Çocuğu davranışının ötesinde yorumlamak...

"Doğum gününe gitmemiz olay oldu. Yüksek ses ile başa çıkamadığı için; yanımdan ayrılmayan, öfke nöbeti geçiren bir başka karakter çıkıyor sanki oğlumun içinden."


"Benimkine bebekkken bir gün kolik, bir diğer gün diş dediler; şimdi hep aynı eşofman ile gidiyor okula. Yıkanmaya görsün o eşofman, kriz var o gün evde."


"Bizim evdeki de, yemek sorunu. Hep aynı yemekleri yiyor. Evden çıkmak tam bir sorun. Duymuyor sanki beni. Benim gibi tez canlı bir annenin bu kadar yavaş çocuğu... Her gün evde kavga dövüş…"


***


Ebeveyn olarak anlamaya çalışıyoruz çocuğumuzun neden böyle davrandığını. Sonra onları, hayatın karşılarına çıkarabileceği bu tür sorunlarla baş edebilmeleri adına zorluyoruz. Her zaman bilmiyoruz neden öyle davrandıklarını, anlam veremiyoruz tüm bu süreçlere ve çoğu zaman ebeveynlik şekillerimizi sorumlu tutuyoruz. Zaten biz tutmasak; tutan bir eş, akraba, arkadaş çıkıveriyor bir yerlerden.


O zaman ya daha otoriter bir yerlerden zorluyoruz çocuğumuzu ya da bırakıyoruz istediği gibi yapsın.


Ve ikisi de bir işe yaramıyor.


Çünkü her iki ebeveynlik şeklinde de kontrol edilemeyen olayı kontrol etmeye çalışıyoruz. Çaresiz bir ebeveynden daha zoru yoktur çocuk için. Zor anlarında onu koruması gereken ebeveyn; ya onunla savaşıyor ya da ne yapacağını bilemediği bir yerde tamamen vazgeçiyor. Hatta bazı zamanlarda ebeveynlerden biri, disiplin sağlamak adına otorite kullanıyor. Diğer ebeveyn ise konuya müdahale edip durumu yumuşatmaya çalışıyor. Sonra da ebeveynler birbirine girip durumu çocuk için daha da stresli bir hale getiriyorlar.



Oysa konu bir ebeveynlik yaklaşımı sorunu değil, olgunlaşmamış sinir sisteminin dışarıdan gelen uyaranları yorumlama sorunu.


Sinir sistemi uyaranı nasıl işliyor?

Hayvanların ve insanların davranışlarının arkasındaki ana konu; organizmanın duyu alıcılarına ulaşan fiziksel uyaranlar ve bunlara verilen tepkilerle olan ilişkisi. Haydi bunu basit bir yerden açıklayalım. 5 adet duyumuz var; duyma, dokunma, görme, tat, ve koku:


  • Dünya hakkında bilgi toplamak için bu duyularımızı kullanıyoruz,
  • Bu bilgileri işlenmesi için beyne yolluyoruz,
  • Böylece beyin bize, karşılık olarak nasıl bir tepkide bulunacağımızı gösteriyor. Bu da davranış olarak karşımıza çıkıyor.

    Olgunlaşmamış beyin, çocuktan çocuğa bu bilgileri işlemede farklılık gösteriyor. Ve zaman zaman her çocuk, sinir sisteminin olgunlaşma sürecinde zorluklar yaşayabiliyor.


    Stres ve Savaş-Kaç Mekanizması

    Elektrikli süpürgenin sesi ya da giydiği çorabın bedeninde yarattığı his, çocuk için kolayca yorumlayamadığı bir uyaran olarak beyne ulaştığında iki farklı şekilde tepki verebiliyor: Savaş ya da kaç. Bu savaş/kaç tepkisi bizim ilkel beynimizin hayatta kalma mekanizmasının önemli bir parçası.


    • Savaş: Öfke nöbeti, ağlama krizi, bir şeyi yapmayı reddetme,
    • Kaç: Hareketsizlik, göz kontağı kurmamak, konuşmamak, cevap vermemek, yapmayı (sessizce) reddetmek
    • Az bir stres beyin performansını arttırırken, çok stres ve devam eden stres beyin işleyişini azaltıyor. Hatta sinir sistemine zarar veriyor. Kısaca çocuk; bir uyaran ile strese girdiğinde ve bu süreçte ebeveyn tarafından desteklenmediğinde, daha fazla strese girerek, bir sonraki uyaranı yönetemiyor.Hepimiz çocuklarımızla böyle sorunları arada bir yaşayabiliyoruz. Ancak bu tür bir sorun sık aralıklarla tekrar tekrar devam ettiğinde, çocuk için ciddi rahatsızlıklara neden olabiliyor. Bu rahatsızlıklar aslında sistemin adaptasyon mekanizması.


    Adaptasyon Mekanizması

    Sistem için yoğun olan uyaranlar gelmeye devam ettikçe, çocuk bir sonraki uyaranın gelişini yönetmek adına davranışını adapte ediyor. İşte bu adaptasyon mekanizması çocuğun çevresini kontrol etmeye çalışması hali. Peki bu davranış kendini nasıl gösteriyor; kısaca bir bakalım:


    • Devamlı bir hareket hali: Çocuk hiç durmadan hareket ederek beynini bu uyaranları yorumlama ile meşgul ediyor ki, istemediği bir uyaran yoluna çıkmasın. Böylece diyor ki, "uyaran için ben önayak olursam ben kontroldeyim ve artık kaldıramayacağım kadar büyük değil". Yetişkinlerin dünyasında bu nasıl görünüyor? Tabii ki davranışı etiketleyen bir yerden baktığımızda bunu dikkat bozukluğu / hiperaktif çocuk diye adlandırıyoruz.
    • Titizlik ve her şeyi belli bir şekilde dizme, düzenleme hali: Devamlı bir şeyleri aynı şekilde dizerek, toplayarak çevremi kontrol etmeye çalışıyorum ki değişim olmasın. O zaman da çocuğa obsesif damgası koyuyoruz.
    • Her şeye karşı çıkma hali: "Her şeye hayır dersem hiç bir şey benim kontrolüm dışında gerçekleşmez." O zaman da çocuğa karşı gelme bozukluğu tanısı koyuyoruz.
    • Devamlı soru sorma, konuşma hali: Böylece sistem sadece çocuğun kendi sesini işlemek ile meşgul olacağından, soru ile çocuk kendi kontrolde olacağı, söyleneni yorumlayacak zamanı olacağı bir dünya yaratıyor. O zaman da, "çocuğa sınır koyma sorunu yaşıyor ebeveyn" deyip geçiyoruz.
    • Okulda harika çocuk; eve gelince bir canavar: Çok yüksek stresi olan çocuklar için geçerli bu söylem. Bir savunma mekanizması olarak dış dünyada içe kapanıp eve geldiklerinde patlıyorlar. Çünkü ev, onların kendilerini güvende hissettikleri yer.

      Peki, ne yapacağız?

      - Davranışı tetikleyen uyaranları gözlemlemekle başlayacağız işe. Öncelikle bu uyaranları olabildiğince azaltacağız. Ses hassasiyeti olan bir çocuğu doğum gününe götüreceksek önceden ona güvende olacağı hissini yaratacak bir alan tanıyacağız örneğin. Kulak tıkacı kullanabileceğimiz gibi, zorlandığı her an çıkabileceğimiz güvencesini vereceğiz.


      - Çocuğumuzun beyninin yorumlaması zor olan uyaranları bildiğimizde, onlara zaman vermek önem kazanıyor. Ne kadar çok zamanları var ise, içinde bulundukları durum ile baş etmeleri o kadar kolay. Evden çıkarken acele ettirdiğimizde öfke nöbeti ile karşılaşmamız şahsi bir şey değil, sinir sisteminin biraz daha zamana ihtiyacı var sadece.


      - Sistem büyüdükçe olgunlaşıyor. Çocuk büyüdükçe sinir sistemi daha iyi esniyor ve daha rahat baş ediyor uyaranla.


      -Sakinleştirici ortamlara ihtiyaç oluyor: Sakin müzik, sakin oyun, birebir ilgi, masaj gibi.


      -Çocuğun zorlandığı anlarda sakin kalan ve bunu sakin bir yerden yorumlayan ebeveynlik hallerimiz... Tabii ki her zaman sakin kalmak kolay değil. O yüzden ebeveyn olarak kendimize iyi bakmak ve eğer sakin kalmakta zorlanıyorsak bizi tetikleyen şeyleri bulup onlarla çalışmak önem kazanıyor.


      Unutmayın, onların değişmesini istemek bir ebeveynlik yanılgısı. Konu bu yanılgıya düşmek değil. Asıl sorun bu yanılgıda ısrar eden bir yerden yaklaşmak ebeveynliğe. İşte böyle zamanlarda çocukları etiketleyip onlara ilaç verecek kadar uç noktalara gidebiliyoruz.


      Sevgiyle kalın…



      YORUMLAR

      Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
      • Misafir Benim oglan 12yasinda hiperaktif..ilacsiz tedavisi yokmu bunun..
        CEVAPLA
      • Misafir Tüm yazılarınız harika
        CEVAPLA
      • Misafir yaşadıklarıma çok güzel tercüman olmuşsunuz. çok iyi geldi.emeğinize ve yüreğinize sağlık.
        CEVAPLA
      • Misafir çok akıcı ve anlaşılır bir yazı olmuş.doğru noktalar hakkında gerçekçi bilgiler paylaşılmış. emeğinize sağlık.
        CEVAPLA
      • Misafir gerçekten bu aralar tam da ihtiyacım olan bir yazıydı, emeğinize sağlık. yazılarınızın devamını sabırsızlıkla bekliyorum...
        CEVAPLA
      • Misafir çok teşekkürler,sıkılmadan okudum.kolaylıklar diliyorum.
        CEVAPLA

      İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.