Dar zamanlarda bereket…
Rahmetli amcamın eşi Alman, savaş görmüş nesilden geliyor, açlıktan patatesin kabuklarını, daha da acayibi fareleri yemek zorunda kaldıklarını anlatırdı. Annesi eski çuvallardan, perdelerden giysiler dikermiş. Hiçbir şeyi ziyan etmez, sonuna kadar kullanır hâlâ.
Dayım anlatırdı, bir tanıdıkları kullanılmış kibrit çöplerini saklar, bulaşık yıkadığı leğende biriken yağlı katmana uçlarını bulayıp soba tutuşturmakta kullanırmış.
Babaannaemle dedem de savaş zamanının zorluklarını yaşamış, dahası vatanlarından göç etmek zorunda kalmışlar, yıllarca eski giysilerle yaşadılar, öldüklerinde dolaplarında, çekmecelerinde yepyeni onlarca don-fanila bulduk.
Kıtlık korkusu bir neslin iliklerine işlemiş, kıtlık geçse de korkusundan kurtulamamışlar. Alman yengem hala daha biriktirir bu yüzden, evinde yüzlerce naylon torba, plastik kutu var. Eskiden salonlara girilmezdi, üzeri örtülü beklerdi koltuklar, kullanılmazdı.
İstiflemek ve yeniye el sürememek sarkacın bir ucu ise, diğer ucu da tüketim çılgınlığı ve alışveriş hastalığı. En ufak bir bozulmada hemen elden çıkarmanın, dahası sıkılıp yenisini almanın, tatminsizliğin dışavurum biçimlerinden bir çeşidi olduğunu düşünüyorum, küçük mutluluklarla derin mutsuzlukları örtbas etmeye çalışmak, bazı taraflara hiç bakmamak için beyin kimyasını değiştirmeye uğraşmak. Bilince çıkmayan her şey gibi alışveriş dürtüsü de karanlıkta yol bulmaya, sunumdaki bolluk yanılgısıyla insanları oyalamaya devam etti bu güne kadar.
Peki bundan sonra ne olacak?
Bolluk ile bereket yan yana kullanılsa da ayrı şeyler. Darlık zamanlarında da bereket olabilir çünkü bereket paranın ya da kaynakların varlığından daha fazlası, yaşayarak öğrendim. Kıtlık görmedim ama zor zamanlar geçirdim hayatım süresince, yaşım ilerledikçe de mal ve hizmetlerin herkesin ulaşabileceği düzeyde çoğalmasına sevinir oldum, bereketin paylaştıkça çoğalan bir şey olduğunu öğretti hayat. Dünyanın bazı kaynakları sınırlı olsa da bereketi herkes için bolca mevcut.
Mal kıymeti bilmek der eskiler, ben de nasibimi aldım bu deyimden, para biriktirerek bir şeylere sahip olmanın zevkini yaşadım çoğu şeyde, kolay elde edilen şeylerden vazgeçmesi de kolay olsa gerek, tam tersi kolay olmuyor zira.
Elimizdekinin değerini bilmek için en uygun zaman şimdi. Para, zaman ve emekten tasarruf etmenin yollarını bulacağız hep birlikte, kendi deneyimlerimi paylaşmaktan mutluluk duyuyorum, ellerimi, üzerine kafa yorduğum konuların hizmetinde kullanıyorum.
Babaannem çok güzel yama yapardı, ondan öğrendiklerimi uyguluyorum ben de zaman zaman, elden çıkarılamayacak sağlamlıkta olan giysiler için yama, ya da yırtık, eprimiş yerleri örten süsler yapıyorum, uzun yıllar boyunca da kullanmaya devam ediyorum. İkinci el giysiler gelir bize ara sıra, bize uyanlarını kullanır, uymayanlarını dağıtırız, zaman zaman bunları anlatıyorum biliyorsunuz, bilmeyenler için yeniden anlatmış olayım.
Yine öyle bir hırka gelmişti, yıllarca kullandım, sonra kış zamanı üşüyen bir arkadaşımıza vermiştim, kuzineye çok yaklaşmış, etek ucu yanıvermiş, güzelim yün hırka, kolayca atılır mı, eldeki yünlerden uygun renklerde süsler örüp monte ettim hırkaya, o haliyle sekiz yıldır kullanmaya devam ediyoruz.
Eskiden çorapların eskiyen kısımları mermer yumurta yardımıyla örülür, tamir edilirdi, anneannemden kalan yumurta ile ben de tamir ediyorum ara sıra, sonuçta dağın başında yaşıyoruz, günlük hayatta iş görsün yeter, yine de ipliğin rengini çorabın rengine tutturmaya çalışırdım. Geçtiğimiz yıllarda Meyvelitepe haber verdi sağolsun, yamayı görünür yapmak moda olmuş, moda dediysem tüketim çılgınlığına bir karşı duruş hareketi aslında, pek mutlu oldum, “visible mending” “görünür tamir/yama”, yaşasın, iplik rengini tutturma derdine son! Instagram’dan çeşitli örneklerini bulabilirsiniz.
Tüketim çılgınlığına/alışveriş hastalığına tutulmak istemeyen herkes bir şeyleri atmadan önce iki kere düşünebilir artık. Bunun için bir de sloganımız var:
“Atarsan çöp olur!”
Senin çöpün bir başkasının ihtiyacı olabilir, atmadan ne yapabiliyorsun ona bak. Eski buzdolabımızın eskimiş kapağından yaptığımız mutfak tezgahını 13 yıldır kullanıyoruz, eski buzdolabı da çivi-vida-alet edevat dolabı oldu.
Bozulan bir şeyi önce tamir edebiliyor muyuz diye bakmak aile geleneği, Selahattin de aynı gelenekten geldiği için bozulan parçayı değiştirebiliyor muyuz, ya da bozulmuş/ kırılmış kısımlar için başka çözümler üretebiliyor muyuz diye kafa yormak kendiliğinden olan bir dürtü bizim için.
Çamaşır leğenlerinin kenarları ağır taşıyınca yırtılıveriyor, biz de onları tamir bantıyla onarıp kullanmaya devam ediyoruz.
Bu liste uzar gider, ben bir başlangıç yaptım, şimdilik burada durayım. Hayatımız survival programı gibi olmuşken kavramları sorgulamamız için özel bir zaman verildi bize, hayatlarımız da biz de daralmışken, zamanı da, emeğimizi de, paramızı da verimli kullanabiliriz, bunu bir oyuna çevirmek, tasarruf ettiklerimizi ve fazla olanı olmayanlarla cömertçe paylaşıp zorlukları kolaylaştırmak, darlıkları bereketle aşmak mümkün.
Siz neler yapıyorsunuz?
YORUMLAR