Bir iş başvurusuna gidiyorsunuz. Özgeçmişinize gittiğiniz okulları, iş deneyimlerinizi ve bir de gen haritanızı eklediniz. Bu iş için çok uygun olduğunuzu düşünüyorsunuz ama işe alım uzmanı “Genleriniz bu iş için uygun olmadığınızı açıkça gösteriyor” diyerek sizinle aynı deneyim ve yeteneklere sahip başka birini işe alıyor. Sırf poligenik skoru daha yüksek diye... Size bilimkurgu filminden bir sahne anlatmıyorum, Duke Üniversitesi’nden Prof. Daniel Belsky’a göre 10 yıl içinde gerçekleşecek işe alım yöntemi bu olacak. Çünkü yeni araştırması başarıda genlerin etkili olduğunu gösteriyor.


Duke Üniversitesi School of Medicine’dan Prof. Belsky “DNA’nın kaderimiz olmadığı halde nasıl biri olduğumuz ya da neleri yapabileceğimiz konusunda belirleyici bir etkisi vardır” diyerek büyük bir ekiple çalışma başlattı. ABD’de her biri başka şehirde doğmuş 918 kişinin doğumundan itibaren 49 yıllık gen haritalarını çıkardılar ve hayatlarını gözlemlediler. Prof. Belsky ve ekibi hazırladıkları algoritma deneklerden aldıkları genetiklerle, eğitim ve iş statüleri gibi benzerlikleri ayıklayarak ortaya yüzlerce yeni eşleşme çıkardı. Araştırmayla cevaplamak istedikleri sorular şunlar: DNA’lar ve genetik yazılımlarımız bize hayatımızla ilgili ne söylüyor ve kader diye bir şey var mı? Yoksa her şey çoktan belirlenmiş ve genlerde mi yazılı?


Poligenik skor yüksekse koşullar ne olursa olsun başarı gelir

Araştırmanın sonucunda profesör raporuna şöyle not düşmüş: “Gördük ki belirli genetik değişkenlere sahip kişiler, çocukken gelişimsel ölçütlere çok daha erken ulaşmış ve ergenlikte kendilerine daha büyük hedefler koymuştu. Yetişkin olduklarındaysa daha iyi eğitim fırsatları ve daha prestijli işler elde etmiş, daha yüksek gelirler kazanmış, ona göre evlilikler yapmış ve iyi bir servet biriktirmişti.” Yani kalıtımsal ve çevresel faktörlerden etkilenerek oluşan poligenik skor yüksekse çocuğun büyüdüğü koşullar ne olursa olsun başarı öngörülüyor. Bu araştırmanın sağlaması yapıldığında sadece yüzde 4’lük bir sapma görülmüş. Bu çalışmadaki başarı kriterleri, işinde yükselmek, birikmiş belirli bir servet, mutlu bir aile... “Başarı genlerde saklı” diyenler haklı çıktı.


‘Genetik potansiyel yoktan var edilemez’

Çok çalışanlar kendilerine haksızlık yapıldığını düşünüyor olabilir. Araştırma ekibi bunu da düşünmüş ve daha derinlere inince şöyle bir şeyle karşılaşmış; düşük poligenikler arasında da çok başarılı olan vardı. Bunu da gerçekten çok çalışarak, eğitime ve işe daha fazla mesai harcayarak sağlamışlardı. Fakat burada bir parantez açıp başka bir araştırmadan söz etmek istiyorum. 3 yıl önce Stockholm Karolinska Enstitüsü 10 bin tek yumurta ikizi üzerinde yaptığı araştırmasında insanlardaki çalışma arzusunun da kalıtımsal bir genle ilgili olduğunu keşfetmişti. Anlayacağınız işimiz yine genlere düştü, eğer kalıtımınızda çalışma isteğini sağlayan dizilim yoksa üstelik düşük poligenik skorunuz varsa baştan kaybettiniz! Bu çalışmayı yürüten Prof. David Z. Hambrick de şöyle diyor: “Çok çalışan iki insanın başarı düzeylerinde görülen farklılığın genlerden kaynaklı olduğu anlaşılıyor. Genetik potansiyel, pratikle ancak güçlendirilir, hiç yoktan var edilemez. Başka bir deyişle insanlar ancak genetik olarak sahip oldukları yeteneği, çevresel etkilerle olgunlaştırıp geliştirebilir.” Şimdi de düşünmeden edemiyorum, ben hangi taraftayım, yüksek skorlu mu, düşük skorlu mu? Ya siz...


Ten uyumu değil!

Gen başarıyı etkiliyorsa, aşkta ve dostlukta genlerin etkisi nedir? Bu sorunun peşine de Stanford Üniversitesi’nden Prof. Ben Domingue, sosyolog Dalton Congley ve ekonomist Jason Fletcher düşmüş, arkadaşları ve eşlerinin genetik haritalarını çıkarıp araştırmış. Benzerlikleri ve farklılıkları bir tarafa topladıkları bir sistem geliştirmişler. Sonuç, her birinin seçtiği arkadaşlarının gen dizilimindeki benzerlikler ortaya çıktı. Meğer ten uyumu değil, gen uyumu aşkta ağır basıyormuş! Birbirleriyle uyuşmayan, zıt kutuplarda olanları çeken de genlermiş... Başarınızı da aşkınızı da doğar doğmaz genleriniz belirliyorsa, kader işin neresinde?



‘Bu araştırmanın kötü bir yanı olduğunu biliyorum’

Duke Üniversitesi’nin sıradaki hedefi bu araştırmanın sapma oranını yüzde 4’ten yüzde 0’a indirebilmek için veri çeşitliliğini artırmak. Fakat bu sefer aşk ve sosyal ilişkileri de işin içine katıp... Belsky, İngiltere’nin geliştirdiği biyo-bankaya başvurdu bile. Böylece binlerce kişiyi çocukluklarından başlayarak inceleyecekler, farklı etnik kökenli insanlar üzerinde skor ve başarı kriteri kıyaslaması yapabilecekler.


Peki şimdi ne olacak? Prof. Daniel Belsky’ın öngörüsü şu: “Tüm bunlar, genlerimizin geleceği etkileyeceğini açıkça gösteriyor. Genetik testler sayesinde insanların potansiyeli konusunda tahminler yapabileceğiz. Bu araştırmanın kötü bir yanı olduğunu biliyorum. Skoru düşük ya da genetik dizilimi diğerleriyle aynı olmayanlara başarısız ya da başarılı gibi damgalar vurulmasına neden olabilir. Hatta iş başvuruları bile buna göre şekillenebilir.”


Bana kalırsa Belsky, işin olumsuz yanını insanlara pek söylemek istemiyor. Eğer bu araştırmanın hata payı olmaz ve hangi gen diziliminin işe yarayacağını öğrenirlerse, genetik mühendisler, bu dizilimi laboratuvar ortamında klonlayıp “splays” yani gen ekleme işlemini gerçekleştirebilir. Elbette bu gücü, Sapiens’in yazarı Yuval Noah Harari’nin geçen hafta Guardian Gazetesi’ne de anlattığı gibi zenginler elinde bulundurabilecek. Bu gibi yetilerin satın alımıyla Harari’nin sözünü ettiği ‘üstün insan ırkı’ da yavaş yavaş kurulmaya başlıyor...


Sosyogenomik uzmanı aranıyor!


Bu tür araştırmalar gittikçe artıyor. Ve yeni bir disiplin de oluşturuldu, sosyogenomik ve kader bilim tarafından yeniden sorgulanmaya başladı. Uzmanlar genler üzerinden sosyal statü ve gelişimi inceliyorlar. Bu yeni alana veriler sağlayan kurumlar da epey büyük; Oxford Üniversitesi, Güney California Üniversitesi, Amsterdam Üniversitesi, Stanford Üniversitesi... Üstelik bu disiplinin gelişmesi için araştırma yapacak uzmanlar da aranıyor.


Yüksek poligenikler kim?


Poligenik skoru yüksek olanlar küçük yaşta bir dilde hızla uzmanlaşabiliyor ve yeni bir dili kolayca öğrenebiliyorlar. Okumayı ve yazmayı da yaşıtlarına göre daha hızlı çözüyorlar. Parçaları birleştirme, olayları kavrama ve çözüme odaklanma yetileri hızlı gelişiyor. Bu konuda da daha 7 yaşındayken muazzam eserler çalabilen Mozart örnek gösteriliyor.


Haber: Ece Ulusum


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.