Bu iş Nobel' e gider mi gider...

Bilindiği gibi, PKU Aile Derneği olarak, özel diyet gerektiren ve sıra dışı gibi gözüken yaşamları her zaman her yerde anlatmaya ve bu alanda eğitimler vermeye devam ediyoruz.


Bir kaç ay önce, yine bir üniversite etkinliği için davet edildiğim Aydın Üniversitesi'nde gençlerle dinamik bir seminer gerçekleştirdik… Üniversite eğitimleri, genelde ya belli bir bölümden, ya da değişik bölümlerden gelen öğrenci gruplarından oluşuyor. Parlak ve canlı beyinlerle, hayatlarımızın farklılıklarından, anne baba olmanın aslında nasıl da zor bir meslek oldugundan bahsediyoruz. Söyleşi şeklinde hayatlarımızı paylaşıyoruz ve hep beraber fikirlerimizi zenginleştiriyoruz. Doğrusu gençlerle proje yapmaya bayılıyorum, çünkü enerjime rahatlıkla yetişebiliyorlar!


Bu durum bizim için gayet olağan, etkinliği yazmayacağım elbet, ancak üniversiteye gittiğimde, bu etkinliğe vesile olan ve bizleri araştırıp davet eden çok duyarlı bir akademisyeni yazacağım. Kocaman bir yüreğe sahip genç bir öğrenci, genç bir öğretmen. Açıkçası, önemsediğim bu kavramları, her akademisyende bulmak pek mümkün değil…


Hem kadın...

Hem güçlü...

Hem kararlı...

Hem azimli...

Hem çalışkan...

Hem başarılı...

Hem iyi bir dinleyici...

Hem iyi bir eğitmen...

Ödüllere doymayan hatta Nobel Ödülüne doğru giden otuzlu yaşlarda mükemmel bir akademisyen diyebilirim.


***


2 mart tarihinde Samsun On Dokuz Mayıs Üniversitesi’nde sevgili Aliye Özenoğlu’nun düzenlediği ‘’Hem Beslenme Hem Kadın’’ diyerek kendi alanlarında güçlü , değerli kadınları bir araya getirdi. Davet edildiğim bu anlamlı platform, yine gençlerle beraber olduğumuz için, sıcak tartışmalara sahne oldu ama temelinde sevgi ve özveri yattığı için verimli, harika bir sempozyum oldu. Ben deniz de, hem lider hem de anne olan kadını yaşanmışlıklarımdan ve deneyimlerimden yola çıkarak değişik açılardan naçizane gençlere aktarmaya çalıştım.


Şimdi ise 8 Mart geldi ve ‘’Dünya Emekçi Kadınlar Günü’’ nü yine bol kadın cinayetleri ile, şiddeti konuşarak, yaşayarak geçirdik, geçiriyoruz…Yapamadığımız ise bunları durdurmak! O nedenle hem ilham verici hem de örnek olması açısından üniversiteye tekrar gittim ve söyleşimizi bu sefer ikimiz gerçekleştirdik..


***


Eğitimin her zaman üniversite ile sınırlı ve hatta yeterli kalmadığını düşünen, kalıpların yıkılması gerektiğini savunan, öğrencilerinin hayatları içinde destekleyici eğitimler düzenleyen Klinik Biyokimya Uzmanı Yardımcı Doçent Doktor Mine Ergüven…


1979 doğumlu, son 15 yıldır hem öğrenci hem akademisyen. Üç yıldır Aydın Üniversitesi’nde görevli. Aynı zamanda özel bir üniversitenin de kurucularından. Dekan yardımcılığı, bölüm başkanlığı, komisyon üyeliği gibi bir takım pozisyonlar yaptığı idari görevler arasında.


Başlıca çalışma konusu Kanser! Özellikle de beyin tümörleri üzerinde yoğunlaşıyor. Patent aşamasında olan çok ciddi çalışmaları var. Amacı patent ile beraber kısa zamanda bulunan yöntemlerin, ilacın topluma yaygınlaşmasını sağlayabilmek.


Mine Ergüven’in Bilime yaptığı katkılarından ötürü, 8 ayrı ödülü bulunuyor.


Bilimsel teşvik ödülü, Sözlü sunum ödülü, Tubitak ödülü bunlardan sadece bazıları. Hatta, uluslararası bir yayın evi olan Springer’dan kanser biyokimyası üzerine tamamını kendisinin yazacağı ve edite edeceği bir kitap teklifi almış. Üniversitesini ve ülkemizi temsilen ağırlıklı kanser konulu bilimsel kongrelerde çalışmalarını aktarıyor, yurt dışındaki bazı üniversitelerde de ders veriyor. Son olarak Litvanya Tıp Fakültesi’nde kanser biyokimyası ve kök hücre üzerine eğitim düzenlemiş.


Çalışmalarında en büyük desteği üniversiteden alıyor. Çünkü, Aydın Üniversitesi bir vakıf üniversitesi ve yıllardır Dr. Mustafa Aydın ve mütevelli heyet üyeleri, toplumsal olayları özellikle de yaraların gösterilmesi ve sarılmasında çok büyük emektar.



Gündemimizdeki uyuşturucu konusundan örnek verecek olursak, dönemsel olarak yapılan bonzai ve madde bağımlıları için TSDD ile, hükümet ile ortak yürüttüğü onlarca çalışma ve farkındalık panelleri var. Kullanıcı tespiti durumunda, kişilerin dernek ile desteklenerek, tedavilerinin başlayıp devam ettirilmesine ve tamamlanmasına yönelik bilinçlendirici ve geliştirici toplumsal çalışmaları mevcut. Hatta kampüste sigara alanı sarı çizgilerle belirlenmiş, o alanların dışında içmek yasak.


Unesco ile bir protokol hazırlanarak düzenlenen insani yardım, eğitimler için de bireysel yardım projeleri halen devam eden çalışmalar arasında.


Üniversite geçtiğimiz yıl PKU Eğitimimiz dahil, 937 etkinlik gerçekleştirmiş.


Ergüven bugünlerde Biyokimya Doçentlik sınavına hazırlanıyor. Yüzlerce lisans ve doktora öğrencisi var, her birisi ile tek tek ilgileniyor, değerlendirme yapıyor ve bu değerlendirmeleri aileleri ile de paylaşıyor. Akademisyenliğin bir nevi koçluk olduğunu aktarıyor ve şöyle diyor;


‘’ Eğitimde bazı kapıların artık yok edilmesi, bazı tabuların yıkılması lazım. Öğrencilerimize derslerde mekanizmaları anlatırken, hastalıkların sadece bir olgu olmadığını da vurguluyoruz. Farklı bir yaşama sahip olduklarını anlatıyoruz ve konunun deneyimli isimlerini araştırarak gelip bizlerle öğrencilerimizle paylaşmalarını sağlıyoruz. Fenilketonüri işlerken de bu süreci sizinle değerlendirdik. Hepimiz gördük, duyarlı çocuklarımız ne güzel fikirlerle, sadece bir ders olarak değil, sizi ve sizleri yaşayarak öğrendiler ve şu anda deli gibi proje üretiyorlar, neler yapabiliriz diye düşünüyorlar. Yoksa, hayatın bu derinliğini, belki de sadece beslenme derslerinde gördükleri bir konu olarak, hiç bir detaya sahip olmadan geçeceklerdi. Oysa hayatları popülerlikten çıkartıp bilinçlendirme noktasına getirmek lazım.’’



Sevgili Mine Ergüven, sadece bu düşüncesi ile bile, pek çok bilim insanından benim için ayrı bir kategoride. Ancak merak ediyorum, Türkiye’de bu kadar genç bilim kadını olmak nasıl bir duygu?


‘’Türk kadını istesin, her şeyi başarır. Gittiğim ülkelerde bazen farklı bakışlar oluyor. Ancak ben uluslararası alanda geçmişte ne yaşanılırsa yaşanılsın, bir barış taraftarıyım. Geçmişteki yanlışların bir politika unsuru olarak sürdürülmemesi taraftarıyım. Bazen şaşkınlıkla karşılıyorlar, çünkü, Türk olduğuma inanamıyorlar. Ama sohbetlerimizle ve her zaman sahip olduğumuz duyarlılığımızla dostlukların daha kalıcı ve sağlam olduğunu görüyoruz. Geçmişteki yanlışların sorumluları bizler değiliz. Bence bunun en güzel örneği Yunanistan. Tüm dünya, Türk kadınını görmeli ve bilmeli ki, güçlü, sadece çocuk doğurmayan, çalışkan mücadeleci kadınlar’’


Öğrencileri bu şekilde ve bu yaklaşımla yapılandırmanız çok etkileyici, böylece güvenleri ve hedefleri daha da yükseliyor. Peki sizin hedefiniz ne?


‘’Bulduğum ve patenti için beklediğim çalışmalarımın toplumsal boyuta ulaşması, ulaştıktan sonra yaygınlaşması ve o hizmeti halka sunabilmek. Bu da bana belki Nobel ödülü getirir. ‘’



***


İşte bu!! Bu kadar basit ve net. En sevdiğim ve her zaman da artmasını dilediğim kadın tipi. Ne istediğini bilen, kararlı, kendine güvenen, hırsına yenik düşmemiş, duyarlı örnek bir kadın…


Ey genç kadınlar, sizin de böyle başarılarınız, güzel hedefleriniz olabilir; beyaz atlı prens bekleyeceğinize, yatırımınızı ve tercihlerinizi istekleriniz doğrultusunda aklınızla kullanın!!

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.