Kirsten Dunst, pek çoğumuz için “Örümcek Adam”ın Mary Jane Watson’ı... “Vampirle Görüşme”, “Marie Antoinette”, “Mona Lisa Gülüşü” gibi filmleri de elbette unutulmazlar arasında. 32 yaşında ama 29 yıldır kamera karşısında. Reklam çekimleriyle başladığı kariyerini modellikle sürdürdü. Sinemaya ise 1989’da Woody Allen’ın “New York Üçlemesi”nde aldığı küçük bir rolle geçiş yaptı. 11 yaşında “Vampirle Görüşme” filmi için 5 bin aday arasından seçildi. Bu filmdeki başarısıyla “Küçük Kadınlar” filmindeki Amy rolünü kaptı ve arkası da geldi. Çocuk oyuncu olarak tanıdığımız, kameralar önünde büyüyen Dunst, bu hafta vizyona giren “Ocak Ayının İki Yüzü” filmiyle karşımızda. Çekimlerinin bir kısmı Balat’ta gerçekleştirilen film için İstanbul’a gelen Dunst, aynı zamanda L’Oréal Professionnel’ın da marka yüzü.


İstanbul’da 2 hafta geçirdiniz. Güzel anılarla döndüğünüzü umuyorum.

İstanbul çok güzel bir şehir. Orada olmaktan dolayı çok mutlu oldum.


İstanbul son yıllarda pek çok filme mekân oldu.

Bence İstanbul film çekmek için ideal bir şehir.


İstanbul’a geldiğinizde de basına hiç konuşmadınız. Mümkün olduğunca saklanmaya çalıştınız. Özel yaşamınızı iyi saklıyorsunuz...

Benim hayatım ve işim birbiriyle bağlantılı aslında. Kendi hayatımı işimde kullanıyorum. Tabii kendimi korumam çok önemli, böylece hayatımı mümkün olduğunca özel ve özgür bir şekilde yaşayabilirim.


Evcimen biri gibi konuşuyorsunuz...

Evcimen bir insanım. Film izlemekten ve arkadaşlarımla vakit geçirmekten çok hoşlanıyorum. En çok da California sahiline seyahat etmeyi seviyorum.


Sizin hakkınızda bilmediğimiz çok şey var...

Son 2 yıldır annemle yaşıyorum.


Ne kadar evcimen olduğunuzu şimdi daha iyi anlıyoruz. Evden çıktığınızda California gibi hep sıcak yerlere mi gidersiniz?

Öyle pek fazla tatile gitmiyorum ama gidersem de dediğiniz gibi plajın ve sıcak denizin olduğu yerlere gitmeyi tercih ediyorum. Jamaika’daki Golde Eye’a gitmeyi ve orada kalmayı hep istemişimdir.


Çocukları hep desteklediğinizi biliyoruz.

Doğrusunu söylemek gerekirse birlikte çalıştığım çocuklardan çok fazla şey öğreniyorum. Yeteneğimi onlarla paylaşabildiğim için ve onları güldürebildiğim için çok müteşekkirim. Hayatımda sahip olduğum şeylere şükrediyorum ve bunları paylaşmamın çok önemli oluğunu düşünüyorum.


En başa başa dönelim, çocukluğunuza... 3 yaşında kamera karşısına geçtiniz. Sıkılmadınız mı?

Çok genç yaşta oyunculuğa başladım ve bu sürekli yaptığım bir şeye dönüştü. Yıllar içerisinde benim için çok farklı bir yere sahip oldu. Hâlâ severek yaptığım için çok şanslıyım.


“Melancholia” filmi eleştirmenler tarafından oy birliğiyle bir başyapıt seçildi. Etkileyici bir performans sergileyebilmeniz ve Cannes Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu adayı olabilmeniz için güzel bir fırsat yarattı sizin için...

Cannes jürisi tarafından tanınmak bir onurdu. Kendimle gurur duyduğumu söylemem gerek. Jürinin beni ödüllendirmesi, jüri tarafından onurlandırılmış diğer saygın kadın oyuncular arasında yer almamı sağladı. Bu durumun benim için saygı duyduğum yönetmenlerle birlikte çalışma olanakları sunacağına inanıyorum.


Sofia Coppola veya Lars Von Trier gibi tanınmış yönetmenlere ilham kaynağı oldunuz bile...

Sofia Coppola benim bir çocuktan yetişkine dönüşmemi sağladı ve Lars bana hayatımın rolünü verdi.


Aklınızda kim kaldı?

Quentin Tarantino ile çalışmayı çok isterim.


Sinematografiden, auteur filmlere kadar filmografinizde çeşitli prodüksiyonlar yer alıyor. Karakterlerinizi nasıl seçiyorsunuz?

Karakterlerimi yönetmenlere göre ya da gerçekten canlandırmak istediğim karakterlere göre seçiyorum. Dışarı çıkıp o karakteri arıyorum.


Oyunculuğun yanı sıra kısa filmlere yönetmenlik yaptınız. Kameraların arkasında olmanın en çok neyini sevdiniz? Benzer projeleriniz olacak mı?

Kameranın arkasındaki farklı ilişkileri seviyorum. Şu an için bekleyen herhangi bir projem yok ama ileride düşünüyorum


Kirsten Dunst İstanbul’da ne yaptı?

15 gün için 2 bavulla geldi.

Beyoğlu’ndaki meyhaneleri ve Kapalıçarşı’yı gezdi.

Beyoğlu’nda bir ocak başında yemek yedi.

Kapalıçarşı’da tam 3.5 saat geçirdi.

Halı ve hediyelik eşya baktı. Sıkı pazarlık yaptı ancak esnaf indirim yapmayınca sadece 150 lira değerinde gümüş bir yüzük aldı.


‘Melancholia’nın çekimlerinde saçımdan koca bir tutam kestik.

Oyuncu olarak kişisel bakımınızda en çok neye vakit ayırıyorsunuz?

Saçımla aramızda özel bir ilişki var. Yeni bir rolü canlandıracağım zaman, dönüşüme saçlardan başlıyorum. Saçlardaki değişim role bürünmem açısından büyük bir katkı sağlıyor. Ayrıca günlük yaşamımda saçımın rengini değiştirmeyi, yeni bir kesim yaptırmayı ya da farklı bir saç stilini denemeyi çok seviyorum.


Kariyeriniz boyunca farklı saç modelleri ve renkleriyle görüldünüz: sarışın, kızıl, platin, uzun, kısa, bağlı, toplu...

Saçınız, karakterinizin başından ne geçtiğini ya da o an ne yaşadığını çok güzel ifade edebilir. “Melancholia” çekimleri sırasında, canlandırdığım karakter sanki saçını çok kötü bir şekilde kesmiş gibi görünsün diye, koca bir tutam saçı kesmek durumunda kalmıştık.


Kendinize güveniniz konusunda saçınızın herhangi bir etkisi oluyor mu?

Saç yüzünüzü çerçeveleyen bir şey olduğu için kesinlikle etkisi oluyor. Güzel kesilmiş bir saç, güzel bir renk ya da saçınıza attıracağınız bir parlaklık, kendinizi hem daha güzel hissettiriyor hem de kendinize olan güveninizi daha da artırıyor. Kesim ve stile göre yüz ifadem çok değişiyor.


Nasıl bakım yapıyorsunuz?

Saç yağı kullanıyorum ve saçımın doğal olarak kuruması için bekliyorum. Bazen ıslakken kıvırıp topuz yapıyorum, böylece açtığımda dalgalı dalgalı oluyor.


Saçınızın dalgasını buna mı borçlusunuz? Sizi sürekli canlı, “plaj sonrası” bir görünümle yakalıyoruz.

Beach Waves kuaförlerde yapılan ve haftalarca etkisini koruyan bir bakım. Kendinizi oldukça doğal hissediyorsunuz; sanki plajdan yeni çıkmış gibi doğal ve seksi.


Kendinizi en çok güvende hissettiren saç renkleri...

Saçıma boyayla parlaklık veriyorum. Oldukça ilgi çekici olduğu için çok açık ve parlak sarı rengi çok seviyorum.


Şimdi de bir güzellik markasının saç serisinin yüzüsünüz...

L’Oréal Professionnel modaya çok bağlı olan bir marka ve kendini sürekli yeniliklere adamasıyla, daima yeni profesyonel hizmetler yaratmasıyla ve en trend stilleri yaratabilmek için ürettiği ürünlerle gönlümü çelmiş durumda...


Tek bir kuaföre mi gidiyorsunuz yoksa kuaförünüzü değiştiriyor musunuz?

Saç kesimim için tek bir kuaförüm var. Ama renklendirme çok teknik ve uzmanlık gerektiren bir işlem olduğu için saç boyatacağım zaman işinde uzman kuaförleri tercih ediyorum. Kuaföre gittiğim zamanlarda da çok eğleniyorum. Profesyonel oldukları için onlara güvenim tam.


‘Klasik bir stile bürünmeyi seviyorum’

Modaya da meraklısınız...

Klasik stili çok seviyorum. Özellikle de çok çaba harcamamışım gibi görünen klasik bir stile bürünmeyi çok seviyorum.


Dünyadaki en önemli tasarımcılar tarafından giydiriliyorsunuz. Değişmez tasarımcılarınız kimler?

Chanel, Chloé, Lacroix ve Rodarte, kıyafetlerini çok beğendiğim tasarımcılardan bazıları.


New York, Londra ve Paris’teki moda haftalarında hep en gözde gösterilerde gördük sizi. Moda sizin için ne kadar önemli?

Güzel şeylerin bana ilham vermesini çok seviyorum. Moda gösterilerine katılma şansı elde etmenin en güzel yanlarından biri de tasarımcıların çalışmalarına, yaratıcılıklarına ve güzelliği ifade ediş şekillerine tanık olmak.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.