Yirmi dokuz yıllık yaşamımın son dört senesini anne olarak yaşıyor, kızımla birlikte üçüncü anneler günümü kutluyorum. Bu yazıyı bir anne olarak kızım ve ben olarak da yazabilirdim aslında ama bir düşünün büyük bir bencillik olmaz mıydı beni yetiştiren annemi, onu yetiştiren anneannemi anmamak?


Sıradan başlarsak anneannem seksen yaşında Almanya’ dan emekli bir işçi, annem elli beş yaşında emekli Fransızca öğretmeni, ben otuz yaşında bir mimar, kızım üç buçuk yaşında kendini bazen proje çizen bir mimar, bazen doktora yapan bir mühendis, bazen de iğne yapmayan bir doktor (babaannesi gibi) sanan ziplenmiş bir kadın.


Anneannem küçük bir ege kasabasında, hala kendini on sekiz yaşında hissederek yaşıyor. Zeytinyağı sabunları yapıyor, tüm mahalleye yedirmek üzere erişte kesiyor, gurbetteki çocuklarını görebilmek için 3G, msn gibi teknolojileri öğrenmeye kendini zorluyor, her akşamüzeri dörtte bol kremalı kahvesini içiyor, en önemlisi seksen yedi yaşındaki huysuz dedemi ustalıkla idare ediyor.


O bizim ailemizin temel taşı. Anneliğin kitabını yazması gereken yegane insan. Kilometrelerce uzaktan gönderdiği zeytinyağı, peynir, her çocuk doğurana kıyafet kolilerinin yanına eklediği kocaman yüreğiyle, akşam pişmiş enginar dolmasını soğumadan Kırıkkale adreslerine teslim ettirme yeteneğiyle takdir toplayan bir süper kahraman. Aynı zamanda koyu bir Fenerbahçeli ki, nevresim takımlarını bile sarı-lacivert alan…


Herkesin evinde bir misafir odası vardır, onun üst katı misafir evidir. Yeni gelinlere taş çıkartır süslemeleri olan…


Annem onun bir alt versiyonu, daha sakin olanı. Kırk yıldır serbest çalışan babamı sollayan, korkunç bir ünü olan, bu şehrin yarı nüfusuna öğretmenliği bir şekilde dokunan bir kadın. Egeden gelip bu şehre, dejenere olmadan adapte olan fahri Kırıkkaleli. İnsandan hayvana her yaratılanı (Çimenler de dahil) besleyebilme gücüne sahiptir ki buna, Begüm’ ün bahçedeki havuzda beslemek üzere hayalini kurduğu yunus balığına hamsi taşıma hevesi de dahildir. Koyu Fenerbahçelidir, her transferi bilir, yorum yapar, yenilince çok sinirlenir…


Kızıma gelince durup bir nefes almak istiyorum. Bana dünyada yaşanabilecek en güzel duyguları yaşatan, kadınlığın tamamlanmışlık duygusunu tattıran, her günümü özel kılan, attığım her adımda amacım olan minik insanım. O da şimdiden büyük annelerine benzer özellikler taşıyor, yürümüyor koşuyor mesela. Çok güzel empati kuruyor, nerde ne konuşacağını gayet iyi biliyor, yemek yapmak için büyük çaba sarf ediyor. İlk bakıcısının verdiği entelektüel bilgileri ( doğada karga, güvercin ve serçe olmak üzere üç tür kuş olduğu gibi) kanun sayıyor, şimdiki bakıcısına ev düzeni konusunda ahkâm kesiyor. Şu anda çizgi film takımını tuttuğunu söylüyor, babası kanına girinceye kadar tabii…


Bana gelince Fenerbahçeli olmak dışında pek bir ortak yanım yok bu müthiş kadınlarla. Belki de sadece iyi bir anne ve iş kadını olmak için çabalıyorum. Ama kanımda var inanıyorum bir gün kendiliğinden olur herhalde. Ne diyelim insan umutla yaşar.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.