Okul yıllarından bu yana sahne sanatlarına ilgi duyan Müge Boz, sektöre adımını kamera arkasında atmış. Kamera önünde de mutlu olabildiğini fark edip oyunculuğa yelken açan oyuncu, 10 yılda birçok karaktere hayat verdi. Her zaman doğal güzellikten yana olduğunu söyleyen oyuncu, bir süre önce sağlıklı yiyeceklerden oluşan markasını da yarattı. Yakında ‘Çat Kapı Aşk’ filmi vizyona girecek oyuncuyla buluştuk.


Sağlıklı yaşama kafayı ne zaman taktın?

Doğayla iç içe olmayı seven bir aileden geliyorum. 12 yaşıma kadar hazır yoğurt ağzıma sürmedim. Evimize şekerli, paketli ürünler alınmazdı. Salça, ekmek ve yoğurdu biz yapardık, çay toplardık. Bu konulara eğilmemin en temel nedeni, hassas bir cildimin olmasıydı. Bazı şeylere alerjim olduğu ortaya çıkınca araştırmaya başladım. Amacım bedenimi tanımak ve ondan maksimum faydayı sağlamak. Hayata karşı bakışımız, mutlu olmamız veya depresyonda olmamız bile yiyeceklerimizle alakalı. Bunu hayatıma uyguladığımda büyük verim aldım. Konu zayıflamanın ya da sağlıklı olmanın çok ötesinde.


Sonra da kendi sağlıklı yiyeceklerini yarattın ve restoranını kurdun...

Evde çok fazla denemeler yaptım, yurtdışından ürünler getirttim. Benim için lezzet çok önemli. Sağlıklı diye lezzetsiz bir şey yiyemem. O yüzden bir restoran açtım ve öğrendiklerimi insanlarla buluşturmak istedim. Etrafımda bu konulardan mustarip çok insan olduğunu gördüm. Ben hep evde yemek yapıp çantamda taşırım.

‘Tatlı bir romantik komedi’

Yakında yeni filmin ‘Çat Kapı Aşk’ vizyona girecek...

Çok tatlı bir romantik komedi. Günlük hayatımda “Bunu bir filmde izlesek, inanamayız” dediğim şeyler yaşıyorum. Filmin senaryosu da öyle. Oynadığım karakterin ismi Su. Aşka inanışı çok yoğun. Tatlı başlayan bu aşk hikâyesinde sonradan çatışmalar oluyor. Keyifle çalıştım. Artık biraz komediye kaymak istiyorum.


Güzel kadınların komediden uzak, soğuk ve mesafeli olduğu düşünülüyor, oysa sen eğlenmeyi, gülmeyi çok seviyorsun...

Normal hayatımda komik, eğlenceli, enerjik tarafta durmayı seven bir insanım. Bahsettiğin gibi ağır ve uzak duruşlar bana uymuyor. Komediye enerji katmak beni heyecanlandırıyor. Bu enerjiyi izleyiciyle buluşturmak, “Komedi yapamaz” zannedilen birinin de komedi yapabileceğini göstermek istiyorum.



Oyunculuk hayatını ne şekilde besliyor?

Oyunculuğa geçmem tesadüfi gibi gözükse de çocukluğumdan beri sahnedeyim. Bale yaptım, piyano resitallerim oldu, tiyatroya gittim. İşin içindeydim ama bunu bir meslek olarak yapmayı düşünmüyordum. Her şey olması gerektiği şekilde, zorlanmadan oldu. Kamera önünden de zevk alabildiğimi gördüm. Oyunculuk eğitimi almadığım için workshoplar, oyuncu koçlarıyla çalıştım. Şu ana kadar yaptığım projelerin hep denemeler olduğunu görüyorum. Bir dönem kızı, bir asi kız, şımarık, zengin, fakir... Neredeyse hiçbir karakteri tekrarlamamışım. En çok istediğim şey komedi yapmak.


Bale, spor ve yoga... Öte yandan oyuncu koçlarıyla beden farkındalığı üzerine çalışıyorsun. Orada kim bilir nasıl travmalar ortaya çıkıyordur...

Bloklarınızı kırmak adına ciddi egzersizler yapılıyor. Oyunculuk atölyelerine ilk gittiğimde “Ne hissediyorum” diye kendinize sorduğunuz bir egzersiz vardı. Kendime hiç bu soruyu sormamıştım ve içimde yanıtını bulamıyordum. Ama her seferinde “Bir bloğu daha kaldırdık, bu sorunu da aştık” dedim. Her çalışmayla bir önceki kendinden daha açık bir yere gelmek motive edici. Yoga, nefes gibi zihninizi ve bedeninizi keşfedebileceğiniz disiplinlerle de ilgileniyorum.


Hayatı çok olduğu gibi kabul edebilen bir yapıdasın sanki...

Her şeyi değiştiremeyeceğimiz gerçeğini kabul etmeye çalışıyorum ama ‘hayır’ cevabını kabul etmiyorum. İnsan isterse her şeyi yapabilir. Güçlü varlıklarız. Çabalıyorum ve sürekli bir patika açmaya, yeni şeyler denemeye çalışıyorum. Kurduğum markalara ve açtığım restorana bakarsak risk almayı da seviyorum. Beslenmeyle alakalı bu misyonu üstlendim. Bu zor bir süreç. Hamur işiyle büyümüş bir topluma, bunun başka bir yolu olduğunu da göstermek, büyük bir alışkanlığı değiştirmek demek. Ama zoru seviyorum. Zor olmadığı zaman hayatta tutunacak şeyim yokmuş gibi geliyor. Her zaman her şeyi kabullendiğimi söyleyemem. Çok üzüldüğüm, moralimin bozulduğu “Olmayacak, devam edemiyorum” diye ağladığım zamanlar da olabiliyor. Hep güçlü olacağız diye bir şey yok çünkü ying yang diye bir denge var. Ne kadar güçlüysek bir o kadar da güçsüzüz. Bunu dengelemek önemli.


‘Makyajsız kendimi daha rahat hissediyorum’

Sağlıklı yaşamı hayatına uygulayan birisin.

Sağlıklı yaşam üzerinde durulması gereken bir konu, çok boş bırakmaya gelmiyor. Birtakım şeyler genetik olabilir ama bizim bunu ne şekilde devam ettirdiğimiz de önemli. Kaliteli yemek, hücrelerimizi beslemek, vücudumuzu alkali tutmak, vücut sağlığımızı ve dış görünüşümüzü etkiliyor.


Artık çabasız güzellik moda. Doğal kaşlar, yokmuş gibi bir makyaj. Sana uzak değil...

Doğal halimi seviyorum. Yüzümde kalın bir makyaj olmadığında kendimi daha rahat hissediyorum. Benimle de özdeşleşti sanırım, genelde o tip roller geliyor. Oyunculuğa başladığım ilk dönemlerde görüşmelerde “Kaşların çok kalın” deyip almamı isterlerdi. Kaşlarımı almak istemezdim ve bu problem haline gelebilirdi. Şu an “Kaşların ne kadar güzel, iyi ki almıyorsun” diyorlar. Kısa, bakımlı tırnak severim, bu da bir zaman problem oldu, “Bu ne, kadın eli gibi değil” dendi. Oysa şimdi manikür yaptırmak trend değil. Trendlerin ilk takipçisi olup, ilk baskıyı alıp “Bakın şimdi moda oldu artık” diyebiliyorum.


Röportaj: Ekin Türkantos

Fotoğraflar: Ece Oğultürk


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.