Güzel ve keyifli bir mola…
İzmirli gönüllü bir sanatsever. London 2012 Meşale Kardeşliği’nden size özel bir isim daha; Fashion Film Festival 2016‘nın yaratıcısı sevgili Tuna Yılmaz.
Sanata düşkünlüğünü anlattığı halde, klasik baskılar ve iş bulamama korkusu ile yetiştirilen belki de sıradan bir genç… Altın bileziği olsun diye İşletme bölümünü bitirdikten sonra, sıkıcı işlerde monoton bir yaşamla nefes almaya çalışan, ancak aniden kararlı bir tutumla rotayı değiştirip yeni ve hayalindeki yaşama yelken açan ve tam yol giden, sıradanlıktan çıkan yaratıcı bir karakter.
İzmir’de başlayan ve zaman zaman vakit kaybı olarak gördüğü hayatına yıllardır İstanbul’da devam ediyor çünkü imza attığı işler artık uluslararası.
Moda ve sinema ile iç içe yaşıyor, çünkü birbirlerini beslediğini düşünüyor ve şöyle diyor:
“Yaratıcı işler diğer işlerden beslenir. Sinemayla moda arasındaki ilişki gibi. İkonlar yaratılıyor, insanlar onları güzel kıyafetlerle görmek istiyor. Bu sürecin de en güzel beslendiği mecra moda oluyor. Bunun dışında bir film seyrederken senaryosuna, müziklerine baktığınız kadar kostümlerine de bakıyorsunuz ya da tam tersi filmlerden, oyunculardan ilham alan tasarımcılar görüyoruz.
Ben film festivallerinde başladım, ama asistanlığımı moda üzerine yaptım. Yüksek lisansım sırasında moda tasarımıyla başladım. Birbirinden çok da farklı şeyler olmadığını fark edince bu ikisini nasıl bir araya getirebilirim düşüncesi ile film festivali fikri oluştu.
Moda Filmleri Festivalleri henüz dünyada başlamamışken biz farklı bir isimle bunu yapmaya başladık. Sinema ve sanatla başlayan ama moda ile devam eden bütün ilgi alanlarımı Fashion Film Fest İstanbul’da gösterebiliyorum.
Geçtiğimiz sene sen de biliyorsun, gösterilen film sayısı, gelen konuk sayısı, izleyici sayısı olarak dünyanın en büyük moda film festivallerinden birini gerçekleştirdik.
Amacımız, beş yıl içinde dünyanın en büyük ‘’Moda Filmleri Festivali’’ olabilmek. Bu sayede, büyük bir marka veya genç bir yönetmen, film yaptığında diğer şehirlerden çok İstanbul’da gösterilmesini istemeli,’’
Türkiye’de sence oturmuş bir moda sektörü var mı? Malum burada işler ikili ilişkilerle yürür.
Türkiye’de bir sektör yok, Türkiye’de yalnızca bu işlerle uğraşan bir kitle var. Sektörün olması için bazı kuralların belirlenmiş ve uygulanıyor olması, kurumsallaşmanın olmuş olması lazım. Hak ve sorumlulukların iyi tanımlanmış olması lazım. Ya da hakların verilmediği yerlerde aranabiliyor ve alınabiliyor olması lazım. Türkiye’de bu yok, daha ziyade dediğin gibi hatıra dayalı iş yapma var. Bu yüzden deneyim ve kaliteden çok kimi tanıdığınız veya kimlerle çalıştığınız önemli.
Peki ya sinema tarafı?
Türk Sineması için artık olumsuz konuşmamak gerekir. Ben zamanında hatırlıyorum yılda üç Türk filmi giriyordu o da beş salonda oynuyordu. Şimdi öyle bir durum yok; Amerika ve Hindistan’dan sonra yerli film sektörünün en büyük olduğu 3. ülkeyiz. Kalite kısmından bakınca da artık her sene bir Türk filminin Berlin, Venedik, Saray Bosna, Cannes gibi büyük festivallerden ödülle döndüğünü görüyoruz.
1. FFFI 2016 ya dönelim…
Evet, İstanbul’un moda filmleri festivali, Fashion Film Fest Istanbul ikinci kez seyircileriyle buluştu. Geçen sene ilk kez iki günlük dev bir etkinlik olarak düzenlenen festival bu sene, yine dünyanın değişik yerlerinden gelen, büyük moda evlerini, markalarını, genç ve bağımsız tasarımcıların filmlerini dev ekranlara yansıttı ve söyleşilerle, atölyeler, sanat enstalasyonları ve partilerle de benzersiz bir deneyim yaşattı.
Fashion Film Fest Istanbul 2016 bu yılki edisyonunda tam 4 farklı kategoride ödül dağıttı. Moda editörleri, fotoğrafçılar, oyuncular, tasarımcılar ve moda haftası direktörleri gibi farklı disiplinlerden Gareth Pugh, Damir Doma, Emma Mulholland, Senio Zapruder, Michael Daks, Hywel Davies, Niccolo Montanari ve Branko Popovic gibi önemli ve sürpriz isimleri de bir araya getirdi.
Bu vesile ile ben de güzel ve keyifli bir mola vermek için genç yetenekleri yanıma aldım ve hep birlikte festivale kaçtık.
Genç yetenekler dedim, çünkü biri Gate Production’ın uluslararası müzikali olan ‘’Animals’ ’ın oyuncusu ve dansçısı Lal Atakay, diğeri ise ülkemizin gururu, İstanbul Orchestra Sion Uluslararası Piyano Yarışması’nı, kazanan Cemil Yener Gökbudak idi. Şimdilik hakkında fazla bilgi vermiyorum, çünkü özel olarak bir söyleşi yapacağız…
Yaşadığımız hayatlar, verdiğimiz mücadeleler ve almaya çalıştığımız haklar farklı olsa da sanatla, eğlence ile kültürle iç içe olduğumuz mutlu yaşamlar hepimizin ortak hedefi.
Umarım çocuklarımız için hedeflerimize ulaştığımız ve hayalini kurduğumuz o aydınlık geleceği hep birlikte inşa edebiliriz.
Yaşam ve sanat yolun açık olsun güzel dostum, tebrikler…
YORUMLAR