Dur yolcu!
On gün kadar önce ormanda yürürken ayağım kaydı ve sağ elimde sopa olduğu için sol kolumla yamaca tutunmaya çalışırken birden çaaat! Omzum! Ve yere çöküş!
“Kırık olamaz, kas yırtılmıştır olsa olsa” diye akıl yürütme ile başlayan öyküm, sağlık ocağından gelen tavsiye ile “emar”a oradan “tomografi”ye kadar vardı. Omzumda kırık varmış, bir süre kolum askıda kalacak. Sonrasını çarşamba günü öğreneceğim inşallah, rapor sonuçları ile birlikte Antalya’ya, hastaneye gideceğim.
Farkedişler, ah ne dersler!
Taşıyamayacağın yükten fazlasını yüklenmişsin evladım, bir şeyciğin yok başka! Yüklerden hafifleme zamanım gelmiş, hem de zorunlu.
Sağımı solumu oynatmadan durmayı öğreniyorum. Yaptığım bir sürü şeyi bir anda yapamaz hale geldim. Tek elimle bir şeyleri yapabiliyorum yine de.
Durum bu!
Kabullenmekten başka bir şey yok. “Yapamadıklarım düşündürücüydü” diye motto bellemişim, halbuki “yapabildiklerim sevindiriciydi” de olurmuş pekala. Yapamadıklarıma odaklanmak yerine yapabildiklerime bakıyorum.
Sol yanım sağ yanımdan yardım istemeyi öğreniyor. Sadece Selahattin’den değil, başkalarından da yardım istemeyi öğreniyorum.
Sağ elimle yazabilirim. Hayallerim için atacağım adımları bolca düşünecek zamanım olur. Ağır iş yapmadan da işe yarayabileceğim konular vardır elbet. Bendir çalamıyorum belki ama çıkı-çıkı vurmalıları sallayabiliyorum, şarkı söyleyebiliyorum, dün üst gövdemi oynatmadan minik minik dans etmeyi bile başardım. Bu durum bir zamandır üzerinde çalıştığım beden farkındalığına odaklanma fırsatı oldu benim için. Hareketsiz durma konusunda kendime meydan okuyorum. Her şeye atlayan ben, yorulduğumda kendimi dinlendirme konusunda yol almıştım son yıllarda, şimdi daha da yavaş davranmayı öğreniyorum.
Ben yine bazı şeyleri yapmak için hamle yapıyorum tabii arada, sonra yapamayacağımı baştan fark edip duruyorum. Ya da deniyorum, yapamayınca yardım istiyorum. Kendimle ilgili her şeyi yapabilirim edalarını anlamaya çalışıyorum çünkü bir taraftan, şifalandırmaya çalıştığım “yeterince iyi olmadığımı hissetme” hallerim de var. Bu ne yaman çelişki!
Selahattin’e verdiğim öğütleri o bana veriyor şimdi: “Kendini zorlamadan hareket et! İyileşmeni geciktirecek davranışlarda yardım iste!” Roller değişti bir anda! Selahattin giydiriyor, yatırıyor, şeytan tırnaklarımı kesiyor, yıkıyor.
Yine melekler yetişti imdada, güzel canlar yardıma koştu, her işe biri el atıyor, beni dinlendiriyorlar sağolsunlar. Örgü olayım şimdilik beklemede, tığla örmeyi seven bir arkadaşım çıkarsa ne güzel olur. Ona eşlik ederim. Ah bir de marangozluk becerisi olan biri olsa. Bitki ekip dikmeyi seven, ya da öğrenmek isteyen, doğada yaşamı deneyimlemeye niyetli arkadaşlarım huu, birbirimize eşlik etsek ya bu süreçte?
“Kutlu gün doğuşundan belli olur” diye bir atasözümüz varmış meğer, dün 21 Mart için araştırma yaparken karşılaştım. Bu sabah gün doğumundan önce kalkıp Bonustepe’ye yollandık arkadaşlarla, kuçular da bize eşlik etti. Güneşe “iyi ki doğdun!” dedik. Gün uzuyor erken kalkınca, zaman bereketleniyor. Günlerimizin uzaması kutlu olsun, tohumlarımız bereketle büyüsün.
Cenderelerimiz cennete dönüşsün...
Her zorlukta bir kolaylık varmış, her kırıkta bir hayır… kırık koldan bakalım daha ne armağanlar çıkacak?
(Fotoğraf: Selahattin Kalıpçı)
YORUMLAR