İlişkilerimiz erkekleştiğimiz için zedelenmiyor
Biz kadınlar olarak toplumsal cinsiyet rollerini reddettiğimiz ve kendimizi gerçekleştirmeye koyulduğumuz halde, erkekler bu konuya yeterince kafa yormadıkları ve mevcut düzeni sürdürmeye çalıştıkları için zedeleniyor. Ne demek istediğimi kısaca anlatayım.
Son zamanlarda sıkça karşıma çıkan şöyle bir içerik var: “Kadınlar erkekleştiği için, erkeklerin üstlenmesi gereken rolleri de üstlendikleri için ilişki dengeleri sarsılıyor, halbuki kadınların tam da fıtratlarına uygun olarak biraz muhtaç olması gerekir ki erkek erkekliğini performe edebilsin. Kadınlar Seyit Onbaşı gibi oldukça, erkekler prensesleşti. Her iki taraf için de tatmin edici ilişkiler kurmak mümkün olmaz oldu.” Bunu bir de eril enerji/dişil enerjiye bağlayanlar var ki o kısma hiç girmek istemiyorum.
Bugün tam da bu minvalde bir sohbet içeren bir video çıktı karşıma. Videodaki kadın diyor ki “Eskiden erkekler ava giderdi, kadın mağarada beklerdi. Adam gelir geyiği koyardı yere tüm heybetiyle. Kadın bundan etkilenirdi. Derisini yüzerdi, gereğini yapardı, erkek de kendini güçlü hissederdi.” Kadını dinleyen erkek sunucu şöyle tamamlıyor bu hikayeyi “Ama şimdilerde kadınlar da ‘sen geyik mi avladın, ben de fil avlamıştım’ diyerek fili yere koyuveriyor.” Bunun üzerine kadın tasdik ederek “Evet bunu söylüyorum, artık kadınlar para da kazandıkları için erkekler kendilerini işe yaramaz hissediyorlar, ilişkiler ondan zedeleniyor.”
Bu muhabette buraya kadar yapılan tespitlere katılıyor olduğumuzu varsaysak bile, çözüm erkekler kendini yetersiz hissetmesin diye kadınların sözüm ona “avlanmasını” engellemek olabilir mi gerçekten? O avcı erkeklerin bir gün aniden çekip gidip başka dişiler için avlanmaya karar verdiklerini defalarca deneyimlemiş olan kadınlar, terk edildiğinde aç kalmak pahasına sırf “erkeği” kendisini yeterli hissetsin diye avlanmayı hiç öğrenmeme riskini göze almalı mı?
Aynı gün bir başka içerik çıktı karşıma. Nörobilim uzmanı bir kadına babası dermiş ki “Senin başarılarını kaldırabilecek bir erkekle birlikte olup olamayacağın konusunda kaygılıyım.” Kadın diyor ki “Bırakın bu başarıyı kaldırabilip kaldıramamayı, babamdan sonra benim en sadık destekleyicim olan bir kocam var” ve bu cümleyi eşinin bir fotoğrafı ile paylaşmış, fotoğrafta eşinin üstünde üzerinde “benim karım bir nörobilim uzmanı” yazan bir tişört var. Bu iki içeriğin ard arda karşıma çıkması aslında gerçekten çok şey söylüyor. Benim durduğum yerden mesele elbette kadınların fazladan üstlendikleri işler filan değil, bütün mesele hem erkeklerin hem kadınların toplumsal cinsiyet rollerini redderek kendilerini gerçekleştirmiş olup olmamalarında.
Geleneksel roller bağlamında her ne kadar “erkeğin yeri şurası, kadının yeri şurası, bunda aslında tahakküm yok, sadece rolleri farklı, tabi eşitler ama farklılar, bir kere yaradılışları farklı” gibi manipülasyonla dolu açıklamalar olsa da gerçek kabul bambaşkadır. Kadınların her zaman hizmet eden, biat eden, iktidar elde edemeyen, daha az para kazanan (ya da hiç kazanmayan) rollere hapsedilmesi sanki maksatlı bir seçim değilmiş de “adil” bir işbölümüymüş gibi lanse edilir. Oysa madem gocunacak bir şey yok, madem bir kadının evine hizmet etmekten “onur” duyması gerekir, bu onur duyulası pozisyon bir erkeğe teslim edildiğinde neden erkek için “utanç verici” bulunur? Biraz bunun üzerinde düşününce manipülasyon kısmı kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Artık yemiyoruz. Şükür ki uyandık. Bize öngördüğünüz tüm o itaat eden, hizmet eden, objeleştirilen rollerini reddediyoruz. Eşitlik talebinden vazgeçmiyoruz. Hal böyle olunca sahip olduğu tüm iktidarı ve özgürlüğü mücadele ve emekle değil de sadece içine doğduğu bedenle elde etmiş olanlar silahsız kalmış oluyor. Kadınlar güçlendikçe, güçlenen kadınla ne yapacağını bilemeyen erkekler çareyi kadın güçlenmesine set çekmekte buluyor. Oysa çözüm belli: ayrıcalıklarını terk ederek, mücadele ile, emek ile kendini gerçekleştirmek.
Siz damacanayı yine kaldırmayın, kimin kolları daha kaslıysa o kaldırsın. Siz hesabı yine eşit ödemeyin. İş yerinde sırf erkek olduğu için aynı işi yaparken daha yüksek maaş alan, çocuğu oldu diye pozisyonu zedelenmeyen, önünde cinsiyete dayalı terfi engeli olmayanlar ödesin. Bunlar toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi ile çelişen pratikler değil. Aksi olması çelişirdi. Hakkaniyetin sağlanması dediğimiz ezbere bir ikiye bölme değil.
Öte yandan tuzaklara da düşmeyin. Biz artık o filleri avlayabiliyoruz. Çareler erkeklerin o avladığımız geyiklerden gocunmamasında ve avcılığın cinsiyetten bağımsızlığını kabullenmesinde. Çare kadınların tıpkı eskiden olduğu gibi küçülmesinde değil, çare erkeklerin kendilerine kendileri ile daha çok gurur duyabilecekleri yeni hedefler belirleyebilmelerinde. Başka bir ilişki mümkün. Daha azına mecbur değiliz.
YORUMLAR