Bundan birkaç ay önce pilot bölümlerini izlediğimden beri bekliyordum Transparent ve Mozart In The Jungle’ı. Bana neler hissettireceklerini merak ediyordum. Bu tuhaf isimler, bu yıl izlediğim en iyi iki komedi dizisine ait. 30'ar dakikalık süreleri sanki on dakikaymış gibi hissedilen, 10'ar bölümlük sezonlarını arka arkaya devirebileceğiniz cinsten komedi dizileri. Bundan şu anda bahsediyor olmamın en önemli sebebi de gördükleri ilginin seyirci memnuniyetini aşıp Altın Küre gibi önemli ödüllerin adaylıklarına da taşması.


İki dizi de, buralarda bir türlü bulamadığımız için yıllardır yol masrafını karşılamayı göze alıp kitapları ısmarladığımız alışveriş sitesi Amazon'un online dizi portalı Amazon Instant Video'ya ait. Artık bir kanal ve prodüksüyon şirketi olarak değerlendirebileceğimiz Amazon, bize Orange Is The New Black ve House of Cards'ı sunmuş olan Netflix gibi, dizilerin tüm sezonunu aynı anda yayına sürüyor, seyircilerine arka arkaya izleme seçeneğini, özgürlüğünü sunuyor. İngilizce'de 'binge-watching' olarak tanımlanan bu yönteme bizler de aşinayız. Özellikle de Breaking Bad, Game of Thrones, Sons of Anarchy gibi dizileri sonradan keşfedip yakalamaya çalışan kısım çok iyi bilir, geceleri uykusuz bırakan, dış dünyadan koparan, ama sonsuz da bir mutluluk aşılayan, bir tamamlanmışlık, bir aidiyet hissi hatta.



Transparent, en iyi Arrested Development'la tanıdığımız Jeffrey Tambor'ın başrolünde oynadığı, 65 yaşındaki bir adamın üç çocuğu ve eski karısı başta olmak üzere yakın çevresine aslında kadın kıyafetleri giymekten hoşlanan bir travesti olduğunu açıklamaya karar vermesiyle start alıyor. Los Angeles'lı kalburüstü sayılabilecek bu ailenin her üyesinin duruma tepkisi farklı ve tahmin edebileceğiniz üzere hepsi de bir hayli komik, düşündürücü. Dizi; Altın Küre Ödülleri'nde hem En İyi Komedi Dizisi hem de En İyi Erkek Oyuncu dallarının en iddialı adaylarından... Dizinin başlığındaki kelime oyunun da ayrıca hastasıyım: trans-parent...



Yeni ve genç şef Rodrigo'yla değişime hazırlanan New York Senfoni Orkestrası'nın maceralarını anlatan Mozart In the Jungle'ın da başrolünde 'Y Tu Mama Tambien' ile 90'ların sonundan beri doğduğu Meksika'yı yavru vatan gibi benimsememizi sağlayan Gael Garcia Bernal var. Burada oynadığı karakter cesur, tutkulu ve çok yetenekli olarak özetlenebilir. Dizinin asıl başrolünde ise yeni bir oyuncu var: Lola Kirke, Girls dizisiyle tanıdığımız Jemima Kirke'ün kız kardeşi, zaten benzerliklerini gözden kaçırmanıza imkan yok. Bu prestjili orkestranın bir parçası olmaya ve New York'la başa çıkmaya çalışırken izleyeceğimiz Hailey'nin enstrüman tercihi obua. Dizi Bernal ve Kirke dışında da pek çok yıldız ismi içinde barındırıyor, benim tüm absürtlüğüne rağmen köpekbalıklarına olan aşırı ilgimden olacak, çok sevdiğim Mavi Korku ile tanınan Saffron Burrows her zamanki zarafetiyle bir çellistti. Otomatik Portakal'daki gencecik halinden artık oldukça farklı Malcolm McDowell ise orkestranın eski maestro'sunu canlandırıyor.


Bu arada Amazon sezon başında bu ikisinin yanı sıra, hangisinin yayında kalacağı izleyicilerin tepkilerine göre belirlenen 14 dizinin pilot bölümlerini yayınlamıştı, onlara da bir göz atın derim: Histeria, Bosch, The After, Red Oaks, The Rebels, The Cosmopolitans, Really ve Hand of God... bunların arasında sezon onayını alan iki drama dizisi: X Files'ın yaratıcılarından dünyanın sonu geldikten 'sonra' bir araya gelen sekiz yabancının maceralarının anlatılacağı apokaliptik 'The After' ve polisiye 'Bosch' oldular.


Evde geçirdiğimiz saatler uzamaya başladığından beri kalite arayışımız da aynı oranda artıyor. Ve farklı türlerin çok iyi örnekleriyle her gün daha da sık karşılaşmaya başlamış olmaktan ben şahsen çok memnunum.


Yazı: Deniz Tokgöz

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.