Biraz şişmanım. Aslında biraz değil bayağı şişmanım. Başımı az eğip baktığımda ayaklarımı göremiyorum, gerisini siz hesap edin.


Buna karşın kadın bulmakla ilgili bir sıkıntım yok çok şükür. Kasım kasım kasılan kaslılar elime su dökemez. İşin sırrı, dozunda iltifat, ona senin için dünyanın en güzel kadını oymuş gibi hissettirmek. Güven vermek, sen yanındayken ona hiç kimsenin bir şey yapamayacağını düşündürmek, seninle olduğu sürece her şeyin yolunda gideceğine ya da yoluna gireceğine inandırmak. Güzel ve güvende hissettiği yer senin yanın olacak. Bir doksan boyum ve kapladığım hacimle, büyük ölçüde ikisini de başarıyorum.


Nerelerde mi buluyorum onları? Genellikle benim restorana gelenler arasından. Bir masada iki kadın, birkaç kadın görünce önce uzaktan kesiyorum. Gözleri etrafta en çok dolananlar, yalnız olanlar. Ya da bir ilişkiye açık olanlar diyeyim. Sözlerimin yanlış anlaşılmasını istemem. Gözleri etrafta dolanan kadının aranan kadın olduğunu söylemiyorum. Sevmek, sevilmek isteyen insanın, aradığını bulmak için etrafına bakmasından doğal ne olabilir?


İşte onlara yaklaşmayı çok seviyorum. Yanlarından geçip “Oğlum, sürahiyi değiştir” diyorum mesela. O esnada yüzlerine hiç bakmıyorum. Temiz sürahiyi değiştirterek kendimi fark ettiriyorum. Hımmm, müşterinin görmediğini gören, titiz patron. Boş masaların oynak ayaklarının altına özel yaptırdığım tahta destekleri yerleştiriyorum. Hımmm, her şeyle birebir ilgilenen patron. Dönüşte, bu kez göz teması kurarak ama ciddiyetimi koruyarak soruyorum. “Hoş geldiniz. Arkadaşlar sizinle ilgilendiler mi?”


Mönüyü incelerlerken “Naçizane” önerilerde bulunuyorum. Ufak tefek esprilerimi, ilerleyen saatlerde daha samimi şakalar izliyor. İlginç bir şey anlatmaya başlayıp duruyorum. “Böyle ayakta olmuyor” der gibi etrafıma bakıp bir sandalye çekiyor, hikayemi bitirdikten sonra kendimden bahsediyorum.


Bahsediyorum dediğim, iki-üç cümle. “Ortaokul, lise Beyoğlu’nda yatılı geçti” deyince oltaya geliyorlar. “Aaa? Hangi okul?” Söyleyince, affedersiniz dipleri düşüyor. “O okuldan mezun olup restoran işletmek? Ne alaka?” Parkurumdan birkaç başlık çekip çıkarıyorum, iyice hayran kalıyorlar. “Bir süre fotoğrafçılık, reklamcılık, sonra otelcilik, derken restoran işi... Hepsi meraktan. Keşfetmeyi seven bir mizacım var.” Bizim camiadan, tanıdık simalar oturuyorsa kazara diğer masalarda, işler hızlanıyor. “Nurettin gel otur biraz bizle de ilgilen ya” diye masalarına çağırmaları, el ense şakalaşmalarımız katalizör işlevi görüyor. Girip bitirdiğim lisenin ekmeğini çok yedim.


Başlarda her şey iyi gidiyor. Aşık olduklarını söylüyorlar. Bence hayranlıkla aşkı karıştırıyorlar, ama itirazım yok. Tuhaf bileşenlerime, eğitimime-çevreme-girişimlerime-cesaretime bakarak bana duydukları arzuyu aşk olarak nitelemeleri yine de gururumu okşuyor.


İşleri bozan gerçekler oluyor. Asla! Yalan söylemiyorum kızlara. Gördükleri her şey doğru. Kendimi olduğumdan fazla göstermiyorum. Sadece biraz eksik gösteriyorum. Mesela restoranın tek sahibi ben değilim, kağıt üzerinde üç kişiyiz. Açmak için para lazımdı. Borç almak yerine liseden arkadaşları ortak ettim. “Borç verme, gel ortak ol” dedim. Batarsak beraber batalım diye. Tek başıma batsam borçlu olurum, beraber batarsak batak oluruz. Akıllıyım, na’piyim? Reklamcılık şirketimi kapattım ama tam olarak başka sulara yelken açmak için değil, daha ziyade borçları ödememek için. İflas etti gösterdim ki alacaklılar yakamdan düşsün.


Eksikleri kadınlar nasıl tamamlıyor? Esas Nurettin’e nasıl ulaşıyor? Çok isterdim, “Her kadının içinde bir araştırmacı gazeteci yatar” demeyi. Ama gerçek, açıklama getiremediğim durumları kendi başlarına aydınlatmak zorunda hissetmeleri. Tutarsız sözler ve durumlar, her kadında aldatıldığı kuşkusu uyandırır. Ben sızınca telefonumu alıp mesajlarımı, postalarımı okuyarak, tanıştırdığım arkadaşlara sorular sorarak, gelen giden mektupları, faturaları, kredi kartı ekstrelerini kontrol ederek kuşkularını gideriyorlar. Yoksa nereden anlayacaklar karımın beni rakı kokuyorum diye boşadığını? Nereden bilsinler garsonların sigortalarını bir ödeyip bir ödemediğimi?


Tutarsız sözler, durumlar havada kaldı değil mi? Açıklık getireyim. Otelcilik dediğimin aslında pansiyonculuk olmasına hiçbiri takılmadı allah için. “Yatırım için kredi” dediğimde faktoringci hemen ayarladı bir şeyler. “Temizlikçi yine işi bırakıp gitti” dememe inandılar, odaları temizlememe yardım ettiler. Ama çarşafları değiştirmek, odalara portatif klima yerleştirmek için “Destek çıkar mısın?” dediğimde işkillenmeye başladılar. Biri “Niye bankaya gitmiyorsun da bana geliyorsun, anlamadım” dedi. “Sevgili parasıyla pansiyona çarşaf mı alınır lan?” deyip güldü bir sonraki. Sonuncunun lafı niyeyse daha bir ağır geldi: “Sen sevecek kadın mı istiyorsun, yolacak kaz mı arıyorsun?”


Olaya hiç yolmak şeklinde bakmadım. Kendimi daha çok pragmatist olarak tanımlamayı tercih ederim. Herkes gibi. Bence, yani.


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir okurken kocami hatırladim. beni hortumluyodu resmen.para sizdiran erkek mi ? aman diyim ilk gunden uzak durun.
    CEVAPLA
  • Misafir benim de namık diye bi sevgilim olmuştu. çay bahçesinde dondurma yiyelim deyip yedikten sonra "bunu söylemeyi hiç sevmiyorum ama param yok" demişti. o son görüşmemiz olmuştu.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.