Önceki akşamki alaycı, buyurgan hallerinden eser yoktu.

“O sloganları değiştiriyoruz.”

“Ama müşteri beğenmişti Adnan Bey.”

“Daha fazla beğeneceği yeni sözler bul o zaman.”

“Ama...”

“Bahane g.t gibidir, herkeste bulunur. Hemen bu gece en az altı alternatif hazırlıyorsun.”


Ama o akşam, araba su sıçratmış da ıslanmış kediydi gibi ikisi de. Ya da ne bileyim, sınıfta soru sormuş da öğretmen azarlamış, herkes, ama en çok da kızlar gülmüş ergen gibi süklüm püklümdüler. Döner dönmez en üst kata odalarına çıktılar. Aralarında tartıştılar sandık önce. Toplantı odasındaki bardakları toplayan çaycı söyledi, hiç konuşmadan içeri girip kapılarını kapatmışlar. Sekreteri ayrı ayrı arayıp “Telefon bağlama” demişler. Bizi de araladığımız kapıdan geri gönderiyorlar. Başları ağrıyormuş gibi bir ifadeyle “Şimdi değil, biraz sonra” diyerek.


Yirmi dört saat önce ajansın koridorlarında neredeyse omuz atarak yürüyor, soruları çok aptalca bir şey duymuşçasına suratlarını ekşiterek cevaplıyor, sadece kendilerinin güldüğü espriler yapıyorlardı. Ayaküstü öne sürdükleri fikirleri dâhiyane buldukları her hallerinden belliydi.

“Bu mudur abi?”

“Budur?” diye ellerini havada buluşturup şaklatarak buluşlarını kutluyorlardı. Esentepe’de yetmişli yıllardan kalma bir apartmanın dört katına yayılan ajansı Etiler’de bir villaya taşıma planlarını “Yakışır” diye noktalarken, “Aaa taşınıyor muyuz?” şaşkınlığımızı duymamış gibi davranıyor, aralarında lafı değiştirerek konuşmayı sürdürüyorlardı. Konuşmaları g.tten, y.r.ktan, .mdan, s.kten geçilmiyordu. Ne zaman yeni bir müşteri bağlasalar, uzun süreli bir kontrat imzalasalar, yüklü bir virman gelse böyle ağızları bozulurdu. Gelgelelim o akşam ağızları değil kendileri bozuktu.


Sebebini bilmesek, anlamasak da içimizden “Oh!” çekmiştik. Çünkü yaptığı her iş olay olan, “reklamın duayeni” sıfatıyla anılan Tarık Eratik’in konferansına bizi göndermemişlerdi. Çok istemiştik gidelim, neredeyse yalvarmıştık. “Siz giderseniz işleri kim yapacak?” diye kestirip atmışlardı. Şimdi yağlı müşteri bağlayamadılarsa, bekledikleri kalın ödemeyi alamadılarsa da umurumuzda değildi. Kafa başına beş müşteri düşüyordu zaten, üstelik prim de almıyorduk.


Eğer ertesi sabah, toplantı odasına geçerken Saffet’in kapısı açık odasında, masasının üzerinde duran, adının yazılı olduğu sertifikayı görmeseydik, hallerini sonradan hatırladığımızda, kısık sesle “Kötü bir gece geçirmiş her erkeğin başına gelir” deyip aramızda kıkırdardık.


Ancak Saffet’in odasında duran o sertifikanın Adnan adına düzenlenmiş olanı, Adnan’ın defterinin arasından kayıp müşterinin önüne düşünce, iki ortağın başından geçenler hepimiz için unutulmaz bir anıya dönüştü. Çiçeği burnunda müşteri yüksek sesle okudu, iki kere: “Geleceğin reklâmcısı Adnan Kök’e meslek hayatında başarılar...” Gülmesi geçsin diye bekledik. Tam toplantıya başlayacaktık ki sordu: “Aynısından sana da verdiler mi Saffet?”

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.