Çocukları istismardan nasıl koruruz?
Bu topraklarda çocukların istismarı çok yaygın. Sanıldığının aksine sadece fiziksel ve duygusal olarak değil, cinsel olarak istismar edilmeleri de oldukça yaygın. Sosyal medyaya #ElmalıDavası olarak düşen dava ile bu konu bir kez daha kaçırdığımız gözlerimizin önüne düşüverdi.
Biz ne kadar gözümüzü kaçırmak istesek de gerçek şu ki bu istismar kültürü zaman içinde ve sistematik olarak inşa edildi. Hayatımızın tam ortasında. Hepimiz istismara uğramış en az bir kişi tanıyoruz henüz bize açık etmemiş olsa da. Bu kadar yaygın ve bu kadar eski bir meseleyi de ancak elbirliğiyle çaba sarf ederek ve yine sistematik olarak ortadan kaldırabiliriz. Peki nasıl?
Öncelikle istismarın yaygınlığını ve önlenebilirliğini kabul ederek.. Kabul etmek ve bunun inşa edilen bir sistem olduğunu bilmek en önemli başlangıç. Eğer inşa edilen bir sistemse pekala alaşağı da edilebilir. Sistematik çabayla ortadan kaldırılabilir. Bunun için de ses çıkarmamız gerekiyor. Bu sessizliği kırmamız gerekiyor. Sessizliği kıranların yanında durmamız gerekiyor. Hayatta kalana inanmamız gerekiyor. Yetişkinler olarak bizlerin bu konuda sorumluluk alması gerekiyor.
Bir dönem çocuklara mahremiyet eğitimi adı altında seminerler düzenleniyordu. Özel bölgeler belirleniyor, çocuklara “bağır, kaç, birine söyle” gibi görevler veriliyordu. Bir kere bu son derece hatalı bir yaklaşım. Öncelikle özel bölge adı altında sınırlandırılmış bölgelerden söz edilemez. Bedenimizin tamamı özeldir ve beden sahibinin bedenin tamamı üzerinde söz hakkı vardır. Bir çocuk yanağından öpülmesinden de pekala rahatsız olabilir. Özel bölge sınırlandırması yapmak istismarı önlemez, aksine ortaya çıkmasını güçleştirebilir.
Yanı sıra istismarın önlenmesindeki sorumluluk çocuklarda değil yetişkinlerdedir. Bir çocuğa “bağır, kaç” telkininde bulunmak ona ilaveten bir sorumluluk yükler. Kaçamayan, bağıramayan çocuğun suçluluk duymasına sebep olur. Kendini bu sebeple suçlu hisseden çocuğun olayı birine anlatmasını geciktirebilir. Çocuğunuza “bana her şeyi anlatabilirsin” diyerek güven veremezsiniz. Ancak bir şey anlattığında verdiğiniz uygun tepkilerle çocuğunuzu bu anlamda cesaretlendirebilirsiniz. Çocuklar duyarak değil görerek öğrenir. Çocukların mahremiyet eğitimine değil kendilerine saygı duyulmasına ve bedensel söz hakkı tanınmasına ihtiyaçları var.
Bedensel söz hakkı nedir? Aslında basitçe kişinin bedeni üzerinde sadece kendisinin söz sahibi olması halidir. Çok net bir denge var: bir yetişkine yapmayacağınız şeyi bir çocuğa da yapmayın. Kapısını vurmadan odasına girmeyin. Kamusal alanda üstünü değiştirmeyin. Tanımadığınız çocuğa dokunmayın. Tanıdığınız çocuğa sarılmak, çocuğu öpmek için izin alın. “Hayır” diyorsa ısrar etmeyin. Hayır’ını tanıyın, saygı duyun. Zorla öpmeyin. Sıkıştırarak sevmeyin. Çocuklardan başkasını öpmesini talep etmeyin, seçim hakkı tanıyın. “Seni bir kere öpersem istediğini yaparım” üzerinden vaatler vermeyin.
Bu listeyi uzatabiliriz. Çocuklara bedenleri üzerinde yalnızca kendilerinin söz sahibi olduğunu “anlatarak” öğretemeyiz. Göstererek öğretebiliriz. Onlar bunu bizim davranışlarımızdan öğrenirler. Çocukların birey olarak görülmediği, söz hakkı tanınmadığı, otoriter ebeveynliğin teşvik edildiği, çocukların “terbiye” edilmesi gereken kişiler olarak görüldüğü toplumlarda çocuk istismarı çok daha yaygındır. Çocukları kandırmanın normal kabul edildiği, “çocuk yok karşında”, “beni çocuk gibi azarlama” gibi olağanlaşmış cümle kalıplarıyla çocukların azarlanmasının kabul gördüğü, çocuğun fikrinin alınmasının çocuğun “şımartılması” olarak görüldüğü bu kültürü değiştirerek başlamalıyız.
Fiziksel temas sevgi göstermenin tek yolu değil. Çocuklar da yetişkinler de eşit vatandaşlar. Bakım verme yükümlülüğünün yetişkinlerde olması yetişkinlere çocuklar üzerinde tahakküm kurma yetkisi vermez. Çocuğa saygı duymak sevgi göstermenin de ötesinde bir gereklilik. Senelerce okuduğumuz andımızda geçen “Küçüklerimi sevmek büyüklerimi saymak” dizesini dönüştürelim artık. Küçüklerimi de saymak. Küçükler de diğer herkes gibi saygıyı hak eder.
YORUMLAR