Salı sabahı saat 09.50’de Özgür Aras’ın arayıp “Deniz Seki seninle görüşmeyi kabul etti” dediği zaman içimdeki heyecanı anlatamam. Çok uzun zamandır bu haberi bekliyordum. İnsanın 20 yıldır tanıdığı kişiyi ilk kez görecekmiş gibi olma duygusunu da size anlatamam. Değişik duygular içindeydim. Ve tabii hemen harekete geçtim.


Öncelikle Deniz’e güzel, sımsıcak, kendini iyi hissedebileceği bir şey götürmem gerekiyordu. Onu buldum. Hem de en sıcağından... Bir de kitap götürmek istedim. Esra Erol’un bana okumam için önerdiği, benim de bayıldığım Azra Kohen’in ‘Fi’ ve ‘Çi’ isimli iki kitabını götürdüm. Çarşamba sabahı 08.30’da Bakırköy Adliyesi önünde iznimi almıştım bile. İstikamet Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi...


İç çamaşırımı çıkardım

Size yaşadığım heyecanı anlatamam. İçeriye girip kayıt işlemlerini yaptırdıktan ve göz taraması bittikten sonra beklemeye başladım. Bu zaman zarfında Deniz’e götürdüğüm, okuduğum kitaptan bir 50 sayfa daha okudum. Defalarca volta attım ama zaman bir türlü geçmek bilmedi. Saate bakıyorum hep aynı, sanki duruyor. Sonra insan düşünüyor “Burada vakit nasıl geçiyor? Deniz ne yapıyor?” diye.


Ve nihayet beni içeriye alıyorlar. Çok heyecanlıyım. Ama X-ray cihazından bir türlü geçemiyorum. Sürekli bir şey uyarı veriyor. Meğerse iç çamaşırım buna izin vermiyormuş. Yeniden birçok aramadan geçip iç çamaşırımı çıkardıktan sonra içeriye alındım. Bu kadar arama sonrasında zannediyorum ki Deniz’e dokunacağım, onu öpeceğim, ona sarılacağım. Ama aramızda kalın bir duvar, 5 santim kalınlığında bir cam ve telefon telleri vardı. Sadece camdan birbirimizin elini hissetmeye çalıştık.


Yanakları pembeydi

Deniz Seki kimsenin geleceğini beklemediği için hazır değilmiş. Ben biraz bekledim çünkü hazırlanıyordu. Ama o bekleme süresi gerçekten geçmek bilmiyor. Giden ve bu derdi çeken ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır. Ve işte Deniz Seki kapıda göründü. İncecik bir kadın. Yüzü bebeklerinki gibi bembeyaz ve yanaklarında pembelikler var. Hafif hatta yok denecek kadar bir makyaj. Üzerinde taşları olan bir tişört. Kendi isminin baş harfi D ve nişanlısı Faruk’un baş harfi F’nin olduğu iki kolye. Ama büyük harfler... Üzerinde fuşya renkli bir mont.



Mutlaka ruj sürüyor

Saçlarını yakalandığı günkü gibi toplamış. Ama bu sefer daha büyük kurdeleleri olan bir tokası var. Meğer bu kurdeleli tokaları kendi yapıyormuş. Takılarını da orada yapan birinden almış. Deniz “Burada oyalanıyorum. Kalkıyorum, hafif de olsa makyajımı yapıyorum. Ruj sürüyorum. Koğuştaki kadınlara da rujlarını mutlaka sürmeleri gerektiğini söylüyorum. Bırakmıyoruz kendimizi. Her sabah uyanıp hazırlanıyoruz” diyor.


İtiraf edeyim; bu görüşmenin bana bu kadar dokunacağını, bu kadar ağlayacağımı beklemiyordum. Deniz’i o camın gerisinde görmek hiç de hoş değil hatta acayip can acıtıcı. Elinde telefon değil mikrofon olmasını istiyor insan. “Hadi Deniz bize şarkılar söyle, çık şu sandalyenin üzerine” demek istiyor. Ben karmaşık duygulardayım. İkimiz de uzun süre ağladık. Elimizde olmadan gözyaşlarımız akıyor, akıyor. O kadar çok şey konuşmak istiyoruz, o kadar çok şey sormak istiyorum ki... Bir ara çok hızlı konuşmaya başladık. Hepsini aklımda tutmak, sizlere aktarmak çok zor. Ama elimden geldiği kadar o anı size yaşatmaya çalışacağım.


'Haftada bir telefon'

Haftada bir gün telefon izni var Deniz Seki’nin. Onu da annesini arayarak geçiriyormuş. İlk dakikalar da ağlayarak geçiyormuş. Ardından sağlığı, sıhhatiyle ilgili konuşmalarla geçen 10 dakikalık kısa bir izin. Hepsi bu! Haftada bir! Annesinin, kardeşinin ya da sevgilisinin sesini duymak istediği an haftada bir! Ve de bir seçim yapması gerekiyor. Ben “Burada Deniz Seki misin? Nasıl davranıyorlar sana?” dediğimde, “Deniz Seki’yi kimse tanımaz burada. Kapıda her şey biter Esin. Burada herkes eşit” diyor.


Bu kadar çok sevildiğimi bilmiyordum

Deniz Seki’nin ziyaretçisi bitmiyor. Ben savcıya izin almaya gittiğimde gözlüklerinin üzerinden bana baktı ve “Bir kerelik izin veriyorum” dedi. Belli ki izinlerin önüne geçmeye çalışıyor. Ama Deniz’in morale ihtiyacı var. Arkadaşlarının kendisini ziyaret etmesi de bir o kadar önemli. Deniz’e bu konuda daha hassas davrandıkları ortada. Bana da bu konuda yardımcı oldukları için çok teşekkür ederim. Ama bizler Deniz’i ne kadar çok görürsek bir o kadar iyi olacaktır. Melesa salı günü Emel Müftüoğlu ziyaret etmiş. Geçtiğimiz günlerde Emre Altuğ gitmiş hatta avukatını da götürmüş. Gülben Ergen de ziyaret edenler arasında. Deniz “Sağolsunlar, bu kadar çok sevildiğimi bilmiyordum. Herkes ziyaretime geliyor. Çok mutlu oluyorum” diyor.


Röportaj: Esin Övet

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.