Bir çocuğa en iyi annesi bakar (!)
Bir çocuğa en iyi annesi bakar “bir kere emziren anne”. Siz hiç istisnalar dışında meme emen “çocuk” gördünüz mü? Emzirilen bebeklerdir, çocuklar değil. Bu yazıyı 2 yaşından büyük çocuklar için okumanızı isterim.
Köyden kente göç dediğimiz olgunun Türkiye için en hızlandığı dönem 1960’lar-1970’ler. Bu yıllardan önce insanların daha çok kırsalda yaşadığı hallerde prolater çalışma saatleri yok, haftaiçi-haftasonu ayrımı yok. Hep birlikte çalışılıyor, hep birlikte eve geliniyor. Zaten kadınların öyle üç öğün mükellef sofra hazırlamak gibi bir işleri de yok, olamaz çünkü. Öyle bir zaman yok. Bu kadar giysi yok ki bu kadar çamaşır yıkansın. Ütü zaten hak getire. Ev temizliğinin de takıntı boyutuna varmasının altında yine başka saikler olduğunu düşünüyorum. Bunlar yerine bugün bizim hayatımızda olmayan mum yapmak gibi, sabun yapmak gibi başka ev işleri var.
Evler komün. Büyük anneler, dedeler, bekar kardeşler bir arada yaşanıyor. “Bir çocuğu bir köy büyütür” sözünde olduğu gibi. Bir komün içinde büyüyor çocuklar. Sağlıklı yetişkinler tarlada çalışıyor. Evde müsait olan diğerleri çocukların bakımıyla ilgileniyor. Çocuklar zaten çoğu zaman birbirini büyütüyor.
Buraya kadar bir kır güzellemesi gibi gelmiş olabilir. Ama niyetim bu değil. Tüm bu düzen içinde nice hak ihlali olduğunu, kadınların nasıl ayrımcılığa uğradığını, yaşamın ne denli konforsuz ve zorlu olduğunu biliyorum. Niyetim kırsalı övmek değil. Kırsaldaki bu çocuk büyütme alışkanlığını kente taşımanın yol açtığı uyumsuzluklara dikkat çekmek.
Bugün Türkiye’de kadınların istihdamdan uzaklaşma verileri incelendiğinde öncelikli sebebin anne olmak olduğunu görüyoruz. Kadınlar anne olduktan sonra kariyerlerine ara veriyorlar. Bu ara bazen çevrenin baskısı, bazen kendi seçimi ile 2 yıla kadar uzayabiliyor. Aradan geçen uzun süre sonucunda kadınlar bazen işe zaten hiç geri dönemiyor. Bazen dönseler de kendilerinde hem ebeveynliği hem de hiç başka sorumluluğu yokmuşçasına işleri en iyi şekilde yapması beklendiğinden işten ayrılıyor. Ya da ayrılmıyor ama aynı pozisyonda hiç yükselemeden senelerce çalışmak durumunda kalıyor. Maaşı yükselmiyor. Motivasyonu iyileşmiyor.
Çalışan kadınların çocuklarına kim bakıyor? İlk tercih genelde anneanne oluyor. Sanki o anneanne senelerce çocuk bakmamış gibi. Sanki rahat etmesi gereken yaşlarını da bilfiil torun bakımına vakfetmek onun doğuştan gelen bir göreviymiş gibi. Burası anne-kız çatışmalarının da en çok tetiklendiği yerlerden biri aslında. Geleneksel toplumda zaten sivrilen bu çatışma alanı bu mecburiyet dahilinde daha da kapana kısılıyor.
İkinci tercih babaanne ki bu noktadaki gelin-kaynana çatışmaları ve bu çatışmaların karı-koca ikili ilişkisine yansıma boyutundan çok da bahsetmeye gerek duymuyorum. Malumum ilamı biraz.
Üçüncü tercih bakıcı. Orada bir tarafta “elin kadını senin çocuğunu senin gibi sevemez” baskısından tutun da, “ben onca kitaplar okudum bu çocuğumu düzgün yetiştirmek için şimdi bilgisinden emin olmadığım birinin eline nasıl bırakayım” suçluluğu başka tarafa.
Bu kaygıların babalarda değil de ekseriyetle annelerde olması da bir başka yazının konusu olabilecek kadar uzun bir konu.
Geri dönelim köylere. Peki kentlere yerleşmeden önce bu çocuklar nasıl büyüyordu? Aslında yukarıda da değindiğimiz gibi birbirlerini büyütüyorlardı. Çünkü “akran öğrenmesi”ni zaten başka hiçbir yetişkinden alamazlar. Çünkü temel ihtiyaçlar dışında (beslenme, tuvalet, uyku vb.) günün devamını geçirecekleri oyun ihtiyacını en çok akranlarından karşılayabilirler. Çocuklarla ilgilenen yetişkinin “göz kulak olması” yeterlidir bu noktada.
Burada nereye geliyoruz? Nitelikli kreşlere. Gerçekten çocuk gelişimi uzmanlığı almış öğretmenler eşliğinde, kaynakları gereği gibi karşılanmış yapılar altında, akran ilişkilerinin güçlendiği, erişebilir, uygun fiyatlı kreşlere.
Kente göçerken ve sigortalı işlerde çalışırken maaşımızın %30’unu verdiğimiz devletin bize sağlaması gereken tam da bu. Sosyal hak dediğimiz tam da bu. Çocuk bakımını da yaşlı bakımını da devletin katkısıyla sürdürmemiz gerek, kadın emeği üzerinden değil. Kadının görünmeyen ücretsiz emeği bir sömürü alanı olduğu kadar, sosyal devletin yükümlülüklerini nasıl aksattığının da görmezden gelinmesine yol açıyor.
Ben çocuk gelişimi uzmanı değilim. Aile politikaları uzmanı değilim. Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çalışan bir anneyim. Ama bence tüm bu tespitler çıplak gözle görülecek kadar ayyuk gerçekler.
Hayır, bir çocuğa en iyi annesi bakmaz.
YORUMLAR