Şimdi değilse ne zaman?

Ormanın kalbindeyim yine, aşağıda seyir tepesi, kuşlar ve kurbağalar şarkılarını söylerken dedim ki ağaca “sadece yazının adını koymak olmaz, sen söyle bu sabah da ben yazayım”, sırtımı ağaca yasladım, derin nefesler aldım, kafamda Sanskritçe bir ilahi dolanıyor, ağzım dursa kafam durmuyor bu ara, derinden çalan şifalı şarkılar, şifalı bitkilerin rehberime öğrettiği ilahiler dilimde, kalbimde dolaşıyorum, iş yapıyorum, uyuyorum. Ağacın yanına doğru ellerimi yere koydum, onunla birlikte hem göğe yükseldim hem de toprağa kök saldım. Bir ağacın gövdesi ve tacı kadar bir miktarın da kök sistemi olarak toprakta var olduğunu bilmek içimi ürpertiyor, ormana bakıp ağaçların, çalıların ve çiçeklerin köklerinin de birbirine karıştığını gözümde canlandırıyorum, hem toprağa tutunuyorlar hem de toprağı tutuyorlar, çoklu işletim sistemleri var ormanda, biraz ötemde karıncalar ağacın yukarısına doğru sefer ediyorlar.


“Defterini eline al öyleyse” dedi ağaç, yazıyorum.


Hayal tohumları toprağa ekilmeliymiş, tohumlar çimlenmek istermiş, hayalleri cebinde fazla dolaştırmak tohumları kuruturmuş, tohumlar çatlamaya hazırmış, içlerinde biriken güç onları zorluyormuş artık.


Ellerim gelen cümleleri yazmaya yetişemiyor.


Andrew sağ olsun, eski hayallerimizi hatırlamayı hatırlattığından beri karşılaştıkça bakıyorum onlara, bana neyi hatırlatmaya çalışıyorlar?


Sonbahar’da ağızdan ağıza yayılan bir toplaşmamız oluyor üç dört yıldır, zamanında “düş ekimi” geçmişti içimden, defterime yazmışım da dilime dolamamışım, ağaç hatırlattı.


Söyleye söyleye oluyor, müzik- şifa- tören- kutlama diye diye sonunda varacağımız yere yaklaşıyoruz, düğümler çözüldü, tıkanıklıklar açıldı, akış yeniden başladı, hayat kendini bir kez daha yeniledi şükürler olsun.


Burada hayat sürprizli, gündem bir anda değişiverir, o an elimdeki işi bırakıp acil duruma bakmak da bir tür sürpriz, o günün akşamına müzik ziyafetine denk gelip kendini doğaçlama özel konser izlerken bulmak da.


Şarkılar söyleyelim ateş başlarında, çemberlerde diye yazmıştım, hatta çizmiştim de hayallerimi çizerken, sonra gelen tema hep barış şarkıları üzerineydi, bahçemize gelen her milletten müzisyenle karşılaşmak her geçen gün hayallerin evrimleşmesine yol verdi ve bugün Anna’yı bize getiren Yılmaz arkadaşımız durumu dün gece özetledi: “Müziğin yaydığı titreşimlerin senin üzerinde yarattığı etki önemli, sözcüğün anlamını bilmeye gerek yok, mantralar bunun için var, Rainbow toplantılarında saatlerce Hare Krişna Hare Rama söylendiğini hatırlarım” diyor, sormuş, “ne zamana kadar söylenecek bu şarkılar” diye, “mutlu olana kadar” demişler.


Dün gece Güney Kıbrıslı Anna’nın gitarıyla çalıp söylediği dünya müziklerine, şifalı şarkılara eşlik ettik, birkaç gün önce de Rila, Verda ve Orhan vardı, yine dünya müzikleri çalınıp söylendi, müzikle kendimden geçiyorum desem en doğrusu, çağrım kalbimde yankılanmaya devam ediyor, sanki ben söyleye söyleye sesimi duydular, müzikseverlerle bir araya geliyoruz sık sık, birlikte söylüyoruz, doğaçlama müzik yapıyoruz ateş başında. Bize her gün Rainbow’muş, öyle diyor Yılmaz.


Söyleye söyleye oluyor, yakındır, müzik âşıkları, arkadaşlarım, dostlarım, sevgililerim, şifa için, barış için ve ilahi aşk için şarkılar söylemek üzere bir araya gelelim, dünyadan müzisyenlerle jam’ler yapalım, o an hangi müzisyenler varsa bu doğaçlamaları kaydedip yayınlayalım, aşk olalım. Ruhlarımız şifalandıkça dünya da iyileşiyordur belki, şifa müziğin taçlanmış halidir.


Şifalı bitkiler şarkılar öğretirmiş insana, kullanımlarıyla ilgili bilgi verir, şifalarını aktarırlarmış yanında yeterince zaman geçiren, onlarla dost olanlarla, hep bunları sonradan öğreniyoruz tabii, iyi ki zamanın bilgeliğini kaydedenler olmuş da bilgiler bize kadar ulaşabilmiş.


Pachamama yo te amo!


Bu şifalı şarkılara kanallık yapan, yaşayan ya da göçmüş tüm ruhlara selam olsun, şifaya aracılık ettikleri için.


Öyleyse Ekim ayı boyunca düş ekimi zamanı olsun, ilk tema da müzik olsun. Müziğin daha çok cana şifa, ruhlarına gıda olması için hizmetim bu duyuruları yapmakla başlasın öyleyse, bir adım atıyorum ve müzik meraklılarını, sevdalılarını “düş ekimi”nde müziklerini ve hayallerini paylaşmaya davet ediyorum, birbirimizin hayalini can kulağıyla dinleyelim, birlikte hallenelim, hayalleri canlandıralım gözümüzde, gönlümüzde. Senin hayalin için neye ihtiyacın var, senin için ben neler yapabilirim, ortak hayallerimiz neler, onları benim hayalim olmaktan çıkarabilir miyiz? Hayallerin de müziğin de şifanın da geldiği kaynak bir. Artık konuşmaktan yorulup eyleme dökme zamanı yakın olsun, tohumlarların bazısı çatlatmış kabuğunu, hem göğe hem toprağa uzanmaya hazırlanıyor, onları da dikelim birlikte. Kendi şarkısı olmayanlar ya da söyleyemeyenler üzülmesin, kendi sevdikleri şifalı şarkıları bir listede toplasınlar, birlikte dinleyelim.


Ben bu hayali kalbime yazdım, niyetimi kurdum, tıkır tıkır işlemeye başladı saat, zamanın sesini ve çağrıyı kalbinde duyan gelsin. Bitanecik hayatımızda şimdi değilse ne zaman?


Orman olmak için bir arada durabilmek gerekmiş sabırla.


Bir araya toplanalım mı artık?

Gevşe ve bırak zamanın ellerine Ayşe, müzik aşkına, şifa aşkına, can aşkına… Ortak yaratım aşkına… Orman aşkına!


Seni seviyorum Toprak Ana…




YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.