Mahalledeki kafeyle anlaşmıştık ama içimden oraya gitmek gelmedi. Şımarıklıktan değil, gerçekten içimdeki sesi dinledim ve gidip sahibiyle konuştum. Reddedemeyeceğim bir teklif aldığımı söyledim. Yalan da değil. Küçük de olsa bir maaş alacağım yeri kabul etmem daha makul. Kim olsa aynı şeyi yapar. Ama kapıyı kapatmadım tamamen, yarın öbür gün ne olacağı belli olmaz, “Müsait olduğumda ilk sizi arayacağım” dedim.
“Ayıp oldu” diye düşünemeyeceğim. Hayatım başkalarına ayıp olmasın diye kendime ayıp ederek geçti. İstemediğim bir yere giderek, o yerde olarak kendime eziyet etmek istemiyorum. İçimden niye böyle geldiğini de tam bilmiyorum. Mekân güzel, ferah aslında, sahibi de iyi birine benziyor. Ama ne zaman içimdeki sesi dinlemesem, canımı sıkan bir şeylerle karşılaştım. Artık mantıklı bir açıklama aramıyorum, içimden gelmiyorsa yapmıyorum.
Şu ara ayrılıklar, yeni ilişkiler üzerine çok düşünüyorum. Ertan’ın Sedef için söylediği söz aklımda. Ona demiştim ki bir cümleyle nasıl özetlersin niye ayrıldığınızı?
“Olması gerektiği gibiydi” diye cevap vermişti bana. Anlamamıştım.
“Nasıl yani?”
“Nasıl olması gerektiğine inanıyorsa öyle olmaya çalışıyor. Nasıl davranması gerektiğine inanıyorsa öyle davranıyor. Nerede, ne zaman, ne söylemesi gerektiğini düşünüyorsa o zaman, orada, onu söylüyor. Olmadığı birini oynuyor gibi, kendine dublaj yapıyor gibi. Sanki gerçek Sedef içinde, kendini kendi içine gömmüş, dışarı çıkmasına izin vermiyor. Başka birini, olması gerektiği kişiyi oynuyor gibi. Onu sevebilirdim belki ama oynadığı kadını sevemedim.”
Müfit’i düşündüm. Yalnız kadınların dilinden düşürmediği “düzgün adam yok” serzenişine bir cevap gibi. Çok düzgün. Fazla düzgün. Şu ana kadar gördüğüm kadarıyla “olması gerektiği gibi”. Elemanlarının sigortalarını gerçek ücret üzerinden ödüyor. Bahşişlerinden çalmıyor. Böyle restoranlar, kafeler varmış. Bahşiş kutusundan çıkanın yarısına yakınını alıyorlarmış. Ben, beni mutlu ettiği için, başka birine değil o garsona bahşiş bırakıyorum. Müessese el koyuyor. Alenen hırsızlık değilse ne?
Evet, Müfit fazla düzgün. Fakat biz hep iş konuşuyoruz ve ben ahlâklı iş yaptığı için onun hakkında böyle düşünüyorum. Belki de kadınlarla ilişkilerinde o kadar düzgün değil. Tanımıyorum ki onu... Niye yalnız? Bugüne kadar kimlerle oldu? Her birinden niye ayrıldı? Giden, bırakan kim oldu? O mu, kadınlar mı? İşte yine içine düştüğüm, sonra da çıkamadığım, içinde boğulduğum geçmiş kuyusu!
Önemli olan bugün. Şimdi. İnsan gereken dersleri çıkardıysa, kendine dürüst olup eski hatalarını kabul ettiyse ve tekrar etmemeye kararlıysa, geçmişte nasıl biri olduğunun bir önemi var mı? Ben geçmişte kimdim mesela? Tanıştığı her adama yüzük gözüyle bakan, evlilik meraklısı bir kadındım. Erkek, benim için televizyonun karşısına, koltuğun üzerine kondurulacak bir tür süs eşyasıydı. Yanında uyuyacağın, sokağa çıkacağın, arada sohbet edeceğin bir şey. “Bir şey...” Ne ayıp! Geçmişteki beni tanıyıp sevecek biri var mı? Bence yok. O zaman eski ilişkilerine bakarak, geçmişteki Müfit’i tanımakta ısrar etmenin de manası yok. Düne kadar yanlış bir adam olabilir, önemli olan bugün ne yaptığı, kim olduğu. Birlikte olduğumuz kişilerin geçmişini bilmeyelim demiyorum. Ancak bundan sonrasını, belirleyecek olan geçmiş değil bugün olmalı.
Geçmişi bilmek, peki, ama ne kadar, nereye kadar? Onları çok sevmiş miydi? Onlarla mutlu olmuş muydu? Bugün onları özleyerek mi hatırlıyor? Eh, sevmiştir, ben de sevmedim ki eski sevgililerimi? Mutlu olmuştur, ben eski sevgililerimle mutlu olmadım mı? Benim arada “ne güzeldi” diye hatırladığım anılar yok mu? “Ne güzeldi” deyince eski sevgililerimi özlemiş mi oluyorum? Bunun adı özlem değil, başka bir şey. Belki, iyi anıları hafızada saklamak diyebilirim. Ama o kadar, fazlası değil.
Önemli olan beraberlik süresi ve gerçek ayrılma sebebi bence. Kısa süreli ilişkileri olan biri güven vermez. Hep terk edilense onda bir sorun vardır. Hep terk edense maymun iştahlı olma ihtimali vardır. İyi de, bu kriterlerle kendimi değerlendirsem ne derim? En uzun ilişkim altı ay sürdü. Son ikisine kadar hep terk edilen bendim.
Önemli olan bugün. Kendimi suçlamadan hatalarımı kabul etmeyi öğrendim. Eski hatalarımı tekrarlayarak yepyeni bir ilişki yaşayamayacağımı biliyorum. Eğer Müfit’le aramızda bir ilişki başlasın istiyorsam, eski hatalarımda ısrar etmemeliyim.
Peki ama eski hatalarım neler? Sadece evlenme fikrine kilitlenmek mi? Değil. Kırtasiyelerden o defterleri boşuna almıyorum. Yazacağım. O zaman daha kolay buluyorum.
Dün bu düşünceler içinde Kahve Bahane’ye gittim. Müfit, Paşabahçe’den beraber aldığımız fincanlarla tabaklarını hazırlıyordu. Benim kahvelerin servisi için onları kullandık. Gerçekten de müşterileri özendirdiler. “Tarçınlı-Zencefilli kahvemizi denemek ister misiniz?’ diye sorunca ‘Yok, mersi’ şeklinde cevap verenler, fincanları görünce “Bana da ondan bir tane” dediler. Müfit, pazarlama işini iyi biliyor. Eski pazarlamacı, acaba meslekten ileri gelen defolarını düzeltebildi mi? Mesela beş para etmez bir şeyi, bile siteye allayıp pullayıp satar mı, satmaz mı? Mesela kurabiyeler bayatlayınca, kahvelerin tarihi geçince ne yapar? Göreceğiz bakalım.
Akşam üzeri, iş çıkışı Ertan “Hayırlı olsun”a geldi. Onu karşılayıp masasına oturturken Müfit’in soğuk bakışlarıyla karşılaştım.
“Ertan, en yakın arkadaşım” sözleriyle takdim ettim.
Yakın davranmamasına şaşırdım. “Beni kıskandı” diye kendimi kışkırtmak istemiyordum aslında ama Ertan gittikten sonra bana şöyle sordu:
“Gerçekten en yakın arkadaşın o mu?”
“Evet.”
“İlginç.”
“Neden?”
“Bilmem” der gibi bir hareket yaptı.
Bu kez ben sordum.
“Kadınla erkek yakın arkadaş olamaz mı?”
Bir şey demeden arkasını döndü, köşedeki masanın siparişini götürdü.
55. bölüm 5 Ekim 2018 Cuma hthayat.haberturk.com’da...
Diğer bölümler
“Aranan düzgün adam bulundu!”
Arkadaşa iş yaptırmayacaksın
Canını sıkma, her şey hallolur
Oyalayan erkek modeli
Bir maniniz yoksa sizi de bekleriz
Evlenilecek kız kimdir?
Bir kadın, bir erkeği ne zaman terk eder?
Bir erkek, bir kadını ne zaman terk eder?
Hayatının erkeğini buldun mu?
Bu erkekler nereye bakıyor?
El âleme bakmayınca çiçek açıyorum
Beğenilme, sevilme isteği = Onaylanma ihtiyacı
Kıskançlığın diğer adı: Kendini kıyaslamak
Her kadının nadasa ihtiyacı var
Ağzı iyi laf yapan erkeğe gıcığım var
Erkek, sonu gelen bir şey mi?
Babam seninle evlenmeyecek
İtiraflar... İtiraflar...
Her şey çok güzel olacak
Kadınların anlamadığı bir erkek dili var
Tarçınlı zencefilli kahve zayıflatır mı?
İlginin, fedakarlığın fazlası erkeği bozar
İşte güzel kadının hiç olduğu an!
?
Garantici değilim, gayet insani bir durum
Mutluluktan eriyorum
Hesapsız sevgililik güzel şey
Yeni yıla ne istediğimi bilerek giriyorum
Acımakla âşık olmak arasında gidip gelmek
Teşekkürler hayat
“Müsait değilim Atila, teşekkürler. Sinem.”
Sevgili değil pansuman arıyor!
Bazen bir erkeğe haddini ânında bildirmek gerekir
Güçlü kadın, erkek gibi olan kadın değildir
Belki de o kadar üzülecek bir şey yoktur
“Atila Bey, eşiniz aradı, telefonunuzu bekliyor”
Bazen birkaç saniye ne çok şeyi değiştirir
Hayatın sürprizlerle dolu olduğu doğrudur
Bileğimdeki paket lastiğine güveniyorum!
Mutluluğa layık olduğuma nasıl ikna olacağım?
“O olmazsa ben bir hiçim” ya da muhtaçlık duygusu
İlk gelene gene yapışacak mıyım?
Her yalnız kadın arada bir salaklaşır
Ruh eşimi hayatıma nasıl çekerim?
Bekâr kadın bazı gerçekleri hemen kabul etmek istemez
Sahtekardan sevgili olmaz
Çapkın mı, yoksa çapkın olmaya mı çalışıyor?
Hilmi’ye misilleme
Erkeklerin kafası kadınlarınki gibi çalışmıyor
Bir erkeğin sol elinden önce gözlerine bakmak
Ben bekarsam kimse evlenmesin
Erkekler güçlü kadından korktuğu için yalnızım
Koca adamsın ne yapacaksın 1+1 daireyi
yoğun is temposundan uzaklaştıgım yazılarınızın sıkı takipçisiyim.harikasınız