Rahmimden uzak dur!
Hayata yeni bir can getirme kararıyla birlikte ebeveynin etrafında yüzlerce soru balonu uçuşmaya başlar. Kendi ayakları üzerinde durabilene kadar onu koruyabilecek miyim? Dışarıdaki kötülüklerden nasıl koruyacağım? Gezegenin kaynaklarının onun geleceğinde de yeterli olacak mı? Nerede okuyacak? Sağlıklı büyüyebilmesi için ne yedireceğim? Mutlu ve doygun bir yaşam sürmesi için ne yapmalıyım?
“Doğum kontrolü oyununu bozacağız” dedi Başbakan dünkü konuşmasında.
“Bu milleti yıllarca kısırlaştırdılar” dedi... Sezaryeni, kürtajı cinayet olarak niteledi... Sözlerine katılmam mümkün değil...
Bir çocuk, saksıdaki çiçek değil ki kendi haline bırak büyüsün. İşte bu yüzden dünyaya gelen her çocuk istenen, beklenen çocuk olmalı. İşte bu yüzden duyarlı insanlar kaç çocukları olduğuna değil doğurdukları çocuğu nasıl yetiştirdiklerine odaklanır. İşte bu yüzden herkes kendi doğurganlığı üzerinde %100 kontrol sahibi olmalıdır.
Çocuk, ucuzcu market mantığıyla sürümden kazanılacak bir iş değildir; önemli olan miktar değil yaşam kalitesidir.
Sadece anlamak istediğim için konuyla ilgili birkaç sorum var:
—Doğum kontrolünü bir kenara bırakalım ve her dokuz ayda bir doğuralım mı?
—İstemediğimiz çocukları doğurmak suretiyle onların hayata 1-0 yenik başlamasına sebep olmanın vebali kimin boynuna?
— Normal doğuma yapılan müdahaleler ayyuka çıkmışken, sağlık müşteri ilişkisine indirgenmişken, ebeyle doğum, evde doğum yollarının önü koca barikatlarla kapalıyken nasıl sezaryen olmayacağız?
— Annelik izni hâlâ 16 hafta ile sınırlı iken; bir ailenin asgari geçimini sağlayabilmesi için kadının da erkeğin de çalışması gerekirken bu siparişle doğan çocuklara kim bakacak?
— Anneanneler, babaanneler devletten çocuk bakma maaşı mı alacaklar? Yoksa onları gönüllü köleler olarak mı çalıştırmalıyız?
— Anneanne, babaanne sağlık ya da sosyal açılardan müsait değilse, bakıcı paralarını devlet mi ödeyecek? Bundan 10-20 yıl sonra içecek temiz suları olabilecek mi? (Bkz: Nehirlerin sularını kurutan HES’ler)
— Sipariş üstüne artan nüfusun gıda güvenliğini temin edebilecekler mi? Yiyeceklerdeki tarım ilaçları, genetiğiyle oynanmış organizmalar ne olacak? Yoksa sağlıklı nesiller organik beslensin diyerek ona da ayrı bir fon mu ayrılacak?
— Avrupa’nın en kirli havasına sahip ülkemizde çocuklara nasıl “Derin nefes al” diyebileceğiz? Doğdukları andan itibaren astım ve alerji tehlikesiyle karşı karşıya olacakları bu kadar kesinken; buna nasıl bir önlem alınacak?
— Bu çocuklar nerede koşup oynayacaklar? 3. köprüde mi, nükleer santrallerde mi 3. havaalanında mı, şehrin ortasına konuşlandırılan 50 katlı gökdelenlerin balkonlarında mı? Ya da eve kapatıp televizyonu açıp sonraki yıllarda hiperaktivite düzenleyici ilaçlar mı vereceğiz?
— Tüm sağlık ve eğitim kurumları teker teker özelleşmişken; bu çocuklar nasıl okuyacak? Nereden sağlık hizmeti alacaklar? Yoksa sağlıkta ve eğitimde sosyal sisteme mi geçiş olacak?
— Diyelim ki saksıdaki çiçek gibi eskaza büyüdüler, ya bir gün kişisel özgürlükleri için ayaklanırlarsa ne olacak? Teröristlikle, çapulculukla, dış mihrakların oyuncağı olmakla itham edilip gaz üstüne gaz yesinler diye mi doğuracağız bu çocukları? Avukat olup adliyede, doktor olup revirde gözaltına alınsınlar diye mi?
— Kızlarımız daha ergenliğin başlarındayken onlarca kişi tarafından taciz edilip “Kendi istedi” denilirse toplumun akıl sağlığını nasıl koruyacağız? Daha ileriki yaşlarda aşkına karşılık göremedi diye bir psikopat tarafından öldürülürse kendimizi katil olmaktan nasıl koruyacağız?
Bir çocuğu bile layıkıyla yetiştirmek konusunda endişeli, çalışan bir anne olarak bu sorulara cevap alabilirsem işi bırakıp evde oturacağım. Her sene kediler gibi düzenli olarak doğuracağım, reçeller yapıp, kışlık bezelye stoklayacağım, çocukların bakımını da “Saldım çayıra mevlam kayıra” yöntemiyle halledeceğim... Başka türlüsü mümkün değil yaşadığımız gerçeklikte!
İstenmeyen gebelikler ve kadın sağlığı
İstenmeyen gebeliklerin önlenmesi kadın sağlığı açısından hayati önem taşıyan bir konudur. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği’nin kamuoyuna sunduğu 16 Haziran 2012 tarihli raporuna göre, kürtajın serbestleşmesinden sonra:
- Kürtajlar 3 kat azalmıştır.
- Anne ölüm hızı 6 kat azalmıştır.
- Modern aile planlaması yöntemi kullanımı 2 kat artmıştır.
- Kadınların yaşam süresi 14 yıl artmıştır.
- Dünyada 8 anne ölümünden biri sağlıksız kürtajlardan oluşmakta iken,
- Türkiye’de ise sadece 50 anne ölümünden birinin nedeni sağlıksız kürtajdır.
- 1950’li yıllarda anne ölümlerinin yaklaşık yarısı düşükler nedeniyle iken, bugün sadece anne ölümlerinin%2’si güvenli olmayan düşükler nedeniyledir. Güvenli olmayan düşüklere bağlı ölüm ve sakatlıklar sağlık gündeminden çıkmıştır.
YORUMLAR