“Şafak Vakti Bölüm 1”, Bella’nın hamilelik ve vampirleşme süreci sırasında yaşadığı ürpertici fiziksel dönüşümü göstermiş, Renesmee’nin doğumuyla da bizi uzun bir antrakta çıkarmıştı. İkinci bölümde Bella (Kristen Stewart) çok güçlü, özel yeteneklere sahip süper bir vampir olarak geliyor karşımıza.


Lise yıllarından beri Edward (Robert Pattinson) ve Jacob’un (Taylor Lautner) korumak için kıyasıya rekabet ettiği Bella, çıtkırıldım hallerini bırakıp önüne gelene racon kesiyor; hatta yer yer Edward’ı koruması altına dahi alıyor. Artık korunması gereken tek kişi hızla büyüyen “insan – vampir melezi” Renesmee. Ona yönelik tehdit ise Aro’nun (Michael Sheene) yönettiği Volturi klanından geliyor. Bella’nın yeni kimliği ve gücünü kontrol etmeyi öğrenmesi, Edward’la olan ilişkisi filmde biraz geri planda tutuluyor.


Hikâyenin odağında dünya vampirlerinin yaklaşan büyük hesaplaşması var. Bu hesaplaşmayı analiz edersek, yaşlı kıta Avrupa’da konuşlanan Volturi klanının, eski usul vampirliği, bağnazlığı, katı ve baskıcı bir iktidarı temsil ettiğini görüyoruz. Liberal Amerikan ruhunu taşıyan Cullen klanı ile dünyanın farklı yerlerinden gelen müttefikleri ise özgürlükçü “yeni bir dünya düzeni” peşindeler. ‘Amerikan yerlisi’ Jacob’un liderliğindeki kurtadamlar da Renesmee uğruna elbette onların yanında yer alıyor.


Renesmee, kurtadamlarla barışı, vampirliğin aydınlık yüzünü ve geleceğini temsil eden bir simge. Serinin hayranları açısından da karanlığın sonunu, imkânsız görünen bir ilişkinin vardığı noktayı, yani romantizmin zaferini gösteriyor.


“X-Men”i hatırlatıyor!

Serinin son bölümü, “geleceği görme”, “düşünce okuma”, “zihin kontrolü” gibi her biri farklı yeteneklere sahip vampirlerin varlığıyla “Alacakaranlık” tan ziyade bariz bir biçimde “X-Men” serisini hatırlatıyor. “XMen” de olduğu gibi önce iyiler ve kötüler cephesinde yer alan kahramanlarla tanışıyor; sonra da tam bir özel yetenek şovu ve rekabeti şeklinde geçecek büyük hesaplaşmaya doğru ilerliyoruz. Dolayısıyla, önceki 4 filmin yapısından biraz uzaktayız. Ama bunun seriye olumlu ya da olumsuz bir etkisi olmadığı kesin. Kaldı ki, hayranlar dışında kalan seyirciler için kayda değer, önemli bir şey bulmak yine mümkün değil.


Aro’da Michael Sheen ve Jane’de Dakota Fanning dışında oyunculuklar, vasatı pek aşamıyor. Yönetmen Bill Condon da seriye bir derinlik ya da ayrı bir hava getiremiyor. Final bölümüne kadar temponun ağır gittiğini de söylemek gerek. Ama hayranlar için elbette bunların bir önemi yok. “Şafak Vakti Bölüm 2”, onlara tam da bekledikleri duygusal ve görkemli finali sunmayı başarıyor.



Hazırlayan: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.