoruz.
Kazanılmış güvenli bağlanma detaylarına geçmeden önce, güvensiz bağlanmaları konuşmak istiyorum ki bu kısım biraz daha anlam kazansın: Kaçınmalı, kaygılı ve düzensiz bağlanma şekilleri.
Kaçınmalı bağlanmada Ainsworth'un gözlemi, ebeveynin odaya geri dönüşünde bebeğin anne tarafından rahatlatılmaya ihtiyaç duymadan oyuna devam etmesi; sanki annenin odadan çıkması ya da geri dönmesinin bir anlamı yokmuş gibi. Bu bebekler daha sonra duygusal olarak mesafeli, duygusal bağ istemeyen çocuklara dönüşüyorlar. Burada tekrar hatırlatıyorum. Bu çocuğun karakteri değil, bağlanma kuvvetinin çocuktaki etkisi. Çünkü ebeveyn sözsüz mesajları duymadı. Belki diğer ebeveynler kadar kucağında tuttu ancak bu; çocuğun ihtiyaç duyduğu zamanlarda olmadı. Tekrar tekrar verilen sinyaller duyulmadığında çocuk erken bağımsızlığı öğreniyor; ve ileriki söylemleri " ilişki olamadan daha mutluyum, kimseye güvenme sadece kendine güven" olurken, entelektüel becerilerini ön plana koyan, kendi ya da karşısındakinin duygularını okuyamayan yetişkinlere dönüşüyorlar. Erken çocuklukta okul arkadaşları tarafından saldırgan olarak gösterilen, zalim ya da kaba olarak anlatılan çocukların çoğunluğunda bu bağlanmanın etkin olduğu söyleniyor.
Kaygılı bağlanmada ise ebeveyn odaya geri geldiğinde bebeğin kucağa gitme davranışı göstermesine rağmen, ebeveyn kucağında rahatlayamadığı ve oyuna dönemediğini gözlemliyor Ainsworth. Ebeveynden ayrılamadığı için de keşfetmiyor. Bu bağlanmanın adının kaygılı olması ebeveynin kendi duygusunu geçirmesi çocuğa. Peki; bu nasıl oluyor! Örneğin iyi yemek yesin derken onun iyi yemediği kaygımı geçiriyorum bebeğime. Açlık ile kaygı beraber beliriyor çocuğun iç aynasında. Duygusal bağ bir var bir yok. Ebeveyn bir duygusal ihtiyacı duyuyor, bir duymuyor. Bu iletişim şekli devamlılık arz etmiyor. Okulda genellikle sosyal olarak sevilmeyen ve kurban olarak seçilen çocuklar bu kategoriye giriyor. İleride ilişkilere bağımlı, karşıdakinin onun hakkında ne düşündüğü ile meşgul, onaylanma ile kendini değerli hisseden ve duygusal dalgalanmalar yüzünden entelektüel potansiyeline ulaşamayan yetişkinler oluyorlar.
Gelelim karmaşık bağlanma şekline. Burada ebeveyn duygusal ya da fiziksel olarak korkutucu. Çocuğun bağlanma sistemi ebeveyne git derken, korunma sistemi ebeveynden kaç diyor. Bu; çocuk için iki sistemin birbiriyle çelişmesi olduğundan, çocuk kendi başına vurarak, kendini yere atarak, hatta donarak bu durumun içinden çıkmaya çalışıyor. Stres altında dibe vuruyor, potansiyeline ulaşamıyor, bedenini hissetmeme gibi donma anlarını günlük hayat ve günlük ilişkilerinde yaşıyor. Bağlanmanın travmatik boyutuna göre "borderline kişilik bozukluğu" gibi bazı patolojilere neden olabiliyor bu bağlanma geçmişi. Kişi yakınlık isterken bir yandan da yakınlıktan korkuyor.
Bağlanma süreçlerine baktıktan sonra şimdi sıra geldi ebeveynin zor bir geçmişten gelip kendi kazanılmış güvenli bağlanmasına nasıl ulaşacağına. Burayı anlatırken biraz Dan Siegel'ın zihin ve beyinle ilgili anlattıklarına da değineceğim. Siegel sol ve sağ, aşağı ve üst beyin fonksiyonlarının beraber çalışması ile hem kendi hem de bir başkasının iç sinyallerine uyumlandığımızı söylüyor. Böylece anda var olabiliyorum. Bir parçam o an pek çok düşünce ya da duygu ile dolu iken gözlemleyen parçam o an tüm bunların dışında bir yerde bebeğimin o anki ihtiyaçlarını fark eden ve cevap veren bir yerde olmayı beceriyor. Onun ayrı bir varlık olduğunu gördüğüm o an, kendi iç süreçlerimi ondan ayırarak onun ihtiyacına cevap verebiliyorum.
Ainsworth'un öğrencisi Mary Main tarafından oluşturulan ve Yetişkin Bağlanmasını Ölçen Görüşme olarak adlandırılan sistemin bazı soruları ve bunların anlamlarını inceleyerek biraz kazanılmış güvenli bağlanmaya giden yol konusunu inceleyelim.
-Ailende kiminle yakındın ve bununla ilgili bir anı anlatabilir misin?
Çocukluğunda ebeveyni ile kaçınmalı bağlanan için bu sorunun cevabı: Sanırım annem. Anı? Hatırlamıyorum. Çocukluğum iyiydi gibi... Kısaca bu bağlanma şeklindeki kişi; ilişkinin üzerindeki etkisini önemsemez, hatırlamaz. Ya da sol beyin geçmişteki anıyı anlatabilmek için sağ beyinden duygu çekmek isterken, buradan bir şey alamayınca cevap vermekte zorlanır. Geçmişte kendimi görebilmek için hem sağ hem de solun birlikte çalışmasına ihtiyacım var.
Kaygılı bağlanan yetişkin ise geçmişteki hikâyeyi anlatırken birden bugünkü bir olaya dönüverir farkında olmadan. Çünkü sağ beyinde duygular taşar. Örneğin; yukarıdaki soruya cevabını; "yakın ilişkim annemdi. İlişkim iyiydi ama kardeşimle daha yakındı. Hep onu ön plana alır beni dinlemezdi. Hatta geçen gün kardeşim bize geldiğinde onun çocuklarını......" gibi bugünün tecrübesi ve geçmişi birbirine karıştıran bir yerden anlatır. Kesiklikler olur. Eğer ebeveyn geçmiş duyguları ve bunların etkilerini dışa vurup anlamlandırmadığında aynı şekilde çocuğunu uyuturken, yemek yedirirken de kaygılı davranabilir farkında olmadan.
Karmaşık bağlanan ise, "annemle yakındım, ama bazen....yatağın altına saklandığım...bağırırdı.. döverdi... " gibi kopuk cevaplar ve bunların sanki korkutucu olduğundan habersiz bir anlatım ortaya koyabilir. Ve bu duygulardan anlam çıkarmadığı, belki donma anlarını fark etmediği bugünkü ebeveynliğinde ise çocuğunun bazı hareketlerinde kendini aynı yerlerde bulabilir.
Yazının sonuna geldiğim bu anlarda dikkatinizi şu an tam da bu anda kendi içinize vermenizi isteyeceğim: duygularınıza, düşüncelerinize ve beden duyumlarınıza. Neler fark ediyorsunuz? Bu fark ettiklerimizi yargılamadan, eleştirmeden olduğu gibi alıp gözlemleyebildiğinizde ancak bir sonra nasıl davranacağımızın seçimini yapabiliriz. Ancak o zaman ağlayan, zorlanan, hayır diyen çocuğumuzun o anki sinyallerini ve ihtiyacını duyabilir ve ne yapacağımıza karar verebiliriz.
Ebeveynlik bir yöntemler zinciri değil, ebeveynlik güvenli bir ilişki kurma kapasitesi. Ve bu ilişki kapasitesi; ancak anda olarak ve böylece hem kendi iç sinyallerimizi hem de çocuğumuzun iç sinyallerini görerek gelen bir sonraki anların içinde seçim yaparak gelişir.
Anda olmak ise geçmişin tetiklenmelerine tutsak olmadığımızda ortaya çıkar. Bunun için ise geçmişten anlam çıkaran bir hikâyemiz olmalı. Ve o hikâye akla uygun, anlamlı akmalı...
Peki ya sizin hikâyeniz?
YORUMLAR