"İyilikten maraz doğar" sözü gerçekmiş
Çok güzel bir kitap okudum. Osman Özarslan’ın yüksek lisans tezi, ismi Hovarda Alemi. Taşrada eğlence ve erkeklik üzerine niteliksel bir değerlendirme. Kitaba bayıldım. Belki bir başka yazıda da uzun uzun ondan bahsederim ama bu yazının konusu başka. O kitapta pavyonlardaki hediyeleşme kültürü üzerine Nietzsche’den yapılan önemli bir alıntı var: “Büyük borçlar insanı minnettar değil, kindar yapar.” Bu söz üzerine çok düşündüm, bu yazı vesilesiyle birlikte düşünelim isterim.
Bu yaz kişisel gündemimde kırılmaların yaşandığı bir dönem oldu. Ailece bir arınmadan geçtik. Hemen akabinde Nietzsche’nin ahlaka dair yaptığı bu çarpıcı çıkarım bende çok ışıklar yaktı. Sanıyorum bu yazıyı okuyanların kimilerinde de aynı etkiyi yaratacaktır. Dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım.
Nietzsche’ye göre insanlar temelde güce ulaşma arzusu ile hareket eder. Yani her insan, kendi varlığını, iradesini ve değerini güçlendirmenin yollarını arar. Bir başkası bize “büyük bir iyilik” yaptığında, bu durum genellikle bizi güçsüzbir konuma iter. Çünkü artık o kişiye karşı bir borç duygusu taşırız. Bu borç, bağımsızlığımızı zedeler; iyiliği yapan kişi, istemeden de olsa, bize üstün hale gelir. Nietzsche bu yüzden aslında bir anlamda şunu der:“Minnet, eşitlerin duygusudur; büyük iyilik karşısında duyulan şey ise minnet değil, ezikliktir.”
Bir insan, kendisini borçlu veya aşağı hissederse, bu duygudan kurtulmak ister. Bu durum içsel bir öfke ve rahatsızlık yaratır. Böylece kişi, kendisine iyilik yapanın bu “üstünlüğünden” kurtulmak, onunla yeniden eşit hale gelmek ister. Eşitlenebilmek için kendisine iyilik yapana paralel şekilde bir iyilik yapması, fayda sağlaması gerekir. Kimi zaman kimi sıradan görevleri fedakarlık kisvesi altında sunarak eşitlenmeyi dener kimi zamansa sıradan görevleri yerine getirecek kadar dahi bir telafi imkanını bulamaz. Eşitlenemedikçe bu istek, Nietzsche’nin deyimiyle intikam duygusuna dönüşebilir; bilinçli bir düşmanlık değil, içten içe “ödeşme” arzusudur.Yani bu söz, şunu ima eder: “Birine büyük bir iyilik yaptığında, farkında olmadan onun özgürlüğünü elinden alırsın; o kişi, bir gün senden bağımsızlığını geri almak isteyecektir; çareyi iyiliklerini azımsamakta ve kendini büyütmekte bulur.”
Atalarımız da bunu görmüş aslında ve “iyilikten maraz doğar” sözü ile aslında bunu ifade etmeye çalışmışlar. Birine karşılıklı ilişkideki alma-verme dengesini çok dengesiz kılacak şekilde yardım ettiğimizde, zamanla o kişinin bizden uzaklaştığını, hatta soğuduğunu fark ederiz. İyilik yapanın veren tarafta olması, onu bir çeşit üstün konuma geçirdiğinden bunun eşitlenmesi için aynı zamanda iyilik alan tarafta da olması gerekir. İnsanın doğasında, kendisini borçlu hissetmekten kaçma eğilimi vardır. Borcunun telafisini gerçekleştiremediğinde eşitlenmek adına da karşı tarafı suçlamayı seçecektir.
Görünen o ki atalarımızın da Nietzsche’nin ahlak felsefesiyle aynı yerde konumlanmış. Her iki tespit de aynı yere işaret ediyor: İyilik, karşılıklı dengenin bozulduğu yerde anlamını yitirir, yerini ilişkiyi zehirleyen gizli bir huzursuzluğa bırakır. Yine de çözümün iyiliği terk etmekte olduğuna inanmıyorum. Her durumda olduğu gibi yine esas nokta dengeyi koruyabilmekte. Hep veren tarafta olmamakta. Tek taraflı veren değil, çift taraflı bir dayanışmanın muhatabı olabilmekte. Eşit ilişkilerde, dayanışmayla kalın.
YORUMLAR