New York’da saat sabahın 09.30’u, telefonun diğer ucunda biraz derinden gelen bir ses, Oscarlı efsane Morgan Freeman’ın ta kendisi var. Yaşı 80 ama uyku mahmurluğundan eser yok, anlattıkça anlatıyor. Arada bir sorumun gerçek cevabını alıp alamadığıma dair o bana soru yöneltiyor, gerçekten emin olmadan ne kendisi soruyu pas geçiyor ne de yanındaki yapımcı arkadaşlarının geçiştirmesine müsaade ediyor. Kimi zaman soruları birkaç saniyelik duraklamalarla belli ki derin düşüncelere dalarak yanıtlıyor.


Ünlü aktör, dinlerin toplumları nasıl şekillendirdiğini incelediği “Morgan Freeman ile İnancın Hikâyesi”nden sonra şimdi de aşk, güç, inanç ve özgürlük gibi konularda hepimizin kafasına takılan sorulara yanıt bulmak için yollara düştü. Ve “Neden bazı insanlar diğerlerine göre daha güçlü?”, “Neden hem arkadaşımıza hem de yabancılara âşık oluyoruz?”, “Barış gerçekten mümkün mü yoksa kalıtsal olarak vahşi bir tür müyüz?” gibi sorulara yanıt aradı. Guatemala’dan Ruanda’ya dünya çapında farklı kültürleri ziyaret etti. National Geographic’in yeni dizisi “Morgan Freeman ile Bizim Hikâyemiz”i yapımcıları James Younger, Lori McCreary ve bizzat Morgan Freeman’dan dinleyin.


En başa dönelim. “Bizim Hikâyemiz”in amacı ve sizin için önemini nasıl özetlersiniz?

Morgan Freeman: Bu projede tek bir amacımız var. O da insana insanı anlatmak. Farklılıklardan doğan ve birbirini aslında hiç tanımayanlar arasındaki tansiyonu bir nebze düşürmek. Benim için önemine gelince... Yine inanılmaz bir tecrübe oldu. Sizleri yeni bir global yolculuğa çıkarmak, kültürlerin pek çok farklı formlarıyla karşımıza çıkabileceğini göstermek iyi hissettirdi. Hep aramızda farklılıkların olması noktasına odaklanıyoruz. Bense ortak noktaları önemsiyorum ve onların keşfedilmesini istiyorum.


Çekimler kaç ülkede yapıldı ve ne kadar sürdü?

Freeman: Çekimler İrlanda, Almanya, ABD, Guatemala, Ruanda, Birleşik Krallık, Bolivya, Etiyopya, Panama, Bosna, Kenya. İrlanda, Birleşik Krallık’ın bir parçası olduğundan toplamda 10 ülkede gerçekleştirildi ve 40 güne yakın sürdü.


En çarpıcı yer neresi oldu sizin için?

Freeman: Evet bu soruyu kendime ben de sordum. Herhalde Etiyopya’daki Hamar kabilesiyle karşılaşmam benim için unutulmazdı. Yaşam biçimleri tarih boyunca nasılsa şimdi de aynen öyle, kıyafetleri bile değişmemiş. Etrafa kapalılar, gayet ilkel şartlarda yaşamlarını sürdürüyorlar ancak farkındalıkları gayet yüksek. Ama bizim değil. New York’da 39’uncu kattayız. Göklerde bir mücadele içindeyiz. Bu insanoğlunun kendi elleriyle yaptığı sistem. Binlerce kilometre uzakta olmanıza rağmen sanki karşımda gibi sizinle şimdi konuşuyorum mesela. Onlar bunu yapmıyor.

James Younger: Barınaklarda yaşıyorlar. Biz Batılılar için ne kadar çarpıcı.

Freeman: Bu arada daha çarpıcı olan acayip mutlu olmaları! Oradaki insanların bu mutluluk halleri benim için çok etkileyici bir detaydı.


Farklı kültürlere bire bir tanık olduğunuz bu global yolculukta aklınızda kalan başka ne oldu? Günün sonunda ne öğrendiniz ve en çok sizi ne etkiledi?

Freeman: Aslında bunu birkaç cümlede özetlemek çok zor. İrlanda’dan Ruanda’ya uzun ve kapsamlı bir yolculuk oldu benim için de. Hepimiz insanız ama aslında büyük farklılıklarla aynı yeryüzünde yaşayıp gidiyoruz. Bu çok şaşırtıcı.

Younger: Evet mesela Kuzey İrlanda. Katolik ya da Protestanlar aslında ama aynı etnik gruplar.

Freeman: Evet mesela Tutsi ve Hutuları ayıran ne ki? Fark sanki kurgu, fabrikasyon gibi.

Lori McCreary: Aslında bir grup insanın çeşitli farklılıkları büyütmesiyle başlıyor. “Ben senin gibi değilim” diyor.

Younger: Mesela Ruanda’nın eski devlet başkanı Juvénal, soyadı şimdi söyleyemeyeceğim kadar uzundu. Çok uzun süre iktidarda kalmış. Hutu olarak kendini tanıtmış. Ülkede Hutu ve Tutsilerin ne kadar farklı olduğunun dayatıldığı bir eğitim sistemleri varmış. Ne denli benzeşmedikleri, tamamen farklı geçmişlere sahip oldukları anlatılıp durulmuş. Tutsilerin aslında ülkeye ait olmadıkları, başka yerden geldikleri bile söylenmiş. Hitler’in Yahudilere yaptığına benzer ama bunlar tamamen fabrikasyon ayrımlar.

McCreary: “Siz buradan değilsiniz”, “Mültecisiniz”, “Buraya ait hiç olamazsınız, buradan gidin” gibi söylemler...

Younger: Her şeye rağmen Ruanda’da bizi şaşırtan bir şey de oldu. Ruanda’daki soykırım için insanlar birbirlerinden af diledi. Soykırımda parmağı olanlar akrabaları öldürülenlerle aile olmak istemiş. Bunu öğrenmek bizi çok duygulandırdı.


‘Birinci kural: Savaşmak doğamızda var’


Bize dair her şey sorgulanacak belgeselde. Dünyadaki barışı sağlamak için “Din hem çıkış yolu olabilir hem de kaosun sebebi” deniyor. Din nasıl bir çözüm sağlayabilir?

Freeman: İnsan doğası denge kurmayı gerektirir. Tanrı var ama şeytan da var.

Younger: Dinin her sorunun çözüm yolu olduğu fikri bana çok da önemli gelmiyor. Dinler her daim yerinde ve hepsini anlamamız gerek... 1 milyon Müslüman Suriyeli göçmen Almanya’ya gitti, gidişleri bir şey değiştirdi mi? Hayır yine Müslümanlar. Farklı kültürleri, birbirimizi anlamak zorundayız. Din kaosun çıkış yolu olmak durumunda.


Belgeselde şahit olduğumuzda çatışmalar bizi çok şaşırtacak mı? Etiyopya’daki bir köydeki iç çatışmadan tutun da Kuzey İrlanda’ya dek epey geniş çaplı...

Younger: Evet, özellikle çatışmaların sayısı bakımından şaşkınlığa uğrayacağınıza inanıyorum.

McCreary: Bence şaşırtıcı olan bugüne dek işlenmemiş derecede bireysel hikâyelerin “Bizim Hikâyemiz”de yer alacak olması. Ve başka bir ilginç ayrıntı, dünya üzerindeki çatışmanın fazlalığından ziyade nasıl çözümlendikleri. Bir de izleyici diğer toplumlarda da çatışma olduğunu görünce belki de bir nevi rahatlayacak.

Younger: Benimki de karamsar bir bakış açısı değil esasında. Çoğumuz dünyada daha çok savaş olduğunu söylüyor. Her geçen yıl “Daha çok çatışma” deniyor. Dolayısıyla bizim işlediğimiz çatışmaların onları şaşırtacağını sanmıyorum ama asıl mesele bir şekilde çıkış yolu da buluyoruz ve bulacağız. Yani aslında savaşa odaklanmaktan ziyade daha çok “Barış” diyoruz.





Ele aldığınız konuların hepsi bugünün dünyasıyla yakından alakalı mı?

Younger: Kesinlikle evet, bu yüzden proje için özellikle çatışmaların ortasında kaldığımız dönemi seçtik. Çünkü kültürler arası ayrışmaların dünyayı tam da bu zamanda nasıl bir yola sürüklediğine şahit oluyoruz. Aslında Myanmar’da olan gelin bakın ABD’de de var. Farklı grupları bir çatı altında tutabilmek zor, kompleks olma durumu doğamızda var. Ancak unutmamamız gereken birlikte çalışmak, ilerlemek daha iyi bir toplum ve daha iyi bir dünya demek.


Dünyanın bir gün savaşı sonlandırabileceğine dair umudunuz var mı? Drone’lardan bahsediyorsunuz mesela. Kontrolsüz teknolojiyi suçlamak mümkün mü yoksa savaşmak doğamızda mı var?

Freeman: Birinci kural: Savaşmak doğamızda var. İkinci kural: Aramızda kavga etmeyeceğimiz tek bir zaman olacaksa o da kendi ellerimizle yarattığımız makinelerin bizi ele geçirdiği gün olacak. Yani kendi ellerimizle yarattığımız makineler bizi ele geçirdiğinde kavgamız son bulacak.

Younger: Yani sence teknoloji hem iyi hem de kötü.

Freeman: Evet. Teknoloji daha çok ürkütücü geliyor. Yapay zekâ üzerine endişeleniyoruz, endişelenmeliyiz de. Zira bizden daha akıllılar çünkü duyguları yok.

‘Evet evimde Kuran var’

- Freeman, biraz önce dinden söz etmiştik. Sizin özel hayatınızda dine bakış açınız nasıl? Bir de evinizde Kuran olduğu doğru mu?

Pek çoğunuzla aynı şekilde düşünüyorum. Bir inançla büyüdüm. 13 yaşından sonra daha iyi anlamaya başladım dini ve inanmanın boyutunu. Hâlâ da bu yaşımda bir takım sorular kafamda döner durur. Bir de Karl Marx’ın din ile insanların daha kolay kontrol altında tutulabileceğine dair bir söylemi var, ben buna katılmıyorum. Aksine din toplumları bir arada tutmayı sağlayan, ümit veren bir olgu. Evet, evde kutsal kitaplarım var. Onlardan biri de Kuran. Ama 4 ya da 5 tür İncil’im de var.


Peki inançlarımızın ve aşkın olmadığı bir dünya nasıl olurdu?

Freeman: Düşünüyorum da... Öyle bir şey mümkün olur muydu bilemiyorum.

McCreary: Aslında tam olarak biz de onu keşfe çıktık. Keşfetmeye çalıştığımız insanın kumaşında yer alan her şey. Aslında var olmak için birbirimize de muhtacız öyle değil mi? Hatta barış ve savaş için de aynı şey geçerli, biri olmadan diğeri olamazdı. Doğru olmadığına inandığımız şeyler bile günün sonunda ruhumuzu besliyor.

Younger: Onlar insanın doğasında var. Bizi bir arada tutan ne? Ne bizi büyülüyor? Toplumlar nasıl şekillendi, nasıl gelişti ya da kendilerini nasıl yeniden yapılandırdı? Aşk, inanç ve özgürlük tutkusu ve insana dair her şeyi anlatacağız.


Yani “Bizim Hikâyemiz” ile insanlığa dair her soruya cevap bulacak mıyız dersiniz?

Freeman: Bana göre kafayı kurcalayan soruların sonu hiç gelmeyecek.

‘Çünkü gözler de konuşur’

Freeman, biz insanoğlunu çözümlemek adına sayısız kişiyle dünyanın değişik noktalarında buluşup sohbet ettiniz. İnsanlar hikâyelerini sizle sanki yıllardır tanıdığı bir insan gibi paylaştı. Onların alanlarına gidip bire bir konuşmanın akışa nasıl bir etkisi oldu dersiniz?

Aslında asıl mesele göz kontağı... Biliyor musunuz? Birisinden daha çok bilgi almanın peşindeyseniz gözünün içine bakın, çünkü gözler de konuşur. Dinlemeyi bilmek de hayati.


80 yaşındasınız ama bizleri heyecanlandıran projeleriniz için dünyanın dört bir ucuna gidecek gücü belli ki kendinizde buluyorsunuz. İşin sırrı ne?

Disiplin! Egzersiz de bunun bir parçası elbette, nasıl beslendiğim de... Gereğinden çok yemek yemeyi bırakalı çok oldu. Aslında bu bir tür alışkanlıktan ibaretmiş, ihtiyaç değil. Bunu kırdığınızdaysa zaten daha iyi bir sen oluyorsun. Obez sayısı inanılmaz artmış durumda. Tarih boyunca fiziksel iş eksik olmamıştı. Mesela çapa yapmak, budamak, ekip biçmek. Sonra bunları yapmayı durdurduk, yedik durduk. Sabah kalk, dişini fırçala, saçlarını tara, giyin ve işe git. Ve gün boyu oturduğun yerden sakın kalkma. Haliyle sonuç ortada. Başka bir sır daha vereyim: Genlerim de iyi.


Mississippi’de geçen çocukluğunuza dönecek olursak, o günlere dair ne hatırlıyorsunuz?

Şimdi olduğum noktadan uzaklaşıp çocukluğuma baktığımda 5 yaşlarında küçük bir çocuğu görüyorum. Sınırsız özgür olma zamanlarıydı. Sabah kalkıp sonu gelmeyen oyunlar oynayabilmekti mutluluk. Sonra annem uzaktan, komşunun penceresinden bana sesleniyordu.


80 yıllık hayatınızda dargın olduklarınız var mı? Bağışlayıcı mısınızdır, unutur musunuz kırgınlıkları?

Bilmiyorum. Hayatım boyunca çok ciddi bir mesele yaşadığımı söyleyemem. Düşünüyorum ama öyle arada kaldığımı hatırlamıyorum, acaba bağışlar mıydım ya da sadece unutmayı mı tercih ederdim. Bana yanlış olduğuna inandığım bir şeyi yaparsanız herhalde sadece gitmeyi tercih ederim ve bir daha buna müsaade etmem.


Röportaj: Sema Ereren

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.