Ekran kullanımını sınırlandırma önerileri
Son zamanlarda yoğun bir “ne yapacağız bu çocukların ekran bağımlılığını” serzenişlerine çok tanık oluyorum ve katılıyorum da. Bu çocuklar teknolojinin ve yoğun ekran kullanımın içine doğru. Üstüne pandemi yaşadık. Ne yapacağımızı, nasıl kontrol edeceğimizi bilmez haldeyiz ve tutuşuyoruz. Bunlar çok haklı kaygılar. Uzmanları çocuklarla ilgili kısmı uzun uzun anlatıyor zaten. Ben biraz daha kendimize bir bakmak isterim. (Çocukların dediklerimizi değil, yaptıklarımızı yaptıklarını; bizi aynaladıklarını da düşünmek belki bu yazıyı okumanın ebeveyn motivasyonunu da arttırabilir.)
Çocuklarla ilgili kısım bir kenara, biz yetişkinler olarak da ekranlara bağımlı halde yaşıyoruz. Benim bebek patlaması kuşağından olan babamın ekran kullanımı, alfa kuşağı oğlumun ekran kullanımından daha fazla. Bu ekran kullanımındaki doz aşımı probleminin yaşla, bir nesille bağlantılı bir mesele olmadığını düşünüyorum. Bu noktada sorumluluğu sadece bireyde bırakmayı da çok sorunlu buluyorum. Tuzaklar içindeyiz. Ekranda maksimum kalalım diye uğraşan, dünyanın en zeki insanlarından oluşan kalabalıklar bir takım planlar yaparken, bizim içinde bulunduğumuz şu dünyada kendi küçük çabalarımızla bundan arınmamız pek mümkün değil.
Tüm bunlar ışığında kendimizi parçalamadan ve bir başka kişisel gelişim aldatmacasının içine düşmeden önce, en öncelikli olarak şunu söylemek isterim: çocuğuna ebeveynlerinin sana tanıdığından daha çok ekran alanı tanıyor olabilirsin. Ebeveynlerin bu konuda daha kurallı, sınırları bilen, disiplinli kişiler olmalarından değil de sen küçükken ekran erişimi olmamasından ileri geliyor. Bunu bir akılda tutalım. Ekrandan kendini ve çocuğunu arındırabilen insanların senin koşullarından çok daha ayrıcalıklı koltuklarda oturuyor olabileceğini bir akılda tutalım. Kendimizi azarlamadan önce bu sesler bir kafamızda dursun.
Peki “aman zaten benlik bir şey yokmuş” diye kenara çekilip kaderimize razı olacağımız bir durumda mıyız? Şükür ki değiliz. Bu ay Johann Hari’nin çok ses getiren Çalınan Dikkat kitabını okudum. Benim için tam da “bir kitap okudum hayatım değişti” sınıfında bir kitap oldu. Yukarıda bahsettiklerimden uzun uzun bahsediyor. “Üzerimizde oynanan oyunlar” deyince spekülatif ve gerçek dışı görünse de gerçekten hem kapitalizmin dinamikleri hem de tehdit altındaki demokratik rejim düşünüldüğünde hiç de fantastik olmadığını gördüğünüz kimi gerçeklerle karşılaşıyorsunuz. Kitabı okumanızı gönülden tavsiye ederim. Ben de okuduktan sonra kendime kimi taktikler geliştirdim, çokça faydasını gördüm. Nacizane onları paylaşmak isterim.
1. Bildirimlerini kapat
Bu aslında en bilineni. Ben bunu yaptığımı sanıyordum ama aslında mesela kısa mesajlar ya da emailler için de yapmam gerektiğini fark ettim. Zaten belli aralıklara emaillerimi kontrol ederken, her seferinde bildirim almaya gerek var mı? Üstelik de reklam e-maillerinin bu kadar yoğun olduğu bir ortamda. Hiç gerek yok. Sık sık o reklam maillerinin altındaki “beni bu listeden çıkar” seçeneğini de işaretliyorum. Güzel bir temizlik oldu. Odaklanmamı engelleyen gürültülü sesleri kısmışım gibi.
2. Sabah uyanır uyanmaz telefonu eline alma
Marie Forleo diye bir girişimci var, onun podcast programında dinledim de denk geldi, çok isabet oldu. Diyor ki Forleo, “üretmeden tüketme”. Sabah uyanır uyanmaz ilk iş eline telefon aldığında içerik tüketmeye başlıyorsun. Bunu bir motto olarak belirleyip “önce bir şey üreteceğim” kilidini koyduğunuda, sabaha çok daha taze başlamak mümkün. Bir şey üretmek kahvaltı hazırlamak da olabilir, sabah yürüyüşü de, hazırlanıp işe gitmek de. Sadece hava durumuna bakmak için telefonu elinize aldığınızda bile kendinizi bambaşka uygulamalarda ve yarım saat geçmiş bulmanız mümkün.
3. Telefonu elinden bırakırken saate bak, bir sonraki alışında yine saate bak
Pomodoro zaman yönetimi tekniğini bilirsiniz. 25 dakika çalışma ve ardından 5 dakika mola verilmesini önerir. Ama bu 25 dakikada hiç ara vermeden, telefona bakmadan çalışmanız gerekir. Ben bu tekniği sık sık kullanırım. Kafamda bununla ilişkilendirdim sanıyorum. Telefonu elimden bırakırken saate bakıyorum, tekrar elime aldığımda yine saate bakıyorum. Yarım saatten az zaman geçmişse ve telefonu birini aramak, işle ilgili bir mesaj vs dışında bir sebeple elime almışsam geri bırakmam gerektiğini kendime hatırlatıyorum.
4. “Neden elim telefona gidiyor” sorusunu kendine sor
Herhangi bir alışkanlıktan vazgeçmenin birinci koşulu farkındalıktan geçiyor. Yeme bozukluğunuz varsa da bu böyle. Akşamları canım bir şeyler yemek istediğinde de kendime hep bunu sormaya çalışıyorum “aç değilsin, yemekten kalkalı 2 saat oldu, canın sıkıldı, daha iyi hissetmek için yemek yemek istiyorsun”. Bunu böyle söylemek fark yaratıyor gerçekten. Telefona uzanan eller için de aynısı geçerli. Şimdi neden sosyal medyaya giresin geldi? Sıkıldın mı? Başka ne yapabilirsin?
5. Eve geldiğinde telefonu ulaşması uzak bir yere bırak
Bunun için kSafe saklama kutuları dahi geliştirilmiş. Zaman kilitli bir kap; telefonu içine koyup zaman ayarlamasını kuruyorsunuz ve o zaman gelmeden açılmıyor. Ben henüz o aşamaya geçmedim ama benzer şekilde irademi kontrol etmeyi kolaylaştıracak bir taktik olarak eve geldiğimde telefonu yatak odasında bırakmaya çalışıyorum. Gidip alması zor bir yerde olursa, üşenip almazsam diye. Uzakta tutmanın kesinlikle faydası var. Hele bir de şarja takarsanız iyice çıkarıp alma motivasyonunuzu törpülemiş oluyorsunuz. Şarjdaki telefonun başında ayakta durup hiç de acil ve önemli olmayan bir içeriğe bakarken kendinizi bulduğunuzda “ben ne yapıyorum” sorusu daha etkili oluyor.
6. Ellerini meşgul tut
Sigarayı bırakmak isteyenlerin sakız çiğnemeye, çekirdek çitlemeye başlaması gibi, alışkanlıkların önüne geçme maksatlı aslında. Ben örgü örüyorum. Örgü örmenin zaten aynı zamanda regülatif bir etkisi de olduğunu düşünüyorum, sinir sistemini de sakinleştiriyor. Ayrıca ellerim meşgul olunca elimin telefona gitmesi ihtimali düşüyor. Sohbet etme ihtimali doğuyor böylece. Kafamızı değil elimizi meşgul ettiğimiz bir uğraş üstündeyiz çünkü. “Aman kimseyle sohbet edesim de yok zaten” diyenler için sesli kitap dinlemek bir fikir olabilir.
Bunların hepsini yapıyorum ve mükemmel bir sonuç elde ettim mi? Hayır. Zaman zaman yapamıyorum. Ama bir yol aldım. Bir sıfırdan büyüktür sonuçta. “Bütün bunlarla neden uğraşayım zaten çok stresli bir hayatım var, biraz rahatlamak benim de hakkım” argümanı eskiden bende çok çalışırdı. Ama artık ciddi bir dikkatini toplama ve odaklanma krizinin ortasında olduğumuzdan ve bunun sınırsız ekran kullanımı ile ilişkili olduğundan şüphem yok. Bu motivasyonla kendimi hepimizi ittikleri bu uyuşma halinden çıkarmaya çalışıyorum.
Umarım bu farkındalık, bir noktada bu krizi yaratanlara karşı topyekun mücadeleye girdiğimiz örgütlü bir harekete dönüşür.
YORUMLAR