Tiyatroya tutkun hatta âşık biri Metin Zakoğlu. Yıllarını verdiği mesleğinde hep ilklerin peşinde koştu, “yapılamaz” denen şeyleri gerçekleştirdi ve her defasında kendisiyle yarıştı. Bir süre Şehir Tiyatroları’nda görev yaptı, TRT İstanbul radyosu için program yazıp başrolünü üstlendi, televizyonda birçok projede yer aldı. Sonra bir gün oynadığı tiyatro salonları dolmamaya başlayınca bundan tam 13 yıl önce cesur bir kararla evde tiyatro yapmaya karar verdi. Pek çok kişi “Evde tiyatro mu olurmuş?” diye dalga geçse de o kulak asmadı. Evde Tiyatro kapsamında 13 yılda 11 oyun sergiledi ve 60 binin üzerinde seyirciye hitap etti. Son olarak yeni bir proje geliştirdi ve tiyatroya gidemeyen engellilerin evine giderek oyunlarını sergilemeye başladı. Bu projesiyle pek çok kişinin takdirini topladı. Bu sezon Murat İpek’in yazdığı ve Engin Gürmen’in yönettiği “Bir Selfiye Ne Dersin?” adlı oyunda Ayşe Kökçü ile 23 Şubat’ta sahneye çıkacak olan oyuncuyla konuştuk.


‘Evde Tiyatro’ ne zaman, nasıl başladı?

Bu proje sadece ülkemizde değil dünya tiyatro tarihinde de bir devrim. Amerika’dan gelip tez konusu yaptılar, Artez Dergisi’ne kapak oldum. Dünyanın birçok yerinde insanlar evde tiyatro deneyiminin farkına vardı. Aslında bu kavramın üzerine uzun zaman kafa yordum. Bu benim “Tiyatroda mekân deneyleri” adlı çalışmalarımın bir sonucu...


Bu çok cesur bir hareket...

Ondan önce de bir hanın 10 metrekarelik odasında, bir apartmanın müştemilatında tiyatro yapmıştım. ‘Müzede bir komedyen’ ve mahallelerde gerçekleştirdiğim başka çalışmalarım da vardı. Fakat gerçekçi olmak gerekirse “Evde Tiyatro” biraz da koşulsuzluklarla savaşırken ortaya çıktı. Bundan 13 sene önce oynadığım büyük salonlara en fazla 30 kişi geliyordu, tiyatromu kapatmayı düşünürken “Oturduğum evin salonunda tiyatro yaparsam 30 kişi burada kapalı gişe durumu yaratır” dedim. Çevrem şaka sandı ama ben bu projeyle her gece kapalı gişe oynamaya başladım. Bununla birlikte Türkiye’de insanlar tiyatro yapmak için ille de büyük salonlara gerek olmadığını anladılar. Avangard tiyatro yerini bulmuş oldu.


Cafe Theatre adlı mekânınızdaki konsept nasıl, insanlar bilet alıp mı geliyor?

Cafe Theatre dünyada çok olan ama ülkemizde benden önce kimsenin yapmadığı bir oluşum. Buranın tek farkı insanlar burada yemek de yiyebiliyor. Yuvarlak masalar üzerinde mumlar yanıyor, loş bir ortam, şık koltuklar ve tam karşıda kadife perdesiyle sahne yer alıyor. Tiyatro, stand-up ve konserler izliyorlar. Biletix üzerinden bilet alabiliyor ya da rezervasyon yaparak gelebiliyorlar.

Evde Tiyatro ile yıllar içerisinde kaç oyun sergilediniz?

2004’te başladık. 12 senede 40 kişilik salonda haftanın 7 gecesi matinelerle 11 oyun sahneledim. Tam sayıyı hatırlamıyorum ama 60 binin üzerinde seyirci oyunlarıma dâhil oldu.


Oyunlarınızın çoğunu kendiniz yazıp yönetiyorsunuz...

Benim işim bu! Aşçı olsam yemek, yeteneğim olsa şarkı, elim fırça tutsa resim yapacaktım. En iyi işim yazmak ve anlatmak. Birçok yazar gibi neşe ve acılarımdan yararlanarak motive olmaya çalışıyorum. Elbette ulusumuzun yaşadıkları da beni etkiliyor.


Başka oyuncular da size konuk oluyor mu?

Oyuncu ve stand-up’çılara benden başka sahnesini açan komedyen yoktur. Çok önemli isimler de burada konser verdi. Ayrıca yol kat etmemde çok emeği olan Ali Poyrazoğlu destek olmak için defalarca beni izlemeye geldi, hiçbir davetimi kırmadı ve sahneye çıkıp hikâyelerini anlattı. Hatta Behzat Uygur da... Mehmet Esen de... Bu açıdan şanslı bir yolculuk sürdürdüm.


En çok heyecanlandıran proje ise engelliler ve tiyatroya gidemeyenler için geliştirdiğiniz... Onların evine konuk oluyorsunuz.

Onların evlerine gidip ücretsiz olarak hikâyelerimi anlatıyorum. “Yeter ki tiyatro iste, engelin varsa ben gelirim” diyorum. Benim için her yer tiyatro sahnesi.


Sektörde sizi nasıl tanırlar?

Açıkçası çok ilgilenmiyorum. İlk başlarda tuhaf baktıklarını hissetmiş ve “Evde tiyatro olur mu?” diye konuştuklarını duymuştum. Nitekim mesleğimde “olmaz” denilen her şeyi “olur” hale getirdim. Kendimi tanımlamam gerekirse, mesleğime tutkulu ve karşılıksız âşığım. Ömrümün sonuna kadar çabalarımın tam karşılığını vermese de âşık kalacağımı biliyorum. Sırtımı dayayabileceğim bir duvar buldukça beni izlemeye gelen bir kişi bile bulsam anlatmaya devam edeceğim.


Başka ilginç projeleriniz var mı?

Eğer başarabilirsem, sponsor bulabilirsem “Havada bir komedyen” adlı projemle uçaklarda 45’er dakikalık hikâyeler anlatmak istiyorum.


Bu sezon hangi oyunları oynuyorsunuz?

Murat İpek’in benim için yazdığı tek kişilik gösterim “Yıldızlar Hep Güldürür!” 25 yıldır oynadığım “Bir Delinin Hatıra Defteri”, “Ben öyle değilim o öyle” adlı gösterilerim devam ediyor. Ve son olarak “Bir selfie’ye ne dersin?” adlı oyunumuzu hem İstanbul’da Cafe Theatre’da hem de Ankara’da Moral Sahne’de oynamaya devam edeceğiz. Bir Cafe Theatre da Ankara’da açmak istiyorum.


Röportaj: Ekin Türkantos

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.