Biz’i büyütmek…

Daha önce hiç oturmadığım bir kaya buldum bahçenin içinde, üzerine yalınayak tünedim, ne kadar rahatmış, daha önce nasıl keşfetmemişim hayret.


Sonunda Sümeyralar Ankara’dan flora’ya taşındı, hurçlar, koliler bulunan her uygun yere kondu; iş, içindekileri yerleştirmeye kaldı. Taşınma telaşesi az buz şey değil, annemlerin çok taşınmışlığından biliyorum. Eşyalar gibi insanın da aklı bir dağılıyor, bir toplanıyor, yorgunluğu cabası. Bizim çocuklar da yorgunlar, evlerini yerleştirme işine daha girişemediler. Aacelesi yok, yavaş yavaş. Bu kadar oldu ya, gerisi de gelir.


flora’nın hallerine alışık olsalar da şu an içine balıklama dalmış durumdalar, yemeğe, bulaşığa, sulamaya, hayvancıklarımızı beslemeye yardım ettikleri gibi, misafir ağırlamaya da damardan girdiler hemencik.


Dün misafirlerimiz geldi kısa bir ziyaret için, içlerinden Hanife Abla 70 yaşında, büyük şehirde yaşamayı bırakmış ve İzmir yakınlarında daha sakin bir yere yerleşmiş. Memnun hayatından, buradaki hallerimizi görünce ayrı bir mutlu oldu, sık sık tebrik etti bizi.


Laf lafı açınca meşhur soru geldi en nihayetinde: “Hastane ne kadar uzakta, gitmek isterseniz kaç dakikada ulaşabilirsiniz mesela, ambulans çağırsak burayı bulabilir mi?”


“A güzel ablacım, niye kalbinde korkuyu büyütürsün, sen ne istediğine odaklansan, ‘sağlıcakla yaşayım’ desen daha güzel olmaz mı, niye enerjini korktuğun şeye veresin? TV’de sabah programlarının adı sağlık, kendi hep hastalık. Hep korkutmakla uğraşıyorlar bizi, eskiden şifahane olan yerlerin adını hastane koymuşlar, baksana. Hangi yarayı deşsen altında büyük stres var, asıl onu nasıl azaltırız, ona bakalım,” deyiverdim.


Stresi azaltmak için, hayatlarımızda oyunu çoğaltmaya başlasak ya. Her şey bir karar/seçimle başlıyor.


“Sümeyra, sen nasıl seçtin böyle bir hayatı?” diye devam etti röportaja Hanife Ablam, Sümeyra da anlattı güzel güzel: “Şehirde iki kişi için yemek hazırlamakla burada on kişi için yemek hazırlamak arasında pek fazla bir fark yok, o zaman niye şehrin sıkıntısını çekelim, burada yaşaması daha kolay hem.”


Selahattin’le ben buralarda yaşamaya başladıktan sonra şehre bir gidişimizde Hayrettin Karaca anlatmıştı, kırda yaşamakla şehirde yaşamanın toplumsal maliyeti bire beş oranında diye, çok etkilenip hak vermiştim. Evden işe, işten eve saatlerce yol tepmek, hem zamanını hem emeğini hem de paranı boşa harcayıp ulaşım araçlarının her türlüsüyle karbon ayak izini artırmak kadar, çok fazla insanın bir arada olmasının bireyler üzerinde yarattığı yılgınlık ve stresin şifalanmasına harcanan emek, zaman ve para israfını düşünecek olursak ne çok şeyin ziyan olduğunu görmek içimi acıtıyor hâlâ.


“Aferin size bu genç yaşınızda”ya kadar vardı sonunda Hanife Abla, sonra yine kurt düştü içine, “peki şimdi çalışmıyorsunuz, nasıl olacak böyle?”


Sümeyra da şehirdeyken başladığı sağlıklı/doğal temizlik ve kişisel bakım ürünleri üretimine ve atölye çalışmalarına burada devam edeceğini söyledi. Hanife Abla çok etkilendi, ayağa kalkıp kollarını açtı, Sümeyra’yı kucaklayıp alnından öptü. Ayrılırken de hepimizi ayrı ayrı kutladı böyle bir hayatı seçtiğimiz için.


Gerçek güvenliğin topluluğun içinde bulunduğunu söylemişti Charles Eisenstein, içime işlemişti, topluluğun nasıl bir aile olduğunu, ailenin ne demek olduğunu her gün daha iyi anlıyorum. Kalpten bağlandığım, dinlerken gözlerinin içine aktığım, yanındayken mutlu olduğum, sımsıkı sarılabildiğim, yanında en kırılgan hallerimi paylaşabildiğim ve artık kokusunu ayırt edebildiğim bir ailenin içinde kendimi güvende hissediyorum, şükürler olsun göklere.


Flora ahalisi olarak büyüyoruz, gidip gidip gelen, aklı, kalbi burada olanlar da bu ahaliye dahil. Sümeyra bayramda ne güzel anlattı, “flora’nın içinden geçenler var, bir de içinden flora geçenler var” diye, hepsiyle birlikte kocaman bir aile. Ne mutlu bize.


Geçen gün bir arada durabilmeyi konuştuk, aile olmak böyle bir şey olmalı diye, bir aradalığın içinde öğrenmek, acıyı da sevinci de paylaşmak, şefkatle sarmalanmak, her halimizi yaşamamıza, büyümemize izin veren bir kucağın içinde olmak, birlikte şifalanmak.


Yeni gönüllümüz Duygu geldi şehirden bu sabah, kahvaltı sonrası sohbetin konusu, şehirde darlanmalara ve yaptığımız seçimlere vardı. Sümeyra ile birbirlerini çok iyi anladılar, Duygu da yakınlarda istifa etmiş, hiçbir şey yapmak istemediği, düşünmek bile istemediği bir halde bulunca kendini, kararını vermiş ve ayrılmış işinden, arayışları sonucu bize ulaşmış. Elinden örgü de geldiğini öğrenince ördüklerimi gösterdim ve iş yapmak için kalktığım zamanlarda o devam ediyor şimdi ne güzel, birlikte renk seçiyoruz. Doğada işsizlik diye bir şey mi varmış, on kişi gelsin, hepsine iş veririm bir dakikada.


Dileyen herkese nasip olsun doğada yaşamak, herkes kalbinde ne büyütüyorsa ona kavuşsun inşallah. Her şey gibi stresin de varlığı, yokluğunda daha iyi anlaşılıyor, insan rahatladığında bir ohhh diyor.


Ohlarımız artsın, kalplerimiz genişlesin.


Flora’ya hoşgeldiniz Sümeyra ve Kemal, yeni hayatınız, yeni hayatımız kutlu, mutlu, bereketli olsun, vesile olduğumuz güzellikler çoğalsın.

Ohhh!

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Yüreğine emeğine sağlık Ayşe Ablam...sağlık ve mutluluk florasan eksik olmasın.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.