Perili Fatma - 12


Üç gün önce Seval’e verdiği mavi güller, pencere kenarındaki masada vazonun içinde duruyordu. Boyları bir değildi, kimi dallar arasında dört parmağa ulaşan boy farkı vardı. Perili Fatma, güllerin diplerine baktı.

“Keseydin be ya, sen yolmuşsun bunları.”

“Ay n’apıyım bıçak körelmiş, biraz o kesti biraz ben kopardım.”

Seval çok komik bir şey söylemiş gibi bir kahkaha attıktan sonra,

“Geç şu koltuğa otur” dedi.

Gösterdiği koltuğun üzerinde örtü vardı.

Perili ayakta durdu, Seval’e baktı, gözlerini kapattı. İçinden üç nefes sayıp konuştu:

“O koltuk olmaz, getir yere ser bezini, burada oturacağım. Şu perdeyi de açasın.”

Böylece bütün bahçeyi ve giriş kapısını görebilecek, eğer Mehmet gelirse kendini ona göstermeden sıvışmanın yolunu bulacaktı.


Bir an önce Perili’yi dinlemek isteyen Seval sordu:

“Nasıl bakıyorsun? Bakla falı mı açacaksın? Yoksa kahve mi yapayım?”

Mutfaktan yayılan hamur işi kokusu salonu doldurmuştu.

“Önce bir bardak su veresin içeyim be ya. Sonra bir bardak çay doldurasın, yanına da iki poğaça koyasın... veya bir dilim börek, artık ne yaptıysan. Yedi yabancı olsa tanrı misafiri der pişirdiğini önüne getirir koyarsın. Falcı insan değil midir? Ayıptır be ya!”

Bu beklemediği tepki karşısında Seval şaşırdı. Hiçbir şey söylemeden mutfağa gitti. Elindeki tepsiyi yere bıraktı. Perili, işlemeli bakır tasını uzattı. Yüzüne bakmadan dedi ki:

“Musluktan doldurup getiresin.”


Perili yerde bağdaş kurmuş halde, önündeki bakır tasa eğildi. Kafasını bir sağa bir sola eğerek, gözlerini bir şeyler görmek ister gibi kısarak tasın içine bakmaya başladı. İçinden bir şeyler mırıldanıyor, ama ne dediği anlaşılmıyordu. Gözlerini kapatıp mırıldanmayı sürdürdü. İçinden yedi nefes sayıp gözleri kapalı halde konuşmaya başladı.


“Senin kocanın gözü dışarıdadır. Bir eve gider gelir. Ama o evi o mu açmıştır bilmem. Bu evde sarı saçlı bir kadın vardır. Saçları seninki gibi boyadır ama senden zayıftır.”


Perili içinden yedi nefes daha sayarken, üst kattan, merdivenin başından oğlanlardan birinin sesi geldi.

“Anneee... Karnım acıktı.”

İçeriden öteki de katıldı.

“Benim deee.”

Seval dönüp yerinden kalkmadan başını çevirip oğluna baktı. Gözlerini ayırıp eliyle önce sus işareti yaptı. Sonra odana git anlamında elini havada savurdu.

Perili hiç istifini bozmadan bekledi. Gözlerini hafif aralayıp Seval’in öfkeden kızaran yüzüne, genişleyen burun deliklerine baktı. Hızlanan nefes alışverişlerini duyuyordu. Bedia’ya yaptırdıklarının işe yarayacağından şüphe etmeyen Perili, Seval’i biraz yatıştırmaya karar verdi.

“Ama kocan bu kadından yavaş yavaş soğumaya başlamıştır. Üç vakte kadar bu iş biter.”

“Nasıl yani üç vakit?”

“Üç gün, değilse üç ay.”

“Üç günde bitmez hemen, üç ay de sen. Bu kadın nerde oturur?”

Perili gözleri yarı açık, sanki birine soru sorarmış gibi mırıldandı. Kaşını kaldırdı.

“Hanenize yakındır.”

Sonra gözleri açık suya eğildi. Seval’in kocasını takip edip Bedia’nın evini bulma isteğine engel olmak için ekledi:

“Sakın ola kapısına dayanmayasın. Kocana söyler. İşte o vakit kıymete biner. Hanenizde kıyamet kopar. Görürüm.”

“N’apiyim peki? Bırakayım kocam gitsin mi?”

“Kocan seni bırakıp hiçbir yere gitmez. Periler böyle der.”

Seval, Perili’nin ses tonunda, onun gibi konuşarak karşılık verdi.

“Beni bırakmaz, metresini bırakır ama sonra gene başkasına gider! E bu ne işime yarar!”

Perili bir gözünü açıp Seval’e baktı. Sonra ikinciyi de açıp tavsiyelere geçti.

“Kocan bu kadını bırakacak, bak gör.”

“Ama başkasını bulacak. Gözü dışarıda demedin mi?”

“Önce bir bunu bıraksın hele. Sonrası sana bağlıdır.”

“Nasıl bana bağlı? Ne yapayım?”


Perili gözlerini kapattı. Başını önüne eğdi. Sanki birinden duyduklarını tekrar eder gibi, arada üç nefes soluklanarak devam etti:

“Hep güler yüzlü olasın. Kapıyı güler yüzle açasın, güler yüzle yolcu edesin. Sakın ola ceplerini, eşyalarını karıştırmayasın. Sakın ola takibe almayasın. Her sabah ondan önce uyanıp banyo yapasın, güzel kokular süresin. Her gece uyumadan önce banyo yapasın, yine güzel kokular süresin. Ona güzel sözler söyleyesin, ama günde üç defadan fazla değil. Eleştirmeyesin, takdir edesin. Eğer şeytan dürter de peşine takılma, üstünü başını karıştırma isteğiyle dolup taşarsan kendine çimdik atasın. Derin nefes alasın, bütün içini doldurasın. Üç gün üç gece dişini sıkasın. Üç gün sonra, pazar akşamüzeri kocan eve sinirli gelecek. Ama senin yanında rahata erecek. Perilerin diyecekleri şimdilik bu kadardır.”


Perili bakır tası uzattı.

“Bahçeye çiçeklerin dibine dökesin.”

Seval tası döküp döndü. Sesi cılızlaşmıştı.

“Poğaçanı yemedin, çayını soğuttun.”

Perili hiç Seval’e bakmadan tasını bohçasına koydu. Yerden kalktı.

“Yemeyecektim zaten, içmeyecektim.”

Kapıdan çıkarken sordu:

“Neydi adın?”

“Seval.”

“Seval, beni horlamayasın. Elbisemi beğenmeyenin altıma örtü sermesine ses etmem, ama kendime süpürülecek böcek muamelesi de ettirmem. Fal bahane, ben bu işi hayır için yaparım. Pazartesi saat üçte beni beklersen gelirim. Yoksa bu ilk gelişimdir, son gelişimdir.”

Seval yere bakarak cevap verdi:

“Pazartesi bekliyorum.”


Perili Fatma, Seval’in evinde daralmıştı. Hem biraz hava almak hem de gelen gidenle laflamak için, onu bekleyen ayaklarını yerden kesecek sürprizden habersiz, akşamüzeri hareketlenen çiçek tezgâhına giden sokağa saptı.


13. bölüm 13 Mart 2018 Salı hthayat.com’da...


Diğer bölümler












Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.