“Üzerimde çok baskı vardı!”

The Impossible’ın çekimlerinde tehlikeli bir an yaşadığınızı duydum. Ne oldu?

Evet. Suyun içinde bir sandalyeye takılıydım. Çevresinden dönüp kurtulmam gerekiyordu. Ama bir anda sandalye başka bir tarafa hareket etti ve suyun altında takılı kaldım. Acayip korktum. Dışarı çıkmak için tüm gücümle debelenirken, çekim ekibinin rol icabı böyle hareket ettiğimi düşünebileceği aklıma geldi. Neyse ki kurtulmayı becerdim.


Kazandığınız tüm ödüllerin ardından “Prenses Diana”yı oynamak büyük bir risk değil mi?Gelecek eleştirilerden dolayı tedirgin misiniz?

Hem de nasıl! Rolü alırken çok defa gidip geldim; karar değiştirdim. Doğal iş stresinin dışında üzerimde çok baskı vardı. Neyse ki sonuçta ortaya iyi bir iş çıkardığımı düşünüyorum. Kraliyet ailesi de beğenecektir diye umuyorum.


Oscar sezonu geldi mi gündemi dev bütçeli filmler doldurur. 12 dalda Oscar’a aday “Lincoln” ve 8 adaylığı bulunan “Les Misérables” gibi bu yılın gişe bombası filmlerinin yanında, nispeten küçük bütçeli “The Impossible” “En İyi Kadın Oyuncu” dalında yerini almış bulunuyor. Yorumlar, filmin adı “imkânsız” olsa da Oscar’ın mümkün olduğu üzerinde birleşiyor. Herkesin adından bahsettiği aktris ise “Halka”, “King Kong”, “21 Gram” gibi filmlerin başrollerdeki yıldızı, Naomi Watts. Senaryo, gerçek bir hikâyeye dayanıyor. 2004 yılında Noel tatili için Tayland’a gitmeye karar veren İspanyol Maria-Henry Belon çifti, 3 çocuklarıyla birlikte korkunç tsunami afetiyle karşılaşıyor. Dikkat spoiler! Dalgalar ailenin her üyesini ayrı yöne savuruyor. Her biri yalnız başına kalıyor ve hayatta kalma mücadelesi başlıyor. Neyse ki bu korkunç hikâye mutlu bitiyor, aile tekrar bir araya geliyor. Baba Henry Belon rolünde, “Büyük Balık” ve “Trainspotting” filmlerinin ünlü başrol oyuncusu, İskoç Ewan McGregor (42) var. 3 çocuk annesi Maria Belon’uysa Avustralyalı sarışın aktris Naomi Watts oynuyor. En son göz alıcı Prenses Diana’yı canlandıran Watts, bu kez çamurun içinde,makyajdan yoksun ve hayatta kalmaya çalışıyor. Oscar’a aday gösterilen oyunculuğu sinema eleştirmenleri tarafından “göz yaşartıcı, can acıtıcı, hakiki ve etkileyici” gibi sıfatlarla yorumlanıyor. Katıldığı onca ödül töreninin arasında, güzel aktrisle buluştuk...


“Aptal sarışındım.”

Gişede harikalar yaratmayan bir filmle birçok ödül kazanmak ve diğer birçoğuna da aday gösterilmek sizin için sürpriz oldu mu?

Çok güzel bir sürpriz oldu. Rolü kabul ettiğimde filmin gişe patlaması yaratmayacağını biliyordum. Bütçede tanıtıma mütevazı bir pay ayrılmıştı. Sonuçlarına hazırdım yani. Başta İngiliz Film Ödülleri’nde (BAFTA) hor görüldük. “Herhalde anlaşılamadık” dedim. Ama sonra Palm Springs Festivali’nde ödül kazandım. Ardından Altın Küre ve Sinema Eleştirmenleri ödülleri geldi. Şimdi de Oscar.


Mutluluktan ağlıyorum!

Oscar kazanmak sizin için ne ifade ediyor?

Oscar her şey demek. Gerçi Nicole (Kidman) gibi müthiş işler çıkaran birçok aktris de bu sene aday gösterilmeyi hak ediyordu. Neyse... Eskiden törenden önce haftalarca cilt bakımı, masaj, rejim yapardım. Şimdi çocuklarım var; hayatım onlar. Çocuklar ödül değil beni istiyorlar. Oscar’a hazırlanmak elbette önemli. Ama artık ikinci sırada...


Sizin gibi Avustralyalı olan yakın arkadaşınız Nicole Kidman’ın yıldızı sanki sizden önce parladı. Oysa sektöre beraber adım atmıştınız. Sıra şimdi sizde mi?

Yönetmenler bir dönem beni sadece aptal sarışın rollerine istiyordu. Bu imajı nasıl kıracağımı bilemiyordum. Bu zamanlarda Nicole hep yanımdaydı. Mesleğimi bırakma noktasına gelmiştim. Nicole bana “Kendine zaman tanı. Sen işini iyi yap. Güzel günlerin de zamanı gelecektir” derdi. Gençliğimizden beri bir aradayız biz. Nicole, hep destek oldu. Tom Cruise’la ayrıldıklarında bu sefer onun yanına ben koştum.


Eşiniz de bir oyuncu, Liev Schreiber. Böylesi yoğun bir işte 2 çocuğunuza nasıl vakit ayırıyorsunuz?

Liev çok zorlu bir adam. Sanırım ona âşık olmamın sebebi de bu. Zorlukları severim. Mesela Liev kırmızı halıda yürümek istemiyor; özel hayatının mahrem kalması için her şeyi yapar. Mükemmel bir babadır. Evli değiliz ama bu ne o ne de benim için bir sorun. Sonuçta ikimizin de parmağında yüzük var. Belki bir gün evleniriz. Kim bilir? Belki çocuklar evlenmemizi ister. Ama şimdilik gözlerimiz sadece birbirimizi ve çocuklarımızı görüyor.


Röportaj: Daphne Barak

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.