Bu sorular, binlerce yıldır net bir cevap bulamadığımız zihin-beden probleminin uzantıları.


Zihin-beden problemi üzerinde, özellikle son yirmi yıldır, daha yoğun olarak duruluyor ve buna bilincin "zor problemi" (hard problem) adı veriliyor. Deyim, filozof David Chalmers'ın 1995 tarihli çalışması ve 1996 tarihli The Conscious Mind: In Search of a Fundamental Theory adlı kitabında ortaya atılmış.


Tam Hunt ve çalışma arkadaşı Jonathan Schooler, bu soruların cevaplarının titreşimlerde olduğunu düşünüyor.


Evrendeki her şey sürekli bir hareket, titreşim halinde. Gözümüze durağan görünen nesneler bile çeşitli frekanslarda titreşiyor, salınım yapıyor, rezonansa giriyor. Rezonans, iki durum arasındaki salınımla belirlenen bir hareket şekli. Bütün maddeler, çeşitli alanların titreşimleri sadece.


Farklı titreşimlerde bulunan şey veya süreçler birbirlerine yaklaşınca ilginç bir fenomen gerçekleşiyor: Bunlar çoğunlukla, kısa süre sonra aynı frekansta titreşmeye başlıyorlar. Gizemliymiş gibi görünen bu olgu, "spontane kendiliğinden düzen" olarak tanımlanıyor. Bu olguyu incelemek, bilincin tabiatı ve genel olarak evrenle ilgili daha derinlemesine bir görüş sahibi olmamızı sağlayabilir.


Alman bir nörofizyolog olan Pascal Fries, geçtiğimiz yirmi yıl içinde sıkça atıfta bulunan çalışmasında çeşitli elektriksel dalgalanmaların, özellikle gama, theta ve beta dalgalarının, beyinde birlikte işlev görerek çeşitli insan bilinç türlerini oluşturmalarını inceledi.


Gama, theta ve beta dalgaları, beynin çeşitli bölgelerindeki elektriksel titreşimlerin frekanslarını ifade ediyor. Bu dalgaları kafaya yerleştirilen elektrotlarla ölçmek mümkün. Gama dalgaları genellikle saniyede 30-90 döngü (Hertz), theta dalgaları 4-7 Hertz ve beta dalgaları da 12.5-30 Hertz ritminde titreşiyor. Bunlar keskin hatlarla belirlenmiş değil, türden türe farklılık gösteriyorlar.


Bu üçü birlikte, insan bilincinin çeşitli türlerini oluşturuyor veya bilincin ortaya çıkmasını sağlıyorlar (beyindeki elektriksel dalgalanmaları ve bilinç arasındaki net ilişki halen tartışma konusu).


Fries bu konsepte "uyum üzerinden iletişim" (communication through coherence; CHC) adını veriyor ve bunu tamamen sinirsel senkronizasyon olarak görüyor. Paylaşılan elektriksel titreşimler olarak ele alacak olursak, senkronizasyon, nöronlar ve nöron grupları arasında kolay bir iletişim kurulmasına izin veriyor. Oysa uyum (yani senkronizasyon) olmazsa, girdiler, nöron uyarılma döngülerinin rastgele fazlarında geliyor ve bu da etkisiz veya daha az etkili bir iletişime neden oluyor.


Her şey biraz da olsa bilinçli mi?

Elektronlardan atomlara, bakterilerden terliksi hayvanlara, kedilere, güvercinlere vs bizi çevreleyen varlıkların davranışını gözlemlediğimizde bütün şeyler en azından biraz bilinçli görülebilir. Bu, ilk bakışta kulağa garip gelebilir ama "panpsişizm" (bütün maddelerde biraz bilinç bulunduğu görüşü), bilincin tabiatıyla ilgili giderek daha fazla kabul görmekte.


Panpsişistler, bilincin (öznelliğin) ortaya çıkmadığını, tam tersi, hep maddeyle ilgili olduğunu (ve bunun tersinin de geçerli olduğunu) savunuyorlar ancak evrenimizdeki maddenin çoğuyla ilintili olan zihin, genelde çok basit. Örneğin, bir elektron ya da atom, çok ufak bir bilinç miktarına sahip. Madde karmaşıklaştıkça zihin de karmaşıklaşıyor (ve bunun tersi).


Biyolojik organizmalar, elektriksel ve elektrokimyasal yollar gibi çeşitli biyofiziksel yollardan yararlanarak daha hızlı bir bilgi alışverişine ulaştılar. Bu hızlı bilgi akışı, kayalar veya bir kum yığını gibi benzer boyuttaki yapılardakilere kıyasla daha fazla makro düzeyde bilinç düzeylerine izin veriyor. Bunun nedeni, biyolojik yapılarda, bir kaya veya kum yığınında olduğundan belirgin ölçüde daha fazla bağlanırlık olması ve dolayısıyla, "içlerinde olan biten" daha fazla şey olması. Kaya ve kum yığınlarında çok kısıtlı bir bant genişliği olan termal yollar bulunuyor.


Kayalar ve kum yığınları, daha yüksek düzeyde bir makro bilinçli varlığı oluşturmak için bir araya gelen mikro bilinçli varlık topluluklarından (biyolojik yaşamın ayırt edici özelliği) çok, "sadece kümelenmeler" veya çok basit bilinçli (muhtemelen sadece atomik veya moleküler düzeyde) varlıkların bir araya gelmelerinden ibaret.


Dolayısıyla, rezone olan yapıların arasındaki iletişimin tipi, bilincin, daha temel fiziksel yapılarda gerçekleşmesini beklediğimiz, çok basit tipteki bilincin ötesine genişlemesi için kilit önem taşıyor.


Tam Hunt ve çalışma arkadaşı Jonathan Schooler'un öne sürdüklerine göre, makro bilincin oluşmasına izin veren belirli bağlantılar, birçok mikro bilinç bileşeninin ortak rezonansından ortaya çıkıyor. Mevcut bulunan rezone dalgaların hızı, her bilinçli varlığın boyutunu belirleyen faktör.


Ortak bir rezonans, daha fazla bileşeni kapsayarak genişledikçe bilinçli varlık büyüyor ve daha karmaşık bir hal alıyor. Böylece, örneğin, bir insan beyninde gama senkronizasyonuna ulaşan ortak rezonans, beta veya theta ritimlerinde söz konusu olanlara kıyasla çok daha fazla sayıda nöron ve nöronal bağlantı içeriyor.


Söz konusu olan, sadece, rezonans halindeki yapılar.


Bilincin bu rezonans teorisi, sinirbilim ve insan bilinci araştırmalarını -ama aynı zamanda, nörobiyoloji ve biyofiziğin temel sorularını da- kapsayan tümleşik bir çerçeve sağlamaya çalışıyor. Teori, bilinç ve fiziksel sistemlerin evrimi arasındaki önem taşıyan farkların kalbine iniyor.


Olay tamamen, titreşimlerden ama bununla birlikte, titreşimlerin tipinden ve en önemlisi, paylaşılan titreşimlerden ibaret.




scientificamerican.com



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.