Naim Süleymanoğlu’nun hayatını duyguları merkeze alarak anlatan Özer Feyzioğlu, insan hakları konusunda oldukça duyarlı bir yönetmen ve sanatçı. Gerçekleri hem tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor hem de içinde kaybolmamızı sağlıyor. Bunu en son çekmiş olduğu Fatma dizisinde daha detaylı gördük. Kısaca ifade edecek olursak; şiddetin insan hayatındaki yerini, psikolojik baskıyı ve bazı kadınların toplumda görünmez olduklarını ve çoğu zaman içlerine atmış oldukları ıstıraplar nedeniyle travma yaşadıklarını vicdani bir şekilde ele alıyor. Toplumsal cinsiyet sosyolojisinin ön planda olduğu dizide cinayet rollerinin değiştiğinin anlatılıyor oluşu ise oldukça etkileyici. Kendisine verdiği detaylı cevaplar için teşekkür ederiz.
İlk uzun metraj filminiz Naim bayağı sükse yaptı ve iyi izlenme oranları elde etti, bu film projeniz nasıl ortaya çıktı ve Naim Süleymanoğlu’na özel bir ilginiz mi vardı?
Cep Herkülü; Naim Süleymanoğlu filmi, Mustafa Uslu ile birlikte çalışma arzumuzun sonucu olarak ortaya çıktı. Kardeşi Muharrem Süleymanoğlu tarafından yazılan, Naim Süleymanoğlu’nu anlatan kitabı üzerine çalışan Mustafa Uslu, bu projeyi benim filme almamı önerdi. Konuyu araştırmak üzere doğum yeri olan Mestanlı’ya gittiğimizde, oradaki Naim algısının sportif başarının çok daha ötesinde olduğunu gördük. Tanıştığım çok yaşlı bir kadın “Naim bizim kurtarıcımız” dedi örneğin. O noktada Naim’in asıl gayretinin ne olduğuna konsantre olmaya başladık.
Film kafanızdaki beklentiyi karşıladı mı?
Filmde planladığım rejiyi uyguladım ve ortaya çıkan eser benim için tatmin edici.
Değerli oyuncular ile çalışmak sizi heyecanlandırdı mı?
Sinemada oyunculuk konusu benim için çok önemli. Oyuncu, karakterin vücut ve ruh bulduğu mecradır. Işık, renk, atmosfer, kamera, kurgu… Bir filmi oluşturan bütün unsurlar, oyuncuda ortaya çıkan karakterin ikincil elementleridir. Beklentim oyuncunun “Değişim” geçirip, karaktere dönüşmesi. Bu gerçekleştiğinde ortaya, izlemekten çok heyecan duyduğum bir sihir çıkıyor.
“Sinema” ve “reklam” bambaşka mecralar
Kısa film ve reklam filmleri yöneten bir yönetmen olarak, kısa filmden uzun metraja geçmek zor oldu mu?
İnternette nedense “Daha çok kısa filmlerle” tanındığım söyleniyor ama ben pek fazla kısa film çekmedim. Yıllarımı reklam filmi yönetmenliğine verdim. Yüzlerce reklam filmi çekmişimdir herhalde. Bu miktarda “Film yapımı” tecrübesi elbette çok işe yarıyor ama “Sinema” ve “Reklam” bambaşka mecralar. Birindeki “Anlatımsal” tecrübe diğerinde hiçbir işe yaramaz. Çok farklı amaçlar için çok farklı diller kullanıyorlar. Cep Herkülü; Naim Süleymanoğlu’nu çekerken rahat olmamın nedeni, uzun zamandır senaryo yazıyor olmamdı.
Naim gibi gerçek hayat hikâyeleri anlatan filmlere devam etmeyi düşünüyor musunuz?
Günümüzde izleyici, internet üzerinden çok fazla “Gerçek” görüntüye maruz kalıyor. Hayat o kadar derin dramlarla dolu ki izleyiciyi tamamen kurgusal öykülerle etkilemek giderek zorlaşıyor. Anlatılmayı bekleyen ve hak eden çok fazla “Gerçek Hayat Hikâyesi” var.
“Dijital platformlarda izleyiciler nitelikli içerikler arıyor”
Sizce dijital platformda seyircinin beklentisi ne yönde? Değişim içinde olduğumuz nesile göre değerlendiğimizde dijital sinema giderek varlığını güçlendiriyor. Ne düşünüyorsunuz? Uzun süredir dijital platformlarda özgün işler yer alıyor ve seyirci bu durumdan oldukça memnun. Hatta dijital Türk dizilerinin izlenme oranlarının da iyi olduğunu belirtmek gerek.
Dijital platformlarda izleyiciler nitelikli içerikler arıyor. Artık tüketici hem daha kaliteli yapım hem de daha özgün öykü talep ediyor. Diğer platformlara göre daha az bölümle, daha kısa ama yoğun bir anlatım dili izleyiciye daha çekici geliyor. Dijital platformlar giderek güçlenecek ve güçlerini kaliteli içerikten alacaklar.
Sizce dijital işlerde özgürlük daha mı fazla? Sizce şu an hayatımıza hâkim olan tüm olumlu ve olumsuz şartları göze alarak, yeni sanatsal üretim sürecine dair neler söylersiniz?
Ana akım diziler ve filmler, izleyiciyi “kaçırmama” stratejisi üzerine kurgulanır. Herkesin kolayca tüketebileceği ne dil ne öykü olarak tüketiciye alan açmayan, onu yormayan, mümkün olduğunca “Aynı anda herkese” hitap eden işlerdir. Aynı anda herkesi yakalamak, doğası gereği formüller ve kurallar uygulamayı gerektirir. Dijital işler izleyiciye, pek çok seçenek içinde kendi damak tadına uygun olanı seçme imkânı verir ve tek tek her bir izleyiciyi yakalamaya çalışmaz. Bir birey olarak izleyiciyi anlayıp, farklı gruplara farklı içerikler üretir. Bu da yaratıcı için özgürlük demektir. Kanallar ya reklam alarak ya da üyelik bedeli üzerinden para kazanırlar. Reklamla para kazanan genel kanallar herkese seslenmek zorundadır çünkü doğal olarak televizyonu açan kişileri birbirinden ayıramaz. Oysa üyelik bedeli üzerinden para kazanan platformlar, abonesini bir sonraki ay da tutabilmek için, kalite üretmek zorundadır.
Ekşi sözlükte IFR’ye bağlı eski bir hukukçu olduğunuzdan bahsedilmiş, daha önce hukuk ile ilgili bir çalışma hayatınız oldu mu?
Hukuk fakültesi mezunuyum ama hukukla ilgili mesleklerden hiçbirisini yapmadım.
Disiplinli, vizyon sahibi, pozitif, duyguyu seyirciye iyi geçiren ve fotoğrafik sahneler konusunda başarılı bir yönetmensiniz, Fatma dizisinde bunu rahatça gördük. Hikâye izleyiciyi içine aldı ve Fatma karakteri ile aynı acıları paylaştık. Bunda hem sizin payınız hem de oyuncuların payı olduğunu düşünüyorum. Oyuncu tercihi size mi ait?
Oyuncu seçimi her zaman pek çok faktöre bağlıdır. Genellikle yönetmenin görüşü ve yorumu göz önünde bulundurularak ortak mutabakatla seçim yapılır.
Toplumda artık cinsiyet rolleri değişti, artık kadınlar psikolojik ve fiziksel şiddet nedeniyle seslerini çıkartıp güçlerini ortaya koyuyorlar. Buradan hareketle şunu gözlemliyoruz: yönetmenliğini yaptığınız dizide yıllarca sessiz kalıp çevresini gözlemleyen Fatma sessizliğini bozuyor ve akabinde de öldürmeye başlıyor, çünkü yıllarca hep görünmez olarak yaşamış. Kimse ondan şüphelenmiyor. Sizce çocuklukta yaşanan travmalar, olarak insanı tehlikeli biri yapar mı?
Bence insanı, bizzat çocuklukta yaşanan travmalar tehlikeli birisi yapar. Suçlu kişilikler genellikle sağlıksız ortamlarda bir hasarla büyüyen kişilerdir.
Sizce gerçek hayatta, dizideki gibi birçok duygumuzu ve travmamızı bilinçaltımızın derinliklerine mi itiyoruz?
Travmalarıyla yüzleşme şansı ve gücü bulabilen ve bulamayan insanlar var. Bazılarımız travmalarımızla yaşamayı başarabiliyor bazılarımız bunu zarar verici yöntemlerle dışa vuruyor. Travmaların günlük hayata etkisi sanırım insan sayısı kadar çeşitliliğe sahip.
“Şiddetin hiçbir türünün insan hayatından çıkmayacağını düşünüyorum”
Gözlemlediğim kadarıyla, projelerinizde çıkış noktanız, insan hakları ve bu yüzden de kadına şiddete kayıtsız şartsız hayır diyorsunuz. Sizce kadına olan şiddet bir gün son bulacak mı?
Ben ne yazık ki öngörülebilir bir süre içinde şiddetin hiçbir türünün insan hayatından çıkmayacağını düşünüyorum. Şiddetsiz bir toplum, daha da özelinde kadına karşı şiddet içermeyen toplum, kısa bir sürede realize edilemeyecek bir hedef olan, eğitimli bireyleri ve sağlıklı ruhsal yapıları gerektiriyor. Ancak bu hedefe yönelik var gücümüzle çalışmalı; bireyleri eğitmeli, şiddetin en azından istisna olması için elimizden geleni yapmalı, tüm mecralarda sesimizi duyurmalıyız. Kadına karşı şiddet başta olmak üzere en azından toplum içi şiddet için çabalayabiliriz, ama toplumlar arası şiddet ne yazık ki insanlık var oldukça varlığını koruyacak sanırım.
İmdb.com sitesinin verilerine göre Kesişme: İyi ki Varsın Eren Bülbül ile Doktor Sadik Ahmet isimli iki projeniz var, bu projelerin çekimleri başladı mı? Biraz bilgi verirseniz seviniriz…
Her iki proje de ön yapım aşamasında. Kesişme: İyi ki Varsın Eren Bülbül için birkaç gün kış ve kar çekimleri yaptık. Biri yaz başı diğeri sonbahar projesi olacak.
“Yönetmen olmak hayattaki idealim değildi”
Yönetmen olma arzunuz nasıl gelişti ve bir yönetmen olarak film ve dizi çekmek isteyenlere tavsiyeleriniz ne olur. Mutlaka okunmalı dediğiniz sinema kitapları var mı?
Yönetmen olmak hayattaki idealim değildi. Ben resimle başlayıp, karikatür, çizgi film ve özel efektle devam ederek yönetmenliğe ulaştım. Her zaman tek hedefim o an yaptığım işi sanatsal olarak yapabileceğim en yüksek kalitede yapmak oldu. Hiçbir zaman “Yönetmen olmak için şimdi de şunu yapmalıyım” diye düşünmedim. Hep iyi bir sanatçı olmaya çalıştım. Yönetmenlik yapmak isteyen arkadaşlarıma da ellerindeki projeye konsantre olmalarını tavsiye ederim. Başrolde uzun vadeli kariyer planı değil, gerçekleştirmek istedikleri proje olmalı. Eğer ortaya başarılı işler koyarlarsa, gerisi kendiliğinden gelir.
Yeşilçam yönetmenlerinden ruhunuza dokunan isimleri bahşedip şu ana kadar sizi en çok etkileyen filmlerden bahsederseniz seviniriz…
Benim için Yeşilçam, Ertem Eğilmez ve Osman Seden demektir. Ertem Eğilmez’in tüm filmleri toplamda toplumsal kültürün bir dalını oluşturur ve Yeşilçam’ı özetler. Hem popüler filmler üretip hem de sanatçı olmayı başarabilmek müthiş bir şey.
Son olarak, film ve dizi çekimlerinin yanı sıra vakitsizlikten yapamayıp da pandemide vakit bulup yapmış olduğunuz bir aktivite oldu mu?
Yeniden resim yapmaya başladım. Yağlıboya kokusunu seviyorum.
Röportaj: Arzu Çevikalp
YORUMLAR