Çalışan annenin yaz tatili ile imtihanı
Eğer bu yazıyı okuyorsanız büyük ihtimalle neyden bahsettiğimi biliyorsunuz. Haziran ortasında başlayıp Eylül başına kadar süren uzuuunn yaz tatilinden. Tatil güzel, tatil hoş lakin, şehirde yaşayan ve çalışan ebeveynler için bir hayli yorucu. Ortalama çalışan insanın senede 2 hafta tatili var. (Yazı ile: iki) Yaz tatili ise neresinden bakarsanız 10- 12 hafta sürüyor. Evet çocuklar dinlensin, evet sıkılmaya vakit bulsunlar, evet çocukluklarını yaşasınlar ama nasıl? Şehirde çalışan anne-baba ve okula gitmeyen çocuk üçgeninde seçenekler sınırlı:
Çocuk yaz okuluna gider.
Eve yakın, eli yüzü düzgün, öğretmenlerin kim olduğu belli, çocuğu oyalayayım derken travmatize etmeyecek yaz okulunu aramak, bulmak, güvenmek gerek öncelikle. Bu konuda oldukça skeptiğim. Hiç bir yaz okulu üzerine alınmasın; ben biraz mesleki dejenerasyondan biraz da paranoyaya meyleden ruh halimden çocuğumu emanet edeceğim; en korkunç ihtimalle pedofili olmadığından, en iyi ihtimalle ise bağırıp çağırmadığından emin olduğum okulu ve hocayı bulmak için en azından bir kaç aylık bir araştırma yapma gerekliliği duyuyorum. Bunu yapacak fırsatım olmadığı ve paranoyak halimi de kendi kendime yatıştıramadığım için bu seçeneğe elim henüz varmıyor.
Çocuk babaanneye, anneanneye, dedeye gider.
Bu seçenek benim çevremdekiler tarafından en çok değerlendirileni. Yaz demek anneanne- dede mesaisi demek birçok kişi için. Bunun için elimizde evinde oturan bir anneanne- dede, çocuğun onlarla kalmaya istekli olması ve bulunulan ortamın da çocuk dostu olması lazım. Bizde dedeyle kalmaya istekli bir çocuk ve bahçeli ortam da var fakat evinde oturan dede yok. Dede de gezmek istiyor. Tatil onun da hakkı. Dolayısıyla bu seçeneği ben şahsen efektif olarak kullanamıyorum. Kişisel olanaklardan dışarı çıkıp bakınca en iyi ihtimal anneanne- dedenin yazlık evi (köydeki evi, biraz ötedeki bahçeli evi) bana kalırsa. Çünkü çocuğu kimle olursa olsun şehirde bir eve kapattığınız takdirde, onun için değişen bir şey olmuyor. bunu bir sonraki maddede anlatacağım.
Çocuk evde biriyle durur.
Sanırım bu seçenekler arasında en sıkıcısı. Yaz okulu bile bundan iyi geliyor kulağa. Çocuk biriyle (anneanne- dede- bakıcı- teyze vs...) ile şehirdeki evde durunca şunlar oluyor: Hava çok sıcak dışarı çıkılamıyor. Evde durdukça çocuk mevcut yetişkine sarıyor. Yetişkin bunaldıkça çocuğu ekran önüne koyuyor (TV, tablet, telefon vs.) Çocuk buna dünden razı olduğu koltukta, Tv karşısında geçen bir yaz kurgusuna varıyoruz. Böylece çocuk yaz tatilinin asıl misyonu olan dinlenme, sosyalleşme, açık havada tepişme ya da sıkılma seçeneklerini yerine getiremiyor. Oysa ki sıkılmak ve hatta bir bahçede sıkılmak çocuklar için olabilecek en mükemmel şey. Karınca gözlemi, topraktan kanal yapıp su akıtma, taş toplama vs... Bir şehirde, dairede mümkün olmayan sıkıntı kaynaklı yaratıcılık, bir miktar doğa parçasında mükemmel bir şekilde yerini buluyor. Yaratıcılığın zemini sıkıntıyla örülüyor. Çocuğun bir evde durmasını optimum hali o evin bir miktar doğa barındırmasıysa, ikinci en iyi hali onunla şehirdeki olanaklardan faydalanabilsek bir yetişkinle birlikte olması. Sinema, sahil, müze gezmesi vs... gibi. Bu yetişkinin sıcaktan yılmaması ve sağlığının/enerjisinin de küçük bir çocukla oradan oraya gitmeye elverişli olması ön koşulu var tabii ki.
Sonuç olarak yaz tatilinin eziyet ve zevk arasında gidip gelen bir yapısı var. Biz şehirli, çalışan ebeveynlere ise bu iki uç arasında gidip gelen dalgaya kendimizi bırakıp, Eylül'e kadar hayatta kalmaya çalışmak düşüyor...
YORUMLAR