Meme kanseri
Ülkemizin her gün değişen, gerilen, çıkmaza giren gündelik siyaset ve toplumsal gündeminin haricinde bir de aylara, günlere özel gündemi var... İlkinden fena halde içi daralmış, doluya koysa sığdıramayan, boşa koysa olduramayan bir vatandaş olarak ekim ayını “Meme Kanseri Farkındalık” bağlamında ele almak istiyorum...
Bundan 20 yıl önce meme kanserinden kaybettim annemi ben... Sürekli sırtı ağrırdı hatırlıyorum; ailemizin çok güvendiği, pek bir meşhur profesöre bu yakınmayla her gittiğinde, “Bir şeyin yok, yorulmuşsun” cevabıyla dönermiş... Böyle böyle ilerlemiş hastalığı; teşhis edilmeden. Teşhis koyulduğunda hastalığının seyri dönülemez noktaya gelmiş... Sonrası ne iyilik ne de güzellik!
İşte bu yüzden meme kanseri benim yumuşak karnım... Bu hastalık annemde 40 yaşından önce ortaya çıktığı için genetik olarak riskim yüksek (yapılan araştırmalara göre ülkemizde meme kanseri, gelişmiş ülkelere oranla daha erken yaşta ortaya çıkıyor). Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 1990 yılında 796 bin kadında, 2008 yılında ise 1.4 milyon kadında yeni meme kanseri bulundu.
Meme kanserinden korunmak mümkün de değil; lakin 20 yıl önce annemi öldüren ve beni muhtemelen yaşatacak olan çok önemli fark var: Taramalar... Son 20 yılda meme kanseri taramaları yaygınlaştırıldı...
Memenizi tanıyın!
Benim gibi yüksek risk taşıyanlar dışında 25-40 yaş arası kadınlarda meme sağlığı farkındalığı (kendini muayene) ve bir hekim tarafından yıllık meme muayenesi yeterli bulunuyor. 40 yaş ve üzeri kadınlarda bunların yanı sıra yılda bir mamografi ve meme ultrasonu yapılması öneriliyor. Kendi kendine elle yapılan muayene bir teşhis ya da garantili erken tanı sağlamıyor; lakin çok önemli başka bir göreve hizmet ediyor; memenizi tanımanıza yardımcı oluyor... Bu şekilde memenizde ortaya çıkan alışılmadık bir durumu fark etme olasılığınız artıyor.
Yüksek risk grubundaki kadınlarda ise daha erken yaşta işin uzmanlarınca yapılacak kontroller çok büyük önem taşıyor.
‘Bende olmaz’ demeyin!
Meme kanseriyle ilgili bir yanılgı da “Çok doğurdum, çok emzirdim, ailemde yok, bende de meme kanseri olmaz” diyen kadınların yanılgısı... Kadının östrojene maruz kaldığı süre azaldıkça meme kanseri riskinin azaldığı bir gerçek, ama ne yazık ki bu da yüzde yüz garanti değil. Bu etkenler meme kanserine yakalanma riskini bunları yapmayanlara göre azaltsa da yine de bağışıklık yaratmıyor.
Prof. Dr. Ayşegül Özdemir, “Bende olmaz” yanılgısıyla ilgili şöyle diyor: “Bende olmaz diye düşünen kadın düzenli taramaya gitmiyor. 2007 yılında Türkiye’de meme kanseriyle yaşayan hasta sayısının 44 bin 253 olması gerektiği hesaplanmıştır. Oysa bilinen hasta sayısı (16 bin 883) bunun çok altında. Yani meme kanseri olduğunu bilmeden yaşayanların sayısı, tanı konulanların çok üstündedir. Bu kanserlerin bir kısmı yakalandıklarında ileri evrede olacaklar. Tamamen ücretsiz olduğu halde taramaya davet edilen kadınların sadece % 30’u gidiyor. Bulunan kanserlerin büyük bir kısmı da taramaya değil tanı konmaya giden kadınlara ait.”
Velhasıl, meme kanseri engellenemese de erken tanıyla tedavi edilebilen bir hastalık... İşte bu yüzden memenizi tanıyın, düzenli taramalara gidin ve memenizi sevin...
YORUMLAR