Kiraz’ın Alışılmadık Doğum Hikayesi
Yeni yılın ilk sabahı size ilginç bir kadından bahsetmek istedim. İrem Çağıl: Sinek Sekiz Yayınevinin yayın yönetmeni, 7 aylık Kiraz’ın annesi… Konuşmak için Moda Çaybahçesi’nde buluştuk. Kiraz tam resimlik bir bebek. Kocaman mavi gözler, kırmızı yanaklar… İrem’le sohbetimiz boyunca Kiraz bir kere gık demedi… Çay tabağıyla oynadı, elindeki mandalinayı kemirdi ve meraklı gözlerle bizi dinledi…
İrem, Kiraz’a hamile kaldığında Türkiye’deki doğum atmosferini incelemiş ve karşılaştığı hiçbir şeyden memnun kalmamış. Bunun üzerine Kiraz’ın babasıyla beraber doğumu başka bir yerde karşılamaya karar vermişler… İşte bu karardan dolayı Kiraz bebek Bali’de doğmuş… Doğum süreci tam İrem’in istediği gibi gitse de doğumdan sonra yaşadığı kanama yüzünden hiç istemediği medikal müdahaleye de uğramak zorunda kalmış. Kiraz’ın doğumundaki başka bir fevkaladelik “Lotus Doğum” adıyla bilinen bir yöntemin uygulanmış olması. Buna göre bebek ve plasenta doğduktan sonra aralarındaki bağ kendiliğinden düşsene kadar kesilmiyor. Yani Kiraz’ın göbek bağıkesilmemiş. Hikayenin detaylarını İrem’in ağzından dinleyelim…
Nerden aklına geldi doğurmak için gitmek? Ya da başka bir şey için miydi?
İstanbul'da doğurmak istemiyordum. Hastaneye gitmek istemiyordum. İlk karar verdiğim şey o oldu. Ben ilaç şirketi olan, doktor olan bir aileden geliyorum. Çocukluğum hastanede ve eczanede geçti. Bu nedenle benim için hastane ölümle eş değer; doğumla hiçbir alakası yok ortamların. Bu nedenle hastaneye gitmeyeceğim dedim.
Hastanede doğumda hiç bulundun mu?
Yok hiç bulunmadım. Ama hastaneye gitmek istemiyorum dediğim an Türkiye'deki bütün yollar kapandı. Doğal doğumcu olduğu söylenen doktorlarla da tanıştım. Onların haline de şaşırdım. .
Neyine şaşırdın?
Hiçbir şeyi değiştirmiyorlar. Hastanelerle anlaşmışlar alternatif olarak bana sundukları şey hastanenin dekorunu değiştirmek ile ilgili. Bir de “Doğurmak o kadar zor ki senin benim sunduğum bu psikolog vs. paketini alman gerek” mesajını empoze etmeye çalışıyorlar. En doğal doğumcu olduğunu iddia eden H.Ç’ye de gittim; Tüylerim diken diken oldu... Korktum sistemin bu kadar endüstriye dönmesine... Diğer bir doktor bana “Bekaretinizi ne zaman kaybettiniz?” dedi. Yani her çeşit acayiplik... Acayip değil de buranın özelliğini doğum üzerinden görmüş olduk... Her şey birleşti ve ben İstanbul'da olmayacağım dedim ve “Türkiye'nin neresinde hemen hastaneye ulaşabileceğim bir noktada doğum yapabilirim” bunu araştırayım dedim. Orada da çok az seçeneğe denk geldim. Bodrum vs. gibi yerler... Görüştüğüm doktorlar da biz riske atamayız, ev doğumuna eşlik edemeyiz dediler. Sonra ebe aramaya başladım, bulamadım. Sonra birinden Bali'de deki merkezi öğrendim. 7. ayın başında gidip bakalım olursa olur, olmazsa dönelim dedik. Böyle her şeyi düşününce, toplayınca daha ucuza geleceğini de planladık.
İstanbul’da Özel Hastane Doğumundan Ucuz
Daha mı ucuza geldi Bali’de doğurmak?
Buradaki özel bir hastanede yapacağım doğuma denk geldi verdiğimiz ücret. Neredeyse 4 ay kaldık, buradaki evimizi kiraladık, uçak biletine para verdik, orda bir yer kiraladık, doğuma hiç para vermedik. Totalde orda kalmak, yaşamak İstanbul'da yaşamaktan ve doğurmaktan daha ucuza denk geldi.
Kaç lira harcadınız toplam?
20.000 TL gibi bir rakam harcadık 4 ay toplamında. Ki oraya bir de Avusturalya’dan ebe getirdik onun ücreti de dahil... Yani çok çok daha ucuza da kalınabilir... Kaldığımız ev de çok güzeldi...
Kiraz nasıl doğdu?
Bilgisayarların hesapladığı tarihten 10 gün sonra doğdu. Ben hiç acele etmedim, paniklemedim. Doğurmaya yaklaştığımı hissettiğim günlerde çok çok yürüdüm. O gün de böyle çok uzun bir yol yürüdk. Eve dönerken nişanım geldi sonra Alaz yattı uyudu, sabaha kadar sancılarım oldu... 7 cm açıklığa kadar ben evdeydim. Sonrasında doğumevine gittik eve çok yakın bir yerdeydi zaten. Ebe, ben, babası gittik. Orda da bir 5 saat sürdü her şey. Doğuma kadar hiçbiri hiçbir şeye müdahale olmadı. Küçücük kapkaranlık bir odaydı zaten.... Sonra fakat plesanta da doğduktan sonra ben fark etmedim ama bir kanama başladı. Sonunda kendimi hastanede buldum. Bali'de iki hastane gezdim bir tanesinde bütün önyargılarımı yıkan bir doktorla karşı karşıya geldim. 3.5 litre kan naklettiler. Ölmek üzereymişim hastaneye gittiğimde... Çok acayip şeyler oldu o hastane kısmında... Ancak çok öğretici oldu benim için... Ağır geçti biraz... Velhasıl böyle bir doğum oldu ancak ondan sonrası iyi geçti... 45 gün evde geçirdik...
Bebeği Pusete Koymadım!
Ne kadar sürede toparlandın?
Gün be gün toparlandım lakin öfke hali 3 ay sürdü, “Niye böyle oldu?” hali... Ben doğumu düşündükçe çok güçlü bir şeymiş gibi hissediyordum. Ölümle çok yakın olabileceği fikri bana çok normal geliyordu. Öyle olur herhalde öyle kolay bir şey olmasa gerek diye düşünüyordum. Bir şekilde de ucuna kadar geldim ama ölecekmişim gibi hiç hissetmedim kendimi. Çok canlı hissediyordum kendimi. Mental bir zorluğu olmadı yani... Sadece acı eşiğim yükseldi o kadar... Doğumdan sonra kimsenin etrafta bulunmamasının, kimsenin karışmamasının da çok faydasını gördüm. Ben varım; bu da benim çocuğum; zor bir doğum geçirdim ama bu hayatın gerçeği bir şekilde iyileşeceğiz... Orada kafamı bulandıran annelikle ilgili olaya odaklanmaktan alıkoyan hiçbir şey yoktu ve bunun önemli bir şey olduğunu sonradan fark ettim. Türkiye'ye döndükten sonra akraba ve ailenin özellikle kadınların genç annelere yaklaşımını ve çok yanlış buldum. Bir önceki nesil kendisi bakmadığı için, çalıştıkları ve annesine ve babasına baktırdıkları için hiçbir şekilde anne bebek bağının farkından değiller. “Çok emzirme obez olacak, kucağında tutma omurgasının şekli bozulur” gibi yorumlar geldi… Ama yani çok garibime gidiyor... Pusetlerden önce annelik diye bir şey yok muydu yani... Hiçbirini de uygulamadım ısrarla. Pusete koymadım, çok emzirme dediler emzirdim. Sadece bebekle baş başa olmak istedim. Bana yardım edecekseniz yemek yapın başka hiçbir şey yapmayın dedim. Ancak yakınınızdaki birinin bebekle olan ilişkinize müdahale etmesi bütün doğumun acısından çok daha zorlayıcı bir şeydi... Mental olarak uğraşmak...
Göbek Bağı Kesilmeden 4 Gün
Lotus Doğumdan bahseder misin biraz…
Plesentayı Alaz'la ebe tuzlayıp sarmışlardı. Hastaneye gittiğimizde de bebek, plasentası, kordon hepsi bir paket halinde taşınıyordu. Sonra hastanede de doktor hiçbir şey demedi. Biraz oradaki daha başka kişiler şaşırıyordu ancak kimse karışmadı. 3-4 günde de düştü zaten. Ben eve geldikten sonra, doğumda bir kopukluk olduğu için o plasentaya tekrar dokunmak, yıkamak, gömmek istedim. O seremoniler olanları normalleştirdi. Yeniden doğumun bende olduğunu, benle ilgili bir şey olduğunu hissettim. Bir tane ağaç aldık... Yakınımızdaki bir bostana diktik.
Peki nasıl bir bebek Kiraz? Sakin mi, hırçın mı, hastalanıyor mu?
Hiç hastalanmadı bugüne kadar. Aşı olmuyoruz, hiçbir şey yapmıyorum özel. Zaten bana çok bilinçli, çok sakin, doğduğu andan itibaren bana çok güçlü geliyor. Sadece etrafın huzuruna, sakinliğine dikkat ediyorum... Kendi iç bir dinginliği var zaten onu bozmamaya çalışıyorum... Kiraz bir buçuk ay hiç ağlamadı... Bu şefkatli doğumun şiarı... “Peaceful birth for peaceful earth ” diye... Yani doğumda travma yaşamamanın bebekler açısından çok etkisi var. Hakikaten hiçbir travma yaşamadık, çok yumuşak bir şekilde geldi dünyaya. Benim doğumdan önceki halim çok iyiydi. Doğumdaki kan kaybı dışında emzirme, uyku, gaz hiçbir zorluk yaşamadım ben...
Sinek Sekiz Ina May Gaskin’in Doğum Rehberi kitabını yayınlayacak yakında; kendi doğumundan sonra mı karar verdin bu kitaba?
Hamileyken onu bana bizim bir kitabımızı çeviren bir arkadaşım hediye etti. Ben okudum. Üçüncü ayda falandım ve taşlar yerine oturdu... Ondan sonra hemen telifini alalım dedik, aldık... Sonra çeviriler başladı...
Ne zaman çıkıyor kitap?
Ocağın ilk haftası... Önce çıkacaktı yılbaşı hediyesi olsun istedim ancak öyle olmadı...
Kimler okusun bu kitabı?
Herkes okusun... Doğum yapmayanlar, yapacak olanlar, adamlar... Anneler, büyükanneler... Yani herkes okusun...
Ina May Gaskin dünyaca ünlü bir doğum aktivisti aynı zamanda. Bize de lazım değil mi onun gibisi?
Evet, bence artık doğum aktivizmi başlasın bu ülkede... Şimdi de biri çıksın bu hareketi başlatsın. Gerçeği söylesin... Kadınlar siz yapabilirsiniz desin... Bunlar o kadar zor bir şey değil... Doktorlara da hastanelere de “Kadınlar üzerinden yürümeyin, bundan elinizi çekiverin bir zahmet” demek gerek...
Evet bu ülkede kadınla ilgili çok konular var...
Ama o kadar hiç konuşulmuyor ve bu durum o kadar çok herkesi etkiliyor ki... Kadınla ilgili bir konu değil yani... Dedeler, dayılar... Herkesi etkiliyor... Yeni bir hikaye... Genç bir çiftle tanıştım.. Kadının kucağında bir bebek, bebekte değişik bir şey var anladım... Sonradan anlattılar... Sağlıklı doğmuş, sonra sarılık olmuş... Hastaneden sarılıklı bir şekilde çıkmış... Evde de fark etmemişler ve birkaç günde ilerlemiş... Sarılığı büyük ihtimalle kordon kesilirken kapmış... Hastalık çocuğun beynini etkilemiş, çocuk oturamıyor, beyninin yarısı iptal... Ama o kadar bilinçsizlik var ki doğumla ilgili... Kader deyip geçiliyor... Bir an önce medikal fetişizminden çıkmamız gerekiyor.
Röportaj: Damla ÇELİKTABAN
YORUMLAR