Kızların arasında kızılcık bebek

Merhaba; ben Emre, erkek tarafından bildiriyorum.


Erkek olmak, hayattaki oluş ve onu yaşayış hâlimin en kritik parçalarından mı emin değilim lakin yazarlarının da okurlarının da tamamına yakınının kadın olduğu bir mecrada yazma şansı karşıma çıkmışken “bizim taraf”ı dillendirmenin güzel bir hizmet olacağı düşüncesi oluşuyor içimde. Dolayısıyla her hafta bu köşe için yazmaya oturduğumda birincil niyetim/gündemim bu olacak. Gerçi akışta ne gelmek istiyorsa o gelecektir. Kırsalda yaşam, ilişkiler, çemberler ve hayata dair atıp tutabileceğim diğer alanlardan bir şeyler çıkabilir. Zaten ne yazacağımı hiçbir zaman ben seçmiyorum; içimde bir şeyler hop ediyor ve bir de bakıyorum ki kendilerini yazdırıyorlar. Burada da farklı olmayacaktır.


***


Burada yazma konusu gündemime girdi gireli içimde ne dönüyor biliyor musunuz? Basın mecralarının “hayat”, “yaşam” gibi isimler altındaki kısımlarının hep de kadınlara yönelik olduğunu. İlişkiler, sağlıklı beslenme, mutluluk gibi hayatın tam kalbindeki bir sürü konunun ele alındığı bu mecralarda* erkekler neden yok? Sevgilimizle daha sıkı, derin bir ilişki yaşamak bizim gündemimiz olmayabilir mi? Avokadonun 12 faydasının veya yazın yapabileceğimiz smoothie'lerin günlük yaşamımıza, keyfimize katkısı yok mu? Daha huzurlu ve mutlu bir hayata doğru atabileceğimiz olası adımlar bizi hiç mi ilgilendirmiyor yani?


Sadece bu mecralar da değil. Yoga sınıflarının büyük kısmında her taraf tayt, çemberlerde bir sürü meme... İnzivalara, kamplara katılanların çoğunun pipisi yok. Astroloji veya Human Design ile ilgilenenlerin, ayın döngülerini ve yaşamlarımıza olan etkilerini takip edenlerin büyük kısmı kadın. Nerede kendinle çalışma, nerede derinleşme niyeti, nerede yaşamı sorgulama; orada bol miktarda kadın... Az sayıdaki erkek ise, çocukken tekerlenen kızların arasında kızılcık bebek olarak yer buluyor; bir grup kızın arasında tek başına kalan erkek.


Bütün bu alanlarda kadınların çoğunlukta olmasında kendi adıma çok da sorun görmüyorum; her anlamda gayet şahane iletişiyoruz kendileriyle. Ama -küçük aklımla yapabildiğim kadarıyla- daha bütünsel bir yerden bakınca, erkeklerin bu alanlarda daha fazla yer tutması hepimizin hayrına gibi görünüyor bana. Yoksa makas gittikçe açılıyor valla; kadınlar çok ciddi yollar kat ettiler ve ediyorlar, bizim taraf ise sanki biraz geride kalıyor. Üstelik bu dengesizlik, kadınların kat edeceği yolu da zorlaştırıyor. Öyle ya da böyle, birlikte yürüyoruz bu yolu; aynı makasın uzantılarıyız.


***


Analizler yapmayı, genellemelerde bulunmayı hem pek tercih etmiyor hem istesem de beceremiyorum. Lakin bu konuda içimde oluşan birkaç fikri paylaşmak isterim. Bana kalırsa erkeğin üzerinde; sisteme uyum sağlamaya, “normal” olmaya, para kazanmaya dair öyle bir toplumsal yük ve yönlendirme var ki alternatif konularla veya hayatın güzelleşmesiyle, gündelik “küçük” konularla ilgilenmeye alan açmakta daha fazla zorluk çekiyorlar. Çok daha düz ve bilindik bir yoldan yaşamamız için biz erkekler üzerinde daha büyük bir baskı olduğunu düşünüyor, gözlemliyorum.


Ve bu öyle bir baskı ki sadece dışarıdan içeriye değil, belki ondan da yoğun bir şekilde içeriden içeriye doğru çalışıyor. Yani nasıl olmamız, nasıl yaşamamız, nasıl davranmamız gerektiğine dair son derece net çizilen sınırları içselleştirenlerimiz çok fazla ve bu içselleştirme o kadar derine işlemiş ki çoğumuz başka türlü de olunabileceğinin farkında bile değiliz. Tek oluş hâlinin bu olduğunu sanıyor ve yaşamı çok daha yüzeyde yaşayabiliyoruz.


Benzer şekilde, erkeklerin duygularıyla bağ kurmalarına da daha az alan var sanki dünyamızda ve ülkemizde. Bana çok tuhaf gelen bir kullanım ama “duygusallaşmak” kadınlara tanınan bir ayrıcalık gibi görünüyor mesela bana. Kullanımın tuhaflığı, zaten her an muhtelif duyguyla hemhâl olmamıza rağmen nedense içimiz burulduğunda, sesimiz titrediğinde, göz pınarları çalışmaya başladığında bu fiilin daha çok kullanılmasında. Ve bana göre daha da tuhafı, defalarca bunun için özür dilendiğine şahit olmuş olmam, hemen her seferinde erkekler tarafından: “Kusura bakmayın, duygusallaştım. Snıff!”...


Ne kusuru canım abim; olsa olsa kutlarım “duygusallaşmanı”, ağlamanı, kırgınlığını, kırılganlığını ifade etmeni; bütün bunları göz önüne serebilecek cesareti sergilemeni... Şifa tam da burada; kendinle o bağı kurduğun ve hele ki bunu ifade ettiğin noktada. Sonrası müthiş bir ferahlık, hafiflik; kendimden biliyorum...


Velhasıl ilişkilere dair düşünmek, tefekkür etmek, yoga yapmak, çemberlere oturmak, meditasyon... bunların hepsi bir şekilde içe dönüşle, kendimizle, diğerleriyle ve bütünle bağ kurmayla ilgili dişil adımlar... Var oluşun iki temel yüzünden biri olan dişil enerjiye kendimizi açabilmemiz dileğiyle erkeklerin de bütün bu alanlarda daha fazla yer aldığı günleri özlemle çağırıyorum.


Ve bitirmeden ekleyeyim ki bu alanlarda erkekler hiç yokmuş gibi yanlış bir algı bırakmak istemem. Varlar çok şükür; varız. Hem de gümbür gümbür! Nicelik olarak az görünsek de çok ciddi yollar kat etmiş, etmeye devam eden bir sürü güzel adam var. Ve belki artık sayımızın da artma zamanı gelmiştir. Açtık kollarımızı, bekliyoruz!


* Tabii bu mecraların her birinin hayatlarımıza gerçekten katkı sunduğunu söylemek güç. Sözüm meclisten dışarı; en son bıraktığımda, bu alanların birçoğunda ünlülerin hayatları, tüketime yönelik ve yüzeysel paylaşımlar gibi, yolculuklarımıza çok da hizmet etmediğini zannettiğim konular ağırlıktaydı. Bu alanların işlevi ise bizleri uyuşturmak olsa gerek.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.