Çöldeki kaktüsler
Odamda oturuyorum. Boşboş, etrafa bakıyorum. Bir çiçeğin yeni açan tomurcuğu takılıyor gözüme. bu orkideler garip çiçekler, kışın açmayı seviyorlar. Evim orkidelerle doldu. Hiçbirini ben almadım. Hepsi hediye geldi. Eskiden menekşelerim vardı. Şimdi niye yoklar? Ne çok şey yok oluyor, geçip gidiyor hayatımızdan.
İçim darmadağınık. İçimde her biri birbirinden farklı ses ile konuşan türlü türlü ses var. İçim parça pinçik. Bir kısmım dünyanın tüm yükünü omuzlarında taşıyor sanki, çökmüş, bitkin, hareketsiz, uyuşuk. O kısmım hiç durmadan telefona bakıp, yemek yeyip, saçma sapan eski diziler izleyip kendimi uyuşturmamı istiyor. Bir kısmım umutlu, acının büyütücülüğüne inanıyor, şerrin içindeki hayır duasını bulmayı öndemsiyor. Bir kısmım öfkeli, suçlu arıyor, ceza istiyor, ilahi adaleti çağırıyor. Kısım kısım oldum. Ruh parçalarım dağıldı.Toplanmak istiyorlar. Nasıl?
Dünyanın en uzun Şubatı hangisiydi, diye sorarlarsa bir gün, cevap net: Şubat 2023... Şubat 2023 deyince derin bir nefes almak gerek arkasından ve verilecek nefesi bilerek uzun tutmak, belki bir "ahhhh" çekerek dışarı salmak. Hayatı kontrol edemiyoruz ama sinir sistemimizi dengeleyebiliriz.
Her gün, her hafta değişen, yükselen, alçalan, yön değiştiren ama belli ki daha uzun süreler yoğunluğundan yitirmeyecek olan duygular, ihtiyaçlar, hassasiyetler var... Şahsi ve toplumsal hayatımızın büyük bir bölümü 10 ildeki her bir enkazın altında kaldı. Yer yarıldı, içine girdik 80 milyon kişi. Acı, elini uzatsan havada tutabilecekmişsin kadar somut 3 haftadır.
Bir ruhsal pratiğiniz varsa, bedensel bir disiplininiz varsa ona sığınmanın tam zamanı şimdi. Kaynak, deniyor bunlara... Size iyi gelen, ferahlatan, gevşeten, bedeni duyumsamanıza vesile olacak, yürekle bağlanmaya ve oradan yaşamaya yardımcı olacak her ne varsa, tutunma ve uygulama zamanı şimdi. Şakası yok.
Ben her gün yürüyüşe çıkıyorum. Evdeki ufak arkadaşım, köpek Bal, benim ruhsal kaynaklarımdan biri. Onun ihtiyaçları doğrultusunda günde iki kere yürümek, kendimi yapıştırdığım koltuktan mecburen de olsa kalkmamı sağlıyor. Ritim ve hareket ve açık hava birer kaynak. Birbiriyle oynayan köpekleri izlemek, sebepsiz neşelerine şahitlik etmek bir kaynak.
Arkadaşlarımı arıyorum. Hiç olmadığı kadar çok sosyalliğe ihtiyacım var. Sevdiğim, beni sevdiğini bildiğim, yanında rahat edeceğim arkadaşlarımın peşindeyim. Sevgi dolu sosyal ilişkiler birer kaynak.
Şarkı söylemek, saçma gelecek biliyorum, günde 5 dakika olsa bile, bir kaynak. İster ağıt yakın, ister rap söyleyin, ister pop müzik fark etmez. Vagus siniri diye meşhur bir yapı var bedende. Ruh halimizin yöneticisi gibi bir şey. Vagus aktif olduğunda güvende hissediyoruz. İlişkilerden beslenebiliyoruz, dinlenebiliyoruz ve iyileşebiliyoruz. Aktif olmadığında teyakkuzda ya da donma/çökme halindeyiz. Yani savunma halinde. Şarkı söylemek Vagus'u aktive ediyor. "Güvendesin" mesajı veriyor bünyeye, rahatlığı davet ediyor.
Bunun gibi ufak tefek ipuçları var. Bilekleri daire şeklinde hareket ettirmek gibi, kulak memelerine masaj yapmak gibi... Eklemleri hareketlendirmek bedendeki donma hissine iyi geliyor. Akışkanlığı sağlıyor, bir de güzel bir müzik eşliğinde olursa kim bilir belki özgün hareketle bedenlenecek bir dansa dönüşür. Biraz silkinme, biraz hoplayıp zıplama, biraz kıvırma, herkesin yapabileceği gibi.
Şimdi, biz çöldeki kaktüsler gibiyiz. Adı üstünde çöl bu. Hayatın devamı için zerrelerle yetinebilme kabiliyeti lazım. Şimdi biz o ruhsal çölde, ayakta kalmak için her bir su molekülüne tutunmaya çalışan kaktüsleriz. Her gün yeniden, bize can verecek o zerre her neredeyse bulup almamız gerek. ayakta kalmamız gerek. Bedenimizde olmamız ve olana şahitlik etmemiz gerek. Kendini iyileştirebilen, ihtiyacı olanlara yardıma yetişebilsin diye... Kendini iyileştiren, enkaz altında kalan bu koca sistemin yeniden doğmasına ebelik edebilsin, diye... Kendini iyileştiren, kendi yürek alanından hayata katılabilsin ve aydınlığı çağırsın diye... O su zerreciklerine, bilekleri çevirmeye, arkadaşlarımızı arayıp güvende hissetmeye ihtiyacımız var. İşimiz çok. Yol uzun.
Odamda oturuyorum. Bir kasvet çöküyor yüreğime, alıyorum kalemi yazmaya başlıyorum. Yeni bir ülke düşlüyorum yazarken. Küllerinden yeniden doğan. Kardeşçe, insanca, adil, nezaketle, samimiyetle, herkesin birbirine bağlı olduğunun bilinciyle yeniden canlanan...
YORUMLAR