Perili Fatma - 15


Dirseklerini pervaza dayayıp sabah tazeliğini içine çekti. Her zamanki gibi erkenciydi. Mahalledekilerin popolarında pireler uçuşurken, o güne hazırlanıyordu. Tavanın altını açıp içinde ekmekleri ısıtıyor, kenarları hafif kızarınca biraz beyaz peynir, domates, siyah zeytin koyduğu yuvarlak, çiçekli melamin tepsiye alıyor, sarı bilezikli bardağına çayını doldurup pencere önünde kahvaltısını ediyordu.


Bugün Bedia’nın günüydü. İçinden gitmek gelmiyordu ama söz vermişti bir kere. Yavaş yavaş Seval’den de Bedia’dan da ayağını çekecekti. Yapacaklarını kafasında hazır etmişti, iş uygulamaya kalmıştı.


Perili’nin kalbinden geçirdiği bazen gerçek olurdu. Beş dakika önce, çiçek tezgâhına yürürken aklından “Şunu görsem de evine adımımı atmasam” diye geçirmişti ki, elinde ekmekle bakkaldan çıkan Bedia’yla yüz yüze geldiler. Bedia etrafına bir göz atıp, sanki bir adım çekildiklerinde kimse onları görmeyecekmiş gibi, Perili’yi kaldırımın binaya bitişik yerine doğru omzundan çekti. Perili, Bedia’nın elini indirdi.


“Hop! Düzgün durasın..”

Bedia elini çekip bir çırpıda anlattı.


“Ay Perili çok fena çok... Söylediğin her şeyi yaptım ama hepsi ters tepti. Benimki soğanları gördü ‘Bunlar ne?’ dedi. Gömleğinden düğme kopardığımı anladı. Elindeki yüz havlusunu alıp ‘Sen bunu kullan’ deyip ona ayırdığımı uzatınca şüphelendi. Yüzüne karşı içimden ‘Benim olasın’ diye tekrar ederken yedinci ağzımdan kaçtı. Naneli suyu içsin diye ısrar ettim, ‘Sen bana büyü mü yapıyorsun?’ diye kükredi, kapıyı çarpıp çıktı. İki gün oldu, arıyorum açmıyor. Döndür bana bu adamı no’lur.”


Perili duyduğu memnuniyeti gizlemeye çalışarak ona söylemeyi hazırladıklarını döktü ortaya:

“Mademki sabredemezsin eski haline dönesin. Makyajını yapasın, süslenip püslenip onu bekleyesin. Tek bir şey yapman yeterlidir. Yedi tane gelinlikli bebek alasın. Evin yedi gizli yerine yerleştiresin. Vitrindeki su takımlarının arkasına, yatağın altına, gardıroba, banyo dolabına, giriş kapısının üstündeki sigorta kutusunun içine, mutfakta erzak paketlerinin arasına, bir tane de çatal bıçak çekmecesine koyasın. Yirmi bir gün bekleyesin.”


Perili, Bedia’yı üç haftalığına başından savdığı için rahatlamıştı. Seval’e de aynı gün saat üçte, yirmi bir gün beklemeye bağladığı reçeteyi bildirecek, sonra Altan Bey’le olan işine bakacaktı.


İki gün teslim olduğu, bir anda balon gibi sönüveren heyecanını, Altan Bey’in onu sevebileceğine inanmasını hatırladıkça kendinden utanıyordu. Neyse ki açık etmemişti hissiyatını. Kızaran yanaklarını utangaçlığına vermişlerdi. Hafta sonu Altan Bey onu alacak, onun evine gidecekler, konuşmaya başlayacaklardı. Altan Bey soracak, o cevaplayacaktı. İlk defa biri ona kendiyle ve yaptığı işle ilgili sorular soracak, dinlediklerini gidip talebelerine anlatacaktı. Bunu düşündükçe Perili gururlanıyor, omuzlarını kaldırıp daha bir dik yürüyordu.


Saat üçe doğru Perili, Seval’in salonundaydı. Seval, patates salatasıyla peynirli poğaça tabağı elinde masanın yanında durdu.

“Masaya mı geçersin, geçen seferki gibi yerde mi oturmak istersin?”

“Masada oturalım, tasa bakmayacağım bugün.”

“Aaa... Öyle mi? Niye?”

“Periler öyle der.”

“Ne yapacaksın peki?”

“Sana olanları söyleyeceğim. Sonra papatya reçetesi vereceğim.”

“Tamam. Patates salatam çok güzel, bak tadına. Çayını da soğutma geçen seferki gibi.”

Perili, bu kez sadece bahçedeki ağacın dibine bakarak konuştu.

“Kocanın eve sinirli gelmesi normaldir. Öbür tarafla arası açıldıkça açılır. Üç haftaya kadar o işi bitirir. Kesip gömdüğün çiçek sapları işe yarar. Senin güler yüzün onu rahatlatır. Üç hafta sakın ola onu tenkit etmeyesin. Dilini ısırasın, kendine çimdik atasın, laflarını yutasın,sabredesin.”

Seval dinlediklerinden hoşnut, kollarını göğsünde kavuşturup arkasına yaslandı.

“E bu kadar mı?”

“Değil. Parktan papatya toplayasın, bahçeyi görecek şekilde vazoya koyasın. Yaprakları büzüşmeye başlayınca saksılardaki çiçeklerin dibine bırakasın.”

“Ağacın altına gömmeyeyim mi?”

“Yok. Sadece saksıların üstüne,toprağa yayasın. Lavanta alıp ocakta kaynatasın, kaynattığın tası evin bütün köşelerinde gezdiresin. Yatak odasında onun çamaşırlarının çoraplarının olduğu çekmece gözlerine kuru lavanta koyasın. Sakın ha kese içinde olmasın.

“O niye?”

“Eşyalarının yanına ne koyduğunu görsün ki şüphe etmesin.”

“Üç hafta boyunca, banyodan çıkmadan bu lavantalı suyu dökünesin. Üç hafta sonra sen bana gelesin, çiçeklerin önüne.”


Perili, Seval’in bohçanın içine sıkıştırdığı banknotlardan, işlerin tam da dediği gibi gittiğini anladı. Üç haftaya bu işten sıyrılır, ne Kokoş Bedia’nın ne de Anaç Seval’in evlerine bir daha yolu düşmezdi. Onlara bu lâkapları bugün takmıştı. Müşterilerine taktığı lâkaplar ona fal bakarken esin veriyordu.


Perili Fatma, pek tanımadığı, iki durak ötedeki mahalleyi keşfe çıkmak için otobüse bindi. Gün boyu pencere önündeki saksıların kâh içindekâh yanında, kapı önündeki paspaslarda uyuklayan kediler yavaş yavaş esneyerek uyanmaya, çocuklar yakan top oynamaya başlamış, kadınlar akşamüstü camdan cama laflamaya başlamıştı. Biri Perili’ye seslendi:

“Hişt bohçacı... Güzel geceliklerin var mı?”

Perili bohçasını boşaltmak için,

“Olmaz mı be ya. İnesiniz aşağıya” dedi.


Aldığı fiyatın üstüne beş değil bir koyduğu gecelikleri kadınlara, “Sana gül kurusu gider”, “Senin rengin mavidir” diyerek verirken sevinç duyuyordu Perili. Kadınların evlerinde, yatak odalarında yüzlerinde güller açmasına katkıda bulunmak, onu mutlu ediyordu.


Tek düşündüğü, bankada biriken parasını ne yapacağına tam karar verememesiydi.


16. bölüm 23 Mart 2018 Cuma hthayat.com’da...


Diğer bölümler















YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.