"Worpswede’ye gitmek nereden aklına geldi” derseniz, geçtiğimiz aylarda Bremen’de “Yakın çevrede nereye gidilir” diye soruştururken karşıma çıktı. “Worpswede’yi mutlaka görmelisiniz” dediler. Küçük kasabaların arasından geçerek, yeşil çayırlara, ardından da çiftlik evlerini izleyerek Worpswede’ye ulaşıyorsunuz.“

Worpswede, diğer kasabalardan önemli bir yönüyle ayrılıyor. Bu küçük ama ünlü kasaba 19. yüzyıldan beri önemli Alman sanatçıların buluşma mekânı olmuş. Hayranlıkla takip ettiğiniz pek çok sanatçının bu kasabanın havasını soluduğunu ya da yollarında yürüdüğünü bilmek heyecan verici.Her şey 1884’te Worpswede’de bir tüccarın kızı olan Mimi Stolte’nin Düsseldorf’ta fakir bir sanat akademisi öğrencisi olan Fritz Mackensen ile tanışmasıyla başlamış. Mackensen yoksul bir öğrenci olduğu için Stolte onu tatillerini geçirmesi için Worpswede’ye davet etmiş. 1889’da Mackensen Worpswede’ye kalıcı olarak yerleşmiş, Hans am Ende, Otto Modersohn, Fritz Overbeck, Carl Vinnen ve Paula Becker gibi sanatçılar da Mackensen’i takip etmiş.Bu isimleri daha sonra Gerhard Hauptmann, Thomas Mann, Rainer Maria Rilke gibi önemli yazarlar takip etmiş. Yine Rilke’nin karısı heykeltıraş Clara Westhof, Worpswede’de yaşamının bir bölümünü geçirmiş. Böylece Worpswede sıkıcı bir kasaba olmaktan kurtulmuş, sanat tarihinin gözbebeği haline gelmiş. Var olan düzene alternatif bir akademi; Weimar öncesi fikirlerin kapışma mekânı olmuş. İnsanlarla sohbet ettiğimiz esnada öğreniyoruz ki özellikle 1. Dünya Savaşı sırasında pet çok sanatçı bu kasabaya sığınmış.

Sanatla anılan kasaba günümüzde de farklı değil. Worpswede’de 100’den fazla sanatçı yaşıyor ve sanat kentin kodlarına adeta işlenmiş. Mesela Cafe Vernissage’da kahve içerken aynı zamanda kafenin sahibi olan ressamın resimlerini de duvarlarda görebiliyorsunuz.Son Worpswede önerim ise; dönüşte özellikle hava güzelse otobüse kasabadan değil dönüş güzergâhı üzerinde birkaç durak yürüdükten sonra binmeniz.