Bu aralar şehirleri bisikletle keşfetmeyi seviyorum. Bisikletimi alıp atıyorum kendimi sokaklara, parklara. Göteburg’a ilk kez birinin peşine takılıp gitmiştim.


Bu kez bir bisikletin selesi üzerindeyim... Fem Güçlütürk ile İsveçli rehberimiz Adrian’ı kandırıp sabahın köründe bisikletlerimizi kapıp yollara düşüyoruz.


Pencereden dışarı bakıyorum. Gün yeni doğmuş, saat daha 7 bile değil. Hava bulutlu, hatta gökyüzü ha patladı ha patlayacak... Ama biz niyetliyiz yağmur da yağsa sokaklara atacağız kendimizi. Clarion Hotel’in önünde buluşuyoruz.


Şehrin eski postane binası yenilenerek otele dönüştürülmüş. Merkez tren istasyonunun hemen karşısında. Önce meydanda daireler çiziyoruz, Clarion Hotel ve İstasyon binası Göteborg’un en görkemli yapılarından. Ardından limana doğru pedal çeviriyoruz. Ve hava birden değişiyor. Güneş yüzünü gösteriyor, gökyüzü griden maviye dönüyor, şanslı günümüzdeyiz...


Solumuzda şehrin önemli alışveriş merkezi Nordstan var. Alışveriş merkezleri bir şehirde en son gideceğim mekânlardan, hızla uzaklaşıyoruz. Karşımızda şehrin referans binalarından Lilla Bommen var, Adrian Göteborg’luların bu binayı “ruj” a benzettiklerini bu yüzden bu ismi taktıklarını söylüyor. Ardından yine şehrin şık yapılarından mimar Jan Izikowitz’in tasarladığı Göteborg Opera Binası çıkıyor karşımıza. Opera binası ve çevresi Göteborg’un buluşma noktalarından. Binanın önündeki liman ve marinada hava nasıl olursa olsun gün boyu hareketlilik var. Burada demirleyen gösterişli Barken Viking Gemisi dikkat çekiyor. 1906 yılında Danimarka’da inşa edilen 4 çelik direkli geminin İskandinavya’da üretilen en büyük yelkenli olduğu söyleniyor. Bu kez bir heykelin önünde duruyoruz, Evert Taube. İsveçli ozan-yazar 1890 Göteborg doğumlu imiş. İsveçliler tarafından çok saygı görüyor. Kıyıdan uzaklaşıp küçük meydan Lilla Torget’e geliyoruz. Bir hendek çevresine konumlanmış bu meydan 15 ve 16. yüzyıllarda balık pazarı olarak kullanılmış.


Kralın parkı, kralın kapısı

Ardından 13 dönüm büyüklüğündeki Kral’ın bahçesine yani Kungspark’a geliyoruz. Alabildiğine yemyeşil bir alan. Burada İsveçli sanatçıların heykelleri var ve tabii ki spor alanları. Parkta epeyce zaman geçirip Göteborg’un simge yapılarından Büyük Tiyatro’nun önündeki havuzun kenarında mola veriyoruz. Rotamızdaki yeni nokta şehrin kalbi sayılan Kral Kapısı Bulvarı. Bulvar adını caddenin bir ucunda bulunan tarihi kapıdan alıyor. Cadde 19. yüzyıl ortasında orta sınıf vatandaşlar için yapılmış. Yapımında Ring Strasse (Viyana) ve Chaps Elysee’den (Paris) esinlenilmiş. Eski opera binası büyük tiyatro ve pek çok sanat mekânı bulunuyor burada tabii bir de pek çok kafe var.


Ve Haga

“Göteborg’da yaşasam kesinlikle burada otururdum.” Bu cümle Fem ile ikimizin ağzından aynı anda dökülüverdi. 19. yüzyıldan kalma ahşap evler, küçük kafeler, butikler, küçük lokantalar. Haga geçmişte işçiler için yapılan evlerin bulunduğu bir semt. O fakir semt, zamanla şehrin en gözde mekânı haline gelivermiş. Bugünlerde 4 bin kişinin yaşadığı söyleniyor, 100 yıl önce 15 bin kişi yaşarmış...


15 bin çocuk hentbol oynuyor

Göteborg çocukar için pek çok aktivite yapılıyor. Heden’de bunlardan sadece biri. Heden’de bulunan devasa spor alanı binlerce çocukla dolu. Şaşkınız... Çim saha üzerinde her yıl yapılan geleneksel Patille Kupası hentbol turnuvasına denk gelmişiz. 15 bin çocuğun katıldığı bu turnuva, daha çok bir spor festivali gibi. Biraz maç izliyoruz. Bitmedi hemen yakındaki Action Park’ta kay kay ve patenlerle gösteri yapan çocukları seyre dalıyoruz. Göteborg’da bulunan Liseberg, İskandinavya’nın en büyük oyun parkı. Bence bu parkı bu kadar ünlü yapan büyüklüğünden ziyade içindeki ahşap paletli roller coaster alanı.


Parktan çıkıp yeniden şehre karışıyoruz. Gothia gökdelenleri ve birkaç büyük binayı geçerek Gotaplatsen Caddesi’ne varıyoruz. Burası şehrin en büyük meydanı. Göteborg Senfoni Orkestrası konser salonu, Sanat Müzesi, Şehir Tiyatrosu ve Şehir Kütüphanesi bu çevrede. Meydanda ünlü

İsveçli heykeltıraş Carl Milles tarafından yapılan Poseidon heykeli var.


Gece farklı gündüz farklı

Linnegatan Caddesi gece mekânlarının bulunduğu yer. En sevdiğim restoran-bar Yaki-Da burada. Sadece Yaki-Da değil pek çok iyi mekân bu caddeye konuşlanmış. “Bir kahve içsek” diyorum, Adrian “Kahve için başka bir önerim var” diyor. Prinsgetan Caddesi, numara 7’ye doğru yol alıyoruz. Adrian’ın sözünü ettiği yer Bar İtalia.


Kapıda pek çok kişiyle tanışıyoruz, kahvelerimizi söylüyoruz. “İçeriye bir göz atayım” diyorum. Duvarda asılı Vespa ilgimi çekiyor. Mahalleliyle lafladıktan sonra bisikletlerimize atlıyoruz. Oldukça dik ve ıstıraplı bir yokuş bizi bekliyor. Küçük molalarla tepeye ulaşıp bisikletleri bir kenara bıraktıktan sonra manzaraya takılıp kalıyoruz. Şehre tepeden son bir bakış atma niyetindeyiz dönmeden önce. Bu teperen panaromik şehir manzarasına ilave olarak, İskandinavya’nın en önemli katedrallerinden biri olan Oscar Fredrik bulunuyor. Helgo Zetterwall çizdiği Neo Gotik, tarzdaki bu katedral, 1890’larda inşa edilmiş. Ve şehre gelenlerin uğrak noktalarından biri.


Artık başladığımız noktaya dönme zamanı. Farklı yollardan Clarion Hotel’e varıyoruz. Bir şehri keşfetmenin en önemli kuralı şehrin kalbine dokunmaktır. “Ve bu da en iyi, yürüyerek ya da bisikletle yapılır” diyoruz bir kez daha. Bisikletleri bırakıyoruz, Göteborg’un damağımızda kalan tadıyla...

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.