Ünlü oyuncu Songül Öden, bu sezon başrolünü Mert Fırat ile paylaştığı ‘Serçe Sarayı’ adlı diziyle sevenlerinin karşısına çıkıyor. Öden, sadece ekrandaki değil tiyatro sahnesindeki başarılı performanslarıyla da adından söz ettiriyor. Güzel oyuncu hakkında merak edilenleri InStyle Dergi’sinin nisan sayısına anlattı...

Ekranda ışıldayan kadınlardan birisiniz. Kendinizi izlerken neler hissediyorsunuz?

Kendimi izlemekten pek hoşlanmıyorum. Tuhaf geliyor bana. Çok eleştirel bakıyorum, çok keyifli bir süreç olmuyor benim için.

‘Serçe Sarayı’nda kendi ayakları üzerinde durup var olmayı seçen bir kadını canlandırıyorsunuz. Serçe karakterine nasıl hazırlandınız?

Çevremizde ve coğrafi genetiğimizde o kadar çok Serçe var ki... Külkedisi masalını yaşıyorum sanıp da bir cehennemin içinde olduğuna uyanan ve sonra tek başına savaşmak zorunda kalan... Kimisinin kanadı kırık, uçmaya mecali yok. Umarım bizim Serçe’miz uçar.

‘Yazmak istiyorum’

Serçe’den hareketle Türkiye’de kadın olmanın nasıl zorlukları var sizce?

Dünyada ve Türkiye’de kadın olmak, insanlık var olduğundan bugüne kadar hep mücadele gerektirmiş. Kadın olmak, adeta bir lanetle eşdeğer görülmüş kimi zaman... Çocuklar gömülmüş. Kız bebek doğduğu için, bir sessizlik olduğunda “Kız mı doğdu?” denmiş. Türkiye’de kadın olmak; korkmak, kaygı duymak ve mücadele etmek demek.

Tiyatro sahnesi ve kamera önü farklı dinamiklere sahip. İki ayrı disiplin açısından kendinize baktığınızda nasıl bir Songül görüyorsunuz her birinde?

İki disiplinin benim için ortak yönü oynama güdüsü... Ve bu oynama güdüsünü yöneten ikisinde de öncelikle senaryo, sonra da rejisördür... Ben onların yaratmak istediği dünyaya uyum sağlayan bir enstrüman gibi hissederim kendimi. Hele bir de rejisörle ortak bir dil bulunursa, oyuncunun yaratma imkânı o denli güçlü olur.

Yazı yazmayı seviyorsunuz. İleride bir senaryo, film veya bir kitap yazma fikri var mı aklınızda?

Evet, var. Hele son zamanlarda çevremin de baskısıyla daha cesur bir istek halinde bu duygu.

İnsan size baktığında mutlu bir kadın görüyor. Biraz daha detaylı baktığındaysa gözlerinizin içinde afacan bir kız çocuğu da yakalıyor. İçerideki bizim bilmediğimiz Songül nasıl biri? Muzip midir mesela?

Aynen tanımladığınız gibiyim. İçimde zaman zaman sırasını bekleyen bilge bir anneanne, fazla çikolata yememesi gerektiğini henüz öğrenmiş küçük bir çocuk arasında gidip gelen beşer şaşar bir kadınım işte.

‘Cildimi sodayla yıkıyorum’

Yoğun bir temponuz var. Yorgunluk ve stresle baş etmek için neler yaparsınız?

Sevdiklerimle daha fazla zaman geçirmeye çalışırım. Kedim Ekrem, bu konuda çok önemli faktörlerden biridir. Ayrıca film izlerim ve yürüyüş yaparım.

Zarif hatlı ve fitsiniz. Spor yapıyor musunuz veya özel bir beslenme düzeniniz var mı?

Uzun bir süredir iş temposundan ötürü spor yapamıyorum. Hiçbir zaman diyet uygulamadım fakat son zamanlarda sağlık açısından geç saatte sindirimi zor olan şeyler yememeye dikkat ediyorum.

Siz söz konusu olduğunuzda kadın hayranlarınızın en çok merak ettiği konulardan biri de güzellik sırları. Neler yapıyorsunuz cilt bakımı için?

Cilt bakımımı yapan İlkfer, cilt polis memuru gibi.... Cilt temizliğime çok önem veriyor. Arada sodayla cildimi yıkıyorum, bunun da cildime çok iyi geldiğine inanıyorum. Bir de İlkfer, iyi bir cildin temiz bir ciltten geçtiğine inanıyor, bunun da iyi bir beslenmeyle mümkün olduğunu söylüyor. Ben de bu konuda ona teslim olmuş durumdayım.

‘Kurgulanmış bir hayat yaşamıyorum’

Kadınlar yer aldığınız projelere başka bir tutkuyla sahip çıkıyor. Aynı ilgi Arap ülkeleri için geçerli. Bu sevgi fedakârlık gerektiriyor mu?

Özel hayatımda kurgulanmış bir hayat yaşamıyorum. “Başkaları ne der?” duygusuyla hareket etmek, özgürlüğü ve üretimi kısıtlar. Zaten bilinçaltı düzeyinde otosansür uyguluyoruz kendimize. Bir de bilinç düzeyinde bunu yapmak insanın kendi hapishanesini inşa etmesi olur.