Okula alışma ve güven ilişkisi


Haftalar geçti. Okulun kapısında bekleyen ebeveynler yavaş yavaş evlerine döndüler. Ancak siz dönemediniz. Dönemediniz çünkü; her gece yatmak bir krize, her sabah kalkmak ise başka bir krize dönüştü. Kabuslar, tırnak yemeler, altına çiş kaçırmalar derken; alışır bir gün umuduyla okulun kapısında hala beklemeye devam ettiniz.


Zor süreçler bunlar: Her kafadan çıkan sesler arasında çocuğunuzun krizlerini yönetmeye çalışmak. Her sabah o sınıfın önündeki bir sandalyede çaresizce beklemek. Yanlış yaptığınızı düşünenlerin bakışları arasında size sunulan çayı yudumlamak. Çocuğunuz ağlarken gidemeyeceğinizi bildiğiniz kadar, gitme isteğinizi de bastırmaya çabalamak. 'Ağlarken bırakan annelerden mi olmalıydım' gibi düşünceler ile suçluluk duygusu arasında gidip gelmek. Elinizi sımsıkı tutan çocuğunuzun elini aynı sıkılıkta geri tutmak ile 'bağımsızlaşsın artık' diye iten el olmak arasında bir yerlerde yolunuzu kaybetmek.


O zaman doğru yazıyı, doğru zamanda okuyorsunuz!


Size neler olacağını söyleyeyim. Bir gün okula alıştı gibi gözükecek. Ancak o verdiği sinyaller var ya, bir şeylerin yolunda gitmediğini gösteren diş sıkma, tırnak yeme gibi haller; onlar çeşitli şekillerde devam edecek. Neden mi! Çünkü konu çocuğun okula alışamaması değil. Konu, çocuğun kendini güvende hissetmemesi. Ve güven konusunu çözmeden çocuk okula başlayamaz.


Pek çok ebeveyn için güven konusunun okula geçiş sürecinde ortaya çıkması, burada eskiden beri bir sorun olmasından kaynaklanıyor. Sorunlar çocuğun ebeveyni tuvalete bile yalnız göndermemesinden tutun da, memeye bağımlı olmasına, sosyal ortamlarda ayrılamamasına dek kendini çeşitli şekillerde ortaya koyar aslında. Koyar ama ebeveyn bunları okula başlayınca arkadaşları ile sosyalleşir ve çözer diye pek önemli görmeyebilir. Oysa tüm bunlar çocuk için 'anne ben kendimi güvende hissetmiyorum' sinyalleri .


Pek çoğumuz gizlice kaçmayan ebeveyn, önceden ne olacağını haber veren ebeveyn olmanın öngörülür ve devamlılık arz eden ebeveyn olmak için yeterli olduğunu düşünürüz. Ancak yeterli değil. Çünkü bunlar sadece buzdağının görünen yüzü. Peki ya görünmeyeni!


Üşüyüp hırka istediğiniz bir gün size havanın sıcaklığını ispat etmeye çalışan bir yerden hırka vermemeye çalışsam, hırka giymemeye alışır mısınız? Hırka istemeye devam edersiniz. Her yolu denersiniz o hırkayı almak için. Ve alamadığınızda bulduğunuz yol hırkasızlığa alıştığınızı göstermez. Çünkü bilirsiniz sıcaklık duygusunu tüm bedeninizde hissetmeden söylenen sözler, hikayeler, bulunan çareler yetersizdir. Güven; çocuk bu duyguyu kendi içinde, kendi zamanında hissetmeden oluşamaz, oluşmaz. Güven olmadan ayrılma olmaz.


Aslında güven işi ilk bir yıl ebeveyn kucağına başlar. Her ağladığında, her acıktığında, her üşüdüğünde, her alt değiştirmede sadece sezgilerinizin bildiği bir dans vardır hani; adımlarını ikinizin keşfettiği. Güven duygusunun çocuğun hücrelerine usul usul geçiş süreci, işte böyle başlar. Kullandığınız bez markası, tuttuğunuz bakıcının özgeçmişi, odasındaki yatağın rahatlığı, bir ebeveynlik akımı, okuduğunuz kitaplar ya da doktorun söylediği şekilde beslemeniz, doğru sözleri söylemeniz değildir bu; bilirsiniz. Söze dökemeyeceğiniz o dakikalarca göz göze bakmalarınız, ne zaman acıktığını bilmeniz, ağzınızdan dökülen ninniler, kollarınızın kendiliğinden onu bir o yana bir bu yana sallaması, o sessiz sihirli dokunuşlarınızdır. Bunları anlatması zordur. Çünkü sözlerin ötesindedir, onu da bilirsiniz. Kendi göğsünüz değil, biberonla bile olsa emzirmeniz; eline verip onu kendi başına bırakmanın çok ötesindedir, kucağınızda boylu boyunca serilmiş temaslarınız. Ve bunları bildiğiniz için de, her alt değiştirme, her emzirme, her besleme, her kucak bir fırsattır ilişkinizin etkileşiminde. Oyalamazsınız onu başka şeylerle. Gerek yoktur. Göz temasınızın, dokunmanızın, ses tonunuzun arasında bir yerde gelişir çünkü güven duygusu. Ve emeklemesi, yürümesi, daha sonra konuşması, 'hayır' demesi,' ben yapacağım' demesi yavaş yavaş bağımsızlaşma sinyallerini vermesidir. İzlersiniz. Ve onun kendi sürecinde saygı duyarsınız tüm bunlara; karşınıza çıktıkça.


Peki ya tüm bunlar sizin ebeveynlik sürecinizde sekteye uğradıysa! Belki işiniz, belki eşinizle ilişkiniz, belki çocuğunuzun medikal süreçleri, belki kendi duygusal travmalarınız, her ne ise. Suçluluk duygusu ile aynı döngüde kalmaya devam edebiliriz, ya da kendi seçimlerimizi yapabildiğimiz gerçeğini hatırlar ve kaybettiğimiz tüm bu geçmişin yasına izin verir ve baştan başlayabiliriz.

Bağımlılık kovası dolmadan bağımsızlık başlamıyor

Ben böyle yapan pek çok ebeveyn tanıyorum. Onların kendi geçmişlerinden anlam çıkarmalarına şahit oldum. Okula başlamak için henüz güven duygusunu almadığı gerçeğini görüp, cesurca çocuğunu okuldan alıp, önce güven duygusu ile çalışan ebeveynlerin süreçlerini izledim. Çocuğunun bir iki yaşına dek yapamadıklarını şimdi yapan ebeveynler tanıdım. İster 3, ister 5, ister 8 önemi yok yaşın. Siz yeter ki çocuğunuzun sinyalini dinlemeye hazır olun. Güven duygusu önce çocuğunuzun bağımlılığına izin vermekle başlıyor. Bağımlılık kovası dolmadan bağımsızlık başlamıyor. Gece uyurken beni yanında istediğinde işim ona kendi başına uyumanın önemini anlatmak ya da yüreklendirmek değil. 'Yanımda kal baba', 'sen yedir anne', 'kucağına al beni', 'korkuyorum anne'; işte tüm bunlar bağımlılık kovasını doldurmak, güven duygusunu oluşturmak için muhteşem fırsatlar; sadece ikinizin bildiği adımlarla.


Göz temasım o zaman sessizce söyleyecek ona onu ne kadar sevdiğimi. Dokunmalarım hissettirecek ona olan şefkatimi. Ses tonum sarıp sarmalayacak korkularını. 'Ne şanslı bir anneyim' sözleri dökülecek dudaklarımdan. O uyuyana kadar yanında kaldığımda bırakacak bedeni kasılmayı. Kaşıkla beslerken onu, yardım edeceğim doyma hissini fark etmesine. Önce küçük küçük yapacak ayrılmalarını. Birlikteyken artık bana yapışık olmadığını, çünkü bağımlılık kovasını doldurduğunu fark edeceğim. Günlük hayattaki bu bağımsızlık halleri bana, okula başlamaya artık hazır olduğunu gösterecek.



İşte o zaman okul sürecine bir daha başlayacağız. Şimdi bileceğim bir iki haftaya beni rahatça bırakacağını. Artık tırnak yeme, diş sıkma, çiş tutma sinyalleri sona ermiştir. Şimdi aklı, 'güvende miyim' sorusuyla meşgul olmadığı için, hazırdır arkadaşları ile oynamaya. Sınıfın önündeki o sandalyeden gönül rahatlığıyla eve gidebilirim artık.


Bu sürecin pek çok yolu var. Hep derim, her şeyin yolu terapiden geçmiyor, iyileşmenin bin bir türlü yolu var. Ancak yardım istemeyi bilmez isek, bu süreci tek başına atlatamayız. Bir Afrika atasözünün dediği gibi: Bir çocuk büyütmek koca köye ihtiyaç duyar.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Tamda bugünlerde ihtiyaç dutduğum bir yazı yarın çocuğumu okulda almaya karar vermiştim çünki çocuğum bana öğtetmenine güvenmediğini söyledi gitmek istemiyor sınıfa girmiyor her yolu denedim onunla sınıfta bekledim sınıfın koridoruda bekledim kapıda bekledim ancak olmadı olmadı olmadı
    CEVAPLA
  • Misafir Merhabalar, yazınızı çok Beğenerek okudum. Kaleminize sağlık. Ancak şunu sormak istiyorum. Okul öncesi eğitimin zorunlu olduğu süreçte, çocuktan bahsettiğiniz bu sinyalleri eğer ki almıyorsak, 'bağımlılık kovası'nın dolmasına daha çok varsa nasıl bir yol izlemeliyiz?
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.