Direksiyon koltuğuna oturunca derin bir nefes aldı. Onunla karşılaşmaktan korkmuştu. Yüz yüze gelseydi ne yapardı? Ona ne söylerdi? Acele işinin çıktığını söyleyip uzaklaşırdı. Ya Sinem defterini isteseydi? Bütün gizli duygularını döktüğü sayfaların peşine düşüp “Defterimi odanda unutmuşum, alabilir miyim?” demezdi herhalde. Bahadır, günlüğün tanışmalarından önceki bölümlerine göz atmıştı, onları da okuduktan sonra defteri yakacaktı.


Sabahın erken vaktinde, bir kahve bile içemeden yola çıkmıştı. Radyoyu açtı. Ancak “Bir zamanlar Fırtınalar Estirirdim” şarkısına denk gelince kapattı. Yol üzerindeki ilk kahvede durakladı. Dışarıda, asmaların altında gölgede oturdu. Kızarmış gözlerini kimse görmesin, ağladığı anlaşılmasın diye güneş gözlüklerini çıkarmadı.


Günün ilk kahvesinden ilk yudumu alırken defter küçük mavi defteri düşündü. Sinem’in ona dair yazdıklarını hatırladıkça gövdesine kezzap dökülmüş gibi hissediyordu. Ancak bu, ilk sayfalara neler yazdığını merak etmesine engel değildi. Arabasına gidip çantasının ön gözünden günlüğü aldı. Yerine oturup ilk sayfayı açtı. Kahvesinden bir yudum daha almıştı ki, yanında ayakta birinin durduğunu fark etti. Başını kaldırdığında Sinem’le karşılaştı. Bir süre konuşmadan birbirlerine baktılar.


Sinem sakince sordu:

“Nasıl heyecanlı mı?”

Bahadır başını eğdi. Kapağını kapatırken Sinem sandalyeyi çekip yanına oturdu. Sinem karşıya, Bahadır önüne bakıyordu.

“En çok hangi bölümü sevdin?”

“...”

“Ben en çok son bölümü yazarken eğlendim.”

Yıllarca kendini övmek için kullandığı kelime, şimdi bir kadının dilinden zehir gibi dökülüyordu.

Sinem devam etti.

“Sen şimdi şuradan kalksan Bahadır, telefonunu unutsan, ben de telefonun elimde kendime bir kahve söyleyip bütün mesajlarını okusam, internette girip çıktığın siteleri gezsem, e-mail’lerini tarasam, sonra da telefonunu da alıp gitsem ne yaparsın?”

Bahadır hakkındaki haberleri, henüz kendisinin de okumadığı mesajları düşününce bir an gözleri karardı. Yutkundu.

“Hadi buldun okudun, niye defterimi odama getirmedin?”

“...”

“Hadi diyelim getirdin, beni bulamadın, telefonumu da bilmiyordun, arayamadın. Niye resepsiyona aratmadın? Belki sana diyecektim ki bir zarfın içine koy, ağzını kapa, alırım.”

“...”

“Bir erkek olarak hakkında yazdıklarım gururuna dokundu. Benimle yüz yüze gelemezdin, defteri de ortada öylece bırakamazdın, anladım.”

“...”

“Niye hemen yok etmedin de seni ilgilendirmeyen yerlerini okumaya koyuldun?”

“...”

“Nasılsa defterin peşine düşecek değildim.”

“...”

“Değil mi?”

“...”

“Sabah eşyalarımı toplarken senin hıçkırıklarını duydum Bahadır. Penceren açıktı, benim pencerem de açıktı.”

“...”

“Günlüğümü odanda düşürdüğümü anladım. Ama seni utandırmamak için gelmedim yanına.”

“...”

“Yok. Paniğe kapılmadım. Ağlayan adam kalkıp bütün günlüğü hemen okuyamaz. Hemen değil ama sonra okuyacağını biliyordum.”

“...”

“Odadan çıktığını duydum. Arkandan geldim. Beni fark etme diye uzaktan takip ettim. Yolda seni kaybedebilirdim de ama şansım yaver gitti.

“...”

“Niye seni izledim biliyor musun?”

“...”

“Kendim için.”

“...”

“Hissettiklerimden, yaşadıklarımdan, bunları yazdığım defterden niye utanayım ki dedim kendi kendime. Utanacak biri varsa o da şu Tarzan dedim.”

“...”

“Sana teşekkür etmem lazım Bahadır.”

“...”

“Hayatımda ilk defa, sayende, hissettiklerimden utanmamam gerektiğini, asıl utanması gereken-ler-in hislerimi dikizleyen-ler olduğunu düşündüm.”

“...”

“Senin beni dikizlemeye fırsatın olmadı, ama olsaydı da fark etmezdi.”

“...”

“İyice küçüldün. Bir devleşip bir cüce oluyorsun. Garip bir adamsın.”

Sinem defteri alıp çantasına koyduktan sonra ekledi.

“Ama seni düşünemeyecek kadar kendimle meşgulüm.”


Bahadır eşyaların darmadağın durduğu evine gitmek istemedi. Çatlak teyzesinin nasihatlerini dinleyecek hali yoktu. Telefonunu açıp mesajları okumak, dinlemek ve son bir gün içinde değişen bir şey var mı görmek için ofise gitti.


Kapıyı açarken üst kattan inenlerin ayak seslerini duyunca içeri girmek için acele etti. Kimseyle karşılaşmak, nezaketen de olsa selamlaşmak istemiyordu. Ancak yanlış anahtarı taktığı için kapıyı zamanında açamadı. Atalay’ın sesini duyduğunda iş işten geçmişti.

“Bahadır!... Nerelerdesin sen yahu? Merak ettik.”

O an Atalay’ın yanında Nilay olduğunu kavradı. Cumartesi sabahı onun ofisinin bulunduğu binada ne işleri vardı?

Bahadır’ı bir sürpriz bekliyordu.


21. bölüm 10 Temmuz 2018 Salı hthayat.haberturk.com’da...


Diğer bölümler


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Bahadiri bekleyen surpriz ne acaba?bekleyelim gorelim
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.