Depremi afet yapan ne?
Böylesine büyük bir afete hazırlıklı olmak mümkün değil miydi? Elbette mümkündü. Mümkün değildi demek, yine olsa yine öleceksiniz demek. Umutsuzsunuz demek. Depremi doğal afet yapan insan. İnsan etkisiyle depremler birer trajediye dönüşüyor. Yoksa sıradan bir doğa olayı. Şimdi ideal bir dünya çizelim istiyorum. İdeal dünyada ne olurdu da ölmezdik. Bir ülke düşünelim:
Şehir planlama, inşaat mühendisliği, mimarlık gibi teknik ve donanımlı bilgi gerektiren tüm bölümler için en iyi şekilde eğitim veren üniversitelerin içi boşaltılmamış. Uzmanlar uygun şekilde eğitimlerini almışlar, kamu kurumlarında liyakatlarına göre istihdam edilmişler. Müteahhit rantını, belediye rüşvetini değil de halkın canını düşündükleri için ayakları kaydırılmamış, aksine en donanımlı olanlar en yetkili pozisyonlara getirilmişler. Şehirler eline kağıt kalem alıp şehir çizen iş bilmezlerle değil, bu uzmanların donanımları dahilinde, insan hayatını merkeze alır şekilde planlanmış. Uygulamasını yapan kamu otoritesi gereğini yapmış ve en uygun yerlere en uygun şekilde binalar inşa edilmiş.
Yetmez. Malum pozitif bilimde dahi yüzde yüz doğru hesaba ulaşmanın garantisi yok. Bazı hesaplar bazı varsayımlar üzerine kuruluyor ve o varsayımlar tam doğru çıkmayabilir. Dolasıyısla afet bölgesi için yine donanımlı bir arama kurtarma ekibi kurulmuş. Hiçbir eğitimi olmayan, hasbelkader birinin tanıdığı osu busu diye, sırf halkın parasıyla cebini doldursun diye zübüklerden oluşan kadrolar değil de; gerçekten afet yönetiminin tüm gerekliliklerini bilen, uygun şekilde eğitimini almış, düzenli şekilde tatbikatlarını yapıp, acil eylem planı olan ekipler kurulmuş. Haberi alır almaz mobilize olan, A, B ve C planı olan, haysiyetli, dürüst, bilime inanan insanlardan oluşan ekipler.
Şehir planlamaya şehri içi ve şehirler arası ulaşımın da muhakkak dahil olduğu bu sistemde dere yatağına havalimanı inşa edilmemiş, karayolundan ulaşamama riskine binaen hem personel hem ekipman taşıyan; halktan sırf bu afet anı için toplanan vergilerle satın alınmış uçaklar hazır edilmiş. Afet bölgesinin afet ekibinin ulaşabileceğinden daha yaygın bir alana dağılması sebebiyle risk planında da belirtildiği üzere ülkenin maden ocaklarında çalışan binlerce madenci ilk gün organize edilmiş. Tüm ekipmanlarıyla sahaya dağılmaları sağlanmış.
Varsayımların doğru çıkmaması sebebiyle yıkılan tek tük binaya, bu nitelikli afet ekipleri uçaklarla gelen ekipmanları ile birlikte anında müdahale etmiş. Varlık amacı halkın güvenliğini sağlamak olan, tabiatı gereği disiplin ve organizasyon harikası ordu hemen harekete geçmiş. Evi yıkılanların barınması için çadırkentleri kurmuş bir gecede. Iaşe çadırlarını kurmuş, sıcak yemek dağıtımına başlamış. Sağlık bakanlığı afet bölgesi dışındaki sağlık personelini afet bölgesine göreve çağırmış, yine ordu ile işbirliği dahilinde sahra hastaneleri kurulmuş. İç işleri bakanlığı afet bölgesi dışındaki kolluk personelini afet bölgesine göreve çağırmış, olası bir kaos ihtimaline karşı gereken önlemleri almış.
Kriz planını kriz gerçekleşmeden önce zaten kurgulamış, gerekli personel atamalarını yapmış, personelini eğitmiş, tatbikatlarını yapmış olan kamu otoritesi üstüne düşen bütün sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirince, maaşının üçte birini vergi olarak ödeyen, marketten satın aldığı en temel ihtiyacı için ödediği paranın %18’i devlete giden halk, afet bölgesindeki insanların barınma, ısınma, güvenlik, beslenme, tuvalet gibi temel yaşam ihtiyaçlarının sağlandığından emin olup derin bir nefes almış. Daha ne yapabiliriz diye düşünmeye başlamış.
Afetin psikolojik etkilerini nasıl atlatabiliriz? Birbirimize nasıl destek olup dayanışma içinde şehirlerin tahrip olan ruhunu yeniden nasıl inşa edebiliriz? Okulların, kamu kurumlarının afetten aldığı hasarın ölçüleceği ve yeniden güvenli hale geleceği zamana kadar geçecek sürede çocukları nasıl organize edebiliriz? Bunlara kafa yormuş halk.
Bu risk yönetiminin hayata geçmesinde yapılması gerekenlerin bir tanesini bile yerine getirmemiş tek bir yönetici varsa dahi istifa etmiş. “Benim kariyer hırsım insanların canından kıymetli değil, ben işimi gereğince yapmış olsaydım bunca insan ölmezdi, onurlu bir insan olarak istifa ediyorum” diyerek görevi bırakmış. Sorumluluk alması gerekenler sorumluluk alınca halk kollektif bir depresyona bürünmek yerine dayanışma içinde yaralarını sarmaya odaklanabilmiş. Birbirini yemek, zaten dezavantajlı olan gruplara daha da saldırmak yerine; komşusuna da yardıma gidebilmiş.
Afet bölgesinde bizzat olmayan halk da "demek burada da benzer bir afet yaşansa yine benzer şeyler başımıza gelecek" bilgisinin güveniyle oturduğu evden taşınmaya kalkmamış, bulunduğu her mekanı "acaba burası güvenli midir, şimdi burada deprem olsa ne yaparım" diye şüphe ederek gününü kendine zindan etmemiş. Insan onuruna yakışır şekilde, aktif vatandaş olarak yaşadığı ülkesinin keyfini çıkarabilmiş.
Ben demiş halk, böyle bir yönetimi hak ediyorum. Aksi olsa mutlaka ses çıkarırdım. Çünkü çıkarmadığım ses onayladığım anlamına gelir. İtiraz etmediğim her haksızlığın ortağıyım.
YORUMLAR