İstanbul’da turist olmak…
Yaz kış Çıralı’da yaşıyoruz. Arada bazı kışlar İstanbul’a gidiyoruz, ailelerimizi, arkadaşlarımızı ziyaret ediyoruz. Böyle bir yerde yaşarken evimizi, kedi- köpek ve tavuklarımızı emanet edebileceğimiz bir arkadaşımızın bizimle aynı köyde yaşıyor olması en büyük şansımız. Köyün en hayvansever insanı olarak, ev sahibimizin tatlı kızı Hülya düşmüş bizim kısmetimize; iç huzuruyla İstanbul’un yolunu tutuyoruz.
***
Doğada yaşamanın en güzel taraflarından biri, zamanı ve zamanın değerini anlamaya başlamakmış.
Zaman ve telaşsızlık kavramları kendilerini bize ilk kez Bodrum’da fark ettirmişti. Bindiğimiz bir minibüsün yolcusu menziline varınca iniyor, cebinden cüzdanını çıkarıyor, paralarının arasından uygun olanını seçiyor, şoföre uzatıyor, şoför telaşsızca para üstünü hazırlıyor, yolcuya uzatıyor, bizse “Allah bereket versin”, “hayırlı yolculuklar” dileklerinin karşılıklı sunulduğu bu alış-veriş töreninin ardından yola devam edebiliyorduk ancak. Çok ilginç gelmişti bu, çok acayipti, niye önceden paralarını hazırlamıyorlardı bizim şehirdeyken yaptığımız gibi mesela?...Şimdi yaşadığımız yerde de telaşsızlığa şahit olunca ikna oluyoruz böyle bir şeyin olabileceğine. Başka bir hayat mümkünmüş, telaşsız…
***
İster toplu taşıma araçlarından birinde, ister kendi aracımızda olalım, yolculuklarımızda yaşadığımız anların keyfini çıkarıyoruz artık. Trafik sıkışmışsa ne gam! Radyo dinliyor, etrafımızdaki detaylara bakma fırsatı buluyoruz. Yanımızdaki aracın sürücüsü dalgın bakıyor, kim bilir neye canı sıkılmış?A aaa burada böyle bir çeşme mi varmış? Ne güzelmiş! Şuraya baaak! Binanın köşesindeki süslemeleri gördün müüü? Üfff, şahaneymiş!...
Şehirde doğanın ritmiyle yaşamak da pek güzel oluyormuş, telaşsız!
Telaş olunca ne çok detay atlanıyormuş meğer! Hayatı kaçırmak, güzellikleri ıskalamak, ah işte hep bu telaştanmış. Şehirle kırın dinamikleri niye farklı ki? İşe yetişme telaşı olmasa, insanlar işyerlerine mutlu mesut gitseler, iş ortamları güzel olsa olmaz mıymış sanki? “İşe giderken insanın ayakları geri geri gitmeye başlamışsa, o işe bir son vermelidir,” diye ahkâm keserken buluyorum kendimi. Tüm güzellikler yaşamın devamlılığı için değil mi? Tamam, devamlılık olsun da, insanlar da biraz keyif alsalar bu şehir döngüsünden fena mı olur? Neden çalışanların işyerindeki mutluluğu gözetilmez? Başka bir iş hayatı mümkün olamaz mı?
***
Şehrin görmediğimiz güzellikleri birer birer görünmeye başlıyor gözümüze. İçinde yaşarken fark etmediğimiz ne çok şey varmış. Günlük hayhuyun içinde anlamamışız o zamana kadar.
En iyisi buraya ilk kez gelen bir turistin gözüyle yaşamakmış şehri, telaşsız…Yolculuğun sakin tadı, zamanı unuttururmuş.
YORUMLAR