Hep söylerim “Madrid mi, Barcelona mı?” diye soranlara... Barcelona şahanedir ama Madrid bir başkadır. Madrid’de maç bahanesiyle iki dolu dolu gün geçti gitti hızlıca. Şehrin ikinci büyük takımı Atletico Madrid’in benim için ayrı yeri var.


Arda Turan’ın üç sezon Vicente Calderon tribünlerini ayağa kaldırması değil tek nedeni. Fena halde “İspanya’nın Galatasaray’ı” demem lazım kısaca. Hem stadı, hem taraftarı bir dönemin Galatasaray’ı gibi 15 yıl ortalarda görünmeyip ardından özellikle Simeone’nin önderliğinde küllerinden doğdu. Madrid’e AtleticoGalatasaray maçını izlemek üzere gittim. Üçlü çekmekle kalmadım; üçe bölünmüş bir tatil geçirdim. Birinci ayağı “deplasman meyhanesi” adı altında yapılan organizasyon; ikinci bölümü Vicente Calderon, yani Atletico Madrid - Galatasaray maçı; son bölüm ise tabii ki Madrid geceleri...



Deplasman meyhanesi Galatasaraylı taraftarı deplasman maçı öncesi bir araya getirmek için yapılan organizasyon çok başarılı bir fikir. Bunun için de çok uygun bir mekân seçilmiş. Omar Restaurant hemen Bernabeu Stadı’nın yakınında bir mekân. Sarı kırmızı formalı insanlar masaları doldurmuş. Ama en güzel sürpriz, duvarda Galatasaray’ın Avrupa kupalarındaki başarı kayıtları ve yine aynı maçlardan fotoğraflar ile süslemişler. Duvarlarda Metin Oktay, Stumpf, Falco Götz, Tanju, Prekazi, Simoviç fotoğrafları ve projeksiyonda eski maçlar... Doğruyu söylemek gerekirse kimse Galatasaray için maç öncesi umutlu değildi. Ama taraftarlık başka bir şey. Bunun en güzel görüntüsü ise “deplasman meyhanemizde” yaşandı! Kanat Atkaya ile bol bol o maçları ve unutulmaz anları anlattık durduk birbirimize. Tabii bir de Ali Sami Yen zamanında maçtan önce gittiğimiz ünlü “Meşale Restoran”ı yad ettik. Yemek sonrası ise restoranın önüne çıkıp numaralı tribün amigosu ile üçlü çekip rerere-rarara Galatasaray Cim Bom Bom söyledik!


Deplasman meyhanesinin mönüsüne gelince; haydari, humus, çerkeztavuğu, ezme, soslu patlıcan ve rakı; salata ve paçanga böreği; Adana, Urfa, kuzu, dana ve tavuk şiş; kadayıf... Vicente Calderon Bu stada ilk 2009-2010 yılında bir başka Aletico Madrid-Galatasaray maçında gelmiştim. O gün Reyes ile öne geçen Atletico’ya Keita ile cevap vermiş 1-1 skorla İstanbul’a dönmüştük. Vicente Calderon fena halde Ali Sami Yen’i hatırlatmıştı bana. 6 yıl sonra yine aynı şeyleri düşündüm. Aradan yıllar geçti, o maçta Galatasaray forması giyen Arda sonra Atletico formasını giydi üç sezon. Şahsi fikri, hem Vicente Calderon hem Atletico Madrid fena halde Galatasaray’a benziyor... Belki bunun içindir ki Arda oraya çabuk ısındı ve çok başarılı oldu. Maça gelince... Galatasaray’ın başarılı bir sonuçla dönmesi zordu. Daha birkaç gün önce teknik direktörünü göndermiş, takımın bel kemiği Selçuk ve Burak yok... Zaten Galatasaraylı futbolcular da son derece dağınık, kafası karışık görünüyordu. Biraz Muslera ve biraz da kaptan Sneijder konsantre olmaya çalıştı. Yine de 11. dakikada Sneijder ile bulduğumuz tek şansla öne geçseydik başka türlü bir maç olabilirdi. En azından daha zevkli ve tempolu bir maç olurdu. Olsun bu da öyle bir gündü, öyle bir maçtı.





Ve gece... Madrid geceli gündüzlü güzel şehirlerden. O zaman gelelim gece notlarına...

Ten Con Ten: Madrid’in şu aralar en “in” mekânı. Üç ayrı salondan oluşan mekânda giriş salonundaki masalar ortada yer alan barın etrafına yerleşmiş. Yani bu salon birbirini görme ve görülme yeri. Üçüncü salon, neredeyse diğer mekânlardan bağımsız gibi. Sessiz, rahat ve şık. Futbolcuların ve oyuncuların uğrak yeri. Şöyle örnek vereyim; hemen yanıbaşımızdaki masada Christian Bale bir arkadaşıyla yemek yiyordu. Burada yemeğe başlayıp ardından bar bölümüne geçerek geceyi uzatmak mantıklı bir hareket.


Fortuny: 2009 yılında da maçtan sonra buraya gelmiştik. Hâlâ iyi mekânlardan. Terası şahane, içerisi oldukça iyi döşenmiş, hep iyi müzik çalıyor ve kokteylleri başarılı.


Atico Restaurant: Ramon Frexia imzalı 2 Michelin yıldızlı restoran Madrid’in en güzel otellerinden Hotel Principal’in 7. katında yer alıyor. Manzara, şehrin en iyilerinden. Yemekler süper; özellikle ravioli ve burger eşsiz.


Opium: Geceyi sabaha kadar uzatmak isterseniz gideceğiniz yer Opium olabilir. Sabaha kadar durmaksızın gelip giden bir insan seli. Gidebildiğiniz kadar geç gidin, çünkü en iyi saatleri 03.00’ten sonra başlıyor. Yani sabah 03.00!



Levent Özçelik

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.