Ejderhaları yenmek...

Yakında 5 yaşında olacak Uzay...

Büyüdükçe ihtiyaçları değişiyor, merakları artıyor. Bundan 2-3 sene önce Uzay için seçtiğim kitaplarda, anlattığım hikâyelerin arasına peri masalları, klasik masallar eklememeye dikkat ederdim.


Kırmızı başlıklı kızı yemeye çalışan kurt; Hansel ve Gretel’in ailelerinden dışlanıp kötü cadının eline düşmeleri, Pamuk Prenses’i kandıran üvey annesi gibi kötücül olay ve karakterleri ayıklamanın daha uygun olduğunu düşünüyordum.


Kötülük kavramını, masalda bile olsa stresi deneyimlemesi için henüz küçük olduğunu düşünüyordum.


Şimdi o büyüdü. Artık cadılar ve ejderhalar ilgisini çekiyor; kötülük, ölüm, zor bir duruma düşmüş ve bundan çıkılabilmiş hikâyeleri seviyor; merak ediyor.


Bu merak bir süre süper kahramanlar üzerine yoğunlaştı. Bizim oğlan hiç seyretmeden Star Wars’u bilir; Örümcek Adam hakkında konuşur oldu.


Anlayacağınız Disney ya da Hollywood usulü süper kahramanlar ve pembe prensesleri ne kadar istemesek de hayatımıza bir yerlerden sızmaya başladı.


Disney karakterlerinin birçoğuna işlemiş basmakalıplık hoşuma gitmiyor. İşte bu yüzden; bunları dengelesinler diye masalları sunmaya başladım ben de.


Masallar, ekran versiyonlarında göremediğimiz bir içerik zenginliğine sahipler. Mesela, sadece süper güçlere sahip olanlar değil, herkes kahraman olabiliyor masallarda; normal insanların da kendilerine özel becerileri olabileceği umudunu veriyorlar.


Masallar, çocukları haddinden fazla korkutmadan, korkutucu durumlarla ilgili bilgiler de veriyorlar. Karakterlerin korkularıyla nasıl yüzleştiklerini görerek kendi karşılaşacağı stres durumlarıyla benzetebiliyor masal dinleyen çocuk.


Cadıyı fırına iterek kaçmanın, anne keçinin yavrularını kurdun karnından çıkarmasının mümkün olduğunu öğreniyor...


Masallar insana yaşı ilerledikçe kendinden farklı yerlerden gelen, farklı yaşlardaki insanlarla paylaşacak ortak bir tarih veriyor.


Yetişkinlikte okuduğumuz eserlerin bazılarında klasik masallara atıfta bulunulmuş öğeler var. Masalları bilmeden bunları anlayamıyoruz.


Star Wars için de aynısını söylemek mümkün belki ama Obi Wan Kenobi’nin, Gılgamış’tan daha az nesil tarafından paylaşılacağına inanıyorum şahsen.


Görmenin en makbul duyu olduğu zamanımızda masalların en iyi taraflarından biri de belli bir görünümü dayatamamaları.


Sarışın prenseslerin, kat kat pembe elbiseler içinde dolaştığı fason filmlere benzemiyorlar bu yandan. Dinleyici çocuk nasıl görünüyorsa ona benziyor masalın kahramanı; onun aklında şekilleniyor ve içsel özelliklerini (gücü, cesareti vs.) örnek almak mümkünse de nasıl göründüğü önemli değil fasulye sırığından devler ülkesine tırmanan Jack’in.


Farklı kültürlerin masallarını okumanın, dünya hakkındaki görüşü zenginleştireceği de muhakkak. Binbir Gece Masalları, Yunan mitolojisi, İskandinav mitolojisi, Afrika halk masalları gibi farklı kaynaklar, ne kadar insan varsa o kadar çeşit olduğunu öğretiyor küçük yaşta.


Bilimkurgu türünün yaşayan en büyük yazarlarından Ursula K. Le Guin, “Eğer çocuktaki hayal gücünün kökünü gerçekten kazıyabilirseniz, o çocuk büyüyünce bir patates olur” der.


Çocuğumun patates değil de dünya insanı olması; ejderhaların normal insanlar tarafından da yenilebileceği mesajını alması; kahramanlığın kostümle ilgili olmadığını anlaması için ona masal okuyorum.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.